Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ş L iir Atlası CEVAT ÇAPAN Richard Martin/ Şiirler/ Çeviren: Cevat Çapan ‘Sıradan şeyler olağanüstü oluyor yeniden’ ondra doğumlu Richard Martin 19531956 arası Cambridge Üniversitesinde İngiliz Edebiyatı öğrenimi gördü. 19731998 arasında Almanya’da Aachen Üniversitesi’nde İngiliz ve Amerikan Edebiyatı dersleri verdi. Halen Hollanda’da oturuyor. An Ordinary Life ve Spiders Nets adlı şiir kitapları dışında İngiliz yazarlarıyla ilgili inceleme kitapları dışında İngiltere, İrlanda, Avusturya ve ABD’de bilimsel makaleler ve öyküler de yayımladı. SIRADAN BİR HAYAT Çoğu günler yediden önce kalkıyorum, bir fincan çay yapıyorum kendime, perdeleri açıp havaya bakıyorum, biraz okuyorum, yıkanıp giyiniyorum – sıradan bir hayat, bildik şeylerle dolu alışılmış bir hayat, birde öğle yemeği, dörtte çay, sekizde akşam yemeği, alış veriş, yemek hazırlama, otları biçme, çiçek tarhını düzeltme, havuzdaki balıklara yem verme – ama olağanüstü şeylerin yeniliğinden de zevk alıyorum: lavabonun krom tıkacı üstündeki su damlaları anlaşılması güç yuvarlak inci desenleri oluşturuyor; bisküvi kutusunun kapağı üstünde dolaşan bir sinek bile bile kırıntıları bırakıp kapaktaki desenle ilgileniyor; dünkü kapalı konca, bakıyorsun bütün incelikleriyle açan bir gül olmuş – ve batmakta olan güneş birden alev alev tutuşunca, evler, ağaçlar, tarlalar, arabalar, hatta insanların yüzleri dağ tepelerindeki o özel pembe ışığı yansıtıyorlar – sıradan şeyler olağanüstü oluyor yeniden. PENCEREMİ TAŞIYORUM Bir gün penceremden daha önce kimsenin görmediği bir şey göreceğimi yazmışım – her halde yürürken penceremi de yanımda taşıdığımı düşündün – tarlaların yanında kümelerle liken çöpleri üzerinden atlayarak geçtiğim kaldırım taşları – bakıyorum ikimiz o yaklaşan ormanın içinden bir yol arıyoruz kendimize, ve daha önce kimsenin görmediği bir şey görmeyi bekliyoruz birlikte. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I SÖZCÜKLER VE YAPRAKLAR Sözcükler de yapraklar gibi döküldü, toplamakta olduğum dökülmüş yapraklar gibi. Düşmeden havada asılıydı sözcükler, yorgun, ıslak, her yerde rastlanan, sevimsiz yapraklar gibi – Ön bahçeye çıkmış sonbaharın yığdığı çöpleri topluyordum, tam işime koyulmuşken geçen komşular, (“Başkasını çalışırken seyretmek kadar hoş bir şey yoktur”) gibi sıkıcı, (İşin bitince, gel benim bahçeyi de temizle”) gibi boş, ya da ilişkiyi korumak niyetiyle (İyi ki görüştük sabah sabah”) gibi dostça sözler ederek bana bir şeyler söylediler, birbirini izleyen sözcüklerle üst üste yığıldı sözcükleri – ya yapraklar? Yığılan yapraklar da toplanıp kovalara, torbalara, çöp kutularına kondu – ama gene de çoğu çalılıklara, lavanta çiçeklerine takılı, ya da boş çiçek tarhlarının üzerinde aşınmış sözcükler, çok eski sohbetlerin yıpranmış anılarına pek de benzemezmiş gibi duruyorlar. Nasıl Olması Gerekiyorsa Yetmiş dördünde beceriksizce hoplatıyor dizlerinde üç aylık torununu ve hayran kalıyor onun parmaklarının ve kulaklarının duyarlı yetkinliğine, yüzünü buruşturmasında gülümsemeler, karın gurultusunda kahkahalar seziyor – yarı hatırladığı bir ninni mırıldanırken, pencerenin dışında, bir başka baharın yeni yeşeren yapraklarının arkasına gizlenen boyu evin damına ulaşmış külrengi bir kavağın gövdesini görüyor, ağaca, bebeğe, ve içinden kendine başını sallıyor her şey gerektiği gibi dercesine. n 1 3 4 0 2 2 E K İ M 2 0 1 5 n S A Y F A 2 3