Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
O kuduğum Kitaplar METİN CELÂL çıkmayan, evlerini, yaşam biçimlerini savunmaya çalışan insanların nasıl bir ruh halinde olduklarını Asuman’ın öyküsünden anlıyor, hissediyoruz. BANA YARDIM ET Aslı E. Perker’in kaleme aldığı “Bana Yardım Et”, sürekli uykusuzluk çeken, bir türlü yeni romanını yazmaya başlayamayan bir yazarın Avusturya’daki bir yazar programı için gittiği küçük şehirde yaşamına giren 130 yaşında bir kadını, bir kedi ve yürüme engelli bir genç adamla yaşadıklarına değiniyor. Romanın yazarıyla aynı adı taşıyan Aslı, doktor anne babasının kendisine vakit ayıramaması nedeniyle anneannesi tarafından büyütülmüştür. Annebabası Cihan Hanım’la Cihan Bey belki de ebeveynlik görevlerini yerine getiremediklerinin bilincinde olduklarından kızlarının gönlünce yaşamasına, istediği işi yapmasına destek olmaktadır. Aslı’nın yapmak istediği iş de yazarlıktır. Çok satmasa da kendisini yazar olarak nitelendirebileceği iki kitabı yayımlanmıştır. Arzu ettiği başarıya ulaşamamıştır ama yazmaktan da vazgeçmeye niyeti yoktur. “Yazarın yazamama hali veya yazar tıkanması” söz konusudur. Aslı anneannesini kaybetmesi, yalnızlık, uykusuzluk, İstanbul’daki yaşamın hızının ve karmaşıklığının dikkatini toplamaya ve yazmaya odaklanmasını engellemesi gibi nedenleri olabileceğini düşünür. “Tebdili mekânda ferahlık vardır.” Bir yazar programı ile Avusturya’daki adı verilmeyen küçük kente de bu duygularla gider. Hatta hiç kedi sevmemesine rağmen tek seçenek olduğu için evdeki kediye bakmak koşuluyla kiraya verilen daireyi tutar. Sessiz sakin bu küçük kentte tek başına kalınca yapacak tek iş olarak yazmaya başlar ve yavaş yavaş “yazar tıkanmasını” aşar. Üstelik bu kentte anneannesinin En Çok Onu Sevdim Gamze Güller “En Çok Onu Sevdim”de “kentsel dönüşüm” adı altında yıkılan binalarla birlikte anılarımızın, alışkanlıklarımızın ve birçok güzel şeyin yok edilmesine sessiz bir direniş öyküsü anlatıyor. Aslı E. Perker’in kaleme aldığı “Bana Yardım Et”, sürekli uykusuzluk çeken, bir türlü yeni romanını yazmaya başlayamayan bir yazarın Avusturya’daki bir yazar programı için gittiği küçük şehirde yaşamına giren 130 yaşında bir kadını, bir kedi ve yürüme engelli bir genç adamla yaşadıklarına değiniyor. suman evlilik hazırlıkları yapan genç bir kadın. İyi bir işi ve geliri olan nişanlısı Mete’nin yönlendirmeleri ile Ankara’nın yeni inşaat projelerinden kendilerine göre bir ev seçmeye çalışıyorlar. Hepsi ideal, çok lüks, çok kullanışlı ve yeni gözükse de hiçbir konut projesi Asuman’ın içine sinmiyor. Bu yeni binalarda aradığı ama tanımlayamadığı için bulamadığı bir şeyler eksik. Sonunda Mete’nin çok beğendiği kendi içine hiç sinmeyen pahalı bir siteden daire almaya razı oluyor. Şehrin dışında, hemen her şeyi düşünülmüş bir konut projesi bu. İnsan içinden hiç çıkmadan yaşamını orada geçirebilir. Ama içinden çıkıp örneğin işe gitmesi gerektiğinde yollarda çile çekeceği de bir gerçek. İnşaatın bitmesine bir yıl vardır. Asuman’ın evinden çıkması gerektiğinden geçici de olsa birlikte bir ev tutmaya karar verirler. Şehrin içinde çeşitli dairelere bakarlar, bunlar da bir türlü Asuman’ın içine sinmez. Hep eksikler bulur. Sonunda, daha kapısından girerken “işte burası” diyeceği bir ev bulurlar. Eski, yorgun bir apartmanın, hemen her şeyi kırık ya da bozuk, çok bakım gerektiren bir dairesidir burası. Asuman aradığı evi bulmanın mutluluğu içindedir. İçindeki eski eşyayı atmaz ve eve uyumlu şeyler satın alır. Mete geçici olacaklarını düşünürken Asuman için bu ev sürekli yaşamak istediği bir mekândır. Evin duvarındaki çatlak, ahşabının dokusu, eski berjer koltuğun içindeki böcekler hep bir şeyler anlatır ona. Onların seslerini dinler, huzur bulur. “En Çok Onu Sevdim” (2015, İletişim Yay.) arka kapağında “Marazi bir aşk hikâyesi…” diye tanımlanmış. Bu tanımı okuyunca ister istemez iki insan arasında yaşanacak bir aşk öyküsü okuyacağınızı düşünüyorsunuz ama öykünün kahramanı Asuman “marazi” olarak evine âşık oluyor. Eve öylesine tutkuyla bağlanıyor ki Mete’yle yapacağı evlilik, birlikte sürdürecekleri yaS A Y F A 1 2 n 2 2 A şam önemini yitiriyor. Zaten Mete de modern, gelişime açık, yeniyi arayan biri olarak evi hiç benimsemediği gibi Asuman’ı da anlayamıyor ve zamanla ondan soğuyor. “En Çok Onu Sevdim” halen yaşamakta olduğumuz değişime tanıklığın kitabı. Roman olarak tanımlanmış ama bence uzun öykü yapısında. Tek bir kişinin bakışından tek bir konuya odaklanıyor. Dilinde, anlatımında da öykü tadı var. Gamze Güller, değişen yapı dokusunun yaşamımızı nasıl etkilediği, yaşam biçimimizi nasıl değiştirdiğini, anılarımızı yok edip nasıl yeni bir yaşam biçimi önerdiğini kahramanı Asuman’ın bakışından başarıyla anlatmış. Asuman’ın eve karşı bu marazi aşkının nedenlerini ise kavrayamıyoruz. Belki de dillendirilemeyen bir şey bu, Asuman da kendi kendine bu tavrını izah edemiyor. Ama kentsel dönüşüm projeleri kapsamında depremde riskli bahanesi ile yıkılmaya çalışılan eski apartmanlardan en son ana kadar E K İ M 2 0 1 5 ölümü ile boş kalan anne sevgisi gereksinimini karşılayacak yaşlı bir dost, kalbindeki boşluğu doldurabileceği bir sevgili de bulacaktır. İki aylığına kiraladığı Hemşire Julia’nın evinde kendisini evin kedisi Suzi karşılar. Hiç kedi sevmeyen Aslı hızlı bir şekilde kediye alıştığı gibi onunla dostluk kurar ve kedinin söylediklerini anladığını fark eder. Bir süre sonra da Suzi’nin anneannesinin reenkarne olmuş hali olduğuna inanmaya başlar, onunla dertleşmeye, sırlarını paylaşmaya başlar. Ama anneannesinin yerini dolduracak asıl kişi Hemşire Julia’nın bakımını yaptığı Daniella’dır. Daniella daha ilk görüşte Aslı’yı etkiler ve kendine bağlar. İyi bir müzisyen ve öğretmen olan Daniella’nın evinde gördüğü fotoğraflardan ihtiyar kadının en az 130 yaşında olması gerektiğini hesaplar. Daniella defalarca intiharı denemesine rağmen bir türlü ölmemektedir. Daniella’nın evinin bahçesinde ise ilk görüşte âşık olacağı Hakan’a rastlar. Hakan yürüme engelli bir gençtir ve bahçıvanlık yaparak hayatını kazanmaktadır. Engelli olmasını sorun etmeden kendisine yürekten bağlanmış bir sevgilisi vardır ve onunla uyum içinde bir gelecek planlamıştır. Evlilik hazırlıkları yapmaktadır. Durumu, gelecek planları Hakan’ın da ilk görüşte Aslı’ya âşık olmasını engellemez. Aslı gözlerinin altında gün geçtikçe büyüyen kara halkalar, tarak yüzü görmemiş saçları ve hemen hiç değiştirmediği giysilerle çok kötü görünümdedir. Ruhsal durumunun pek de iyi olmadığını ve gün geçtikçe daha da kötüleştiğini düşündürmektedir. Bu haline rağmen Aslı uzun zamandır aradığı aşkı bulmuş olsa bile durumu mantıksal açıdan analiz etmeyi ihmal etmez. Yani hemen kendini aşka bırakmaz. Hakan ne kadar yakışıklı, etkileyici bir adam olsa da engellidir ve birliktelikleri birçok pratik sorunla karşılaşacaktır. Tekerlekli sandalye ile dolaşan birinin İstanbul’da yaşaması çok zordur. Ama Aslı aşkı için bu küçük sıkıcı kentte kalmayı da aklından geçirmez. Yani aşka hazırdır ama fedakârlığa değil. Üstelik Hakan’ın sevgilisi Sophie güzel bir kadındır ve kendi hali ile karşılaştırıldığında Aslı geçici bir heves de olabilir Hakan için. Aslı E. Perker özellikle ilk bölümlerde yazarlık tıkanmasına örnek olabilecek bir anlatımla olsa da romanı üç boyutta geliştirdikten sonra yani giriş bölümünü biraz uzunca tutarak aşmayı başarsa da gelişme bölümünü es geçip tek bir boyutta hızla sonuca ilerliyor. Daniella’nın fark ettirmese de ağır bir kanser hastası olduğu ortaya çıkıyor ve onun teklifi ile iki kadın ve kedi bir konseri izleme bahanesi ile Viyana’ya gidiyorlar. Beklenen final de geliyor. Oysa biz okur olarak “Aslı uykusuz gecelerde kapıldığı derin depresyonla tüm bunları hayal etti ve roman olarak mı yazdı, yoksa yaşadı mı? Yaşadıysa satır arasında anıştırıldığı gibi anneannesini öldürdü mü? Kediyi anneannesi yerine koymasını göz önüne alarak ruh hali ne duruma geldi? Bu ruh hali ile Hakan’la ilişkisini yürütmeyi nasıl başardı?” gibi sorularla baş başa kalıyoruz. n K İ T A P S A Y I 1340 C U M H U R İ Y E T