Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Umberto Eco’dan “Sıfır Sayı” ‘Kötü’ gazeteciliğin sonsuz sayılı günleri yansımasını ise çok fazla görmedik. Ancak geçen günlerde yayımlanan tüm dünyanın yakından izlediği bir isim olan Umberto Eco’nun romanı Sıfır Sayı, gazetecilik temelleri üzerine kurulmuş çarpıcı bir metin olmakla birlikte, hemen yukarıda andığım olayların İtalya ayağında yaşananları anlatıyor. Fakat bir Umberto Eco romanından her zaman fazlasını bekleyeceğini bilir yazarı tanıyan okurlar ki Sıfır Sayı için de bu değişmiyor ve roman ilerledikçe İkinci Dünya Savaşı, oradan da Faşist İtalya yönetimi zamanlarına doğru bir yolculuğa çıkıyoruz. Bu bağlamda Eco’nun okurunu çekmek istediği bilmece, Benito Mussolini üzerinde hayat buluyor. Eco bizi 1992 İtalyası’ndan Mussolini İtalyası’na doğru götürürken ise kötü gazeteciliğin insanları sürüklediği kader gün yüzüne çıkıyor. İç içe geçmiş pek çok konusunun aynı hat üzerinde toplanarak yürümesiyle Sıfır Sayı, tam da öğretim üyesi, semiolog, tarihçi, filozof, estetikçi, ortaçağ ve James Joyce uzmanı gibi pek çok sıfatı üzrinde toplamayı başarabilmiş Umberto Eco’nun yazabileceği bir roman olma özelliğini taşıyor. Üstelik romanda tüm bunlar, yine Eco’nun ustalık alanlarından kabul edilen polisiye bir çerçevede veriliyor. YOZLAŞMIŞ GAZETECİLİK ANLAYIŞI Sıfır Sayı’nın ne olduğunu anlatarak başlayalım işe... Sıfır Sayı’yı, gazete ve dergilerin dağıtımına başlanmadan önce yapılan ve hazırlık aşaması oldukça yoğun geçen, örnek olarak hazırlanmış ve yayının izleyeceği yolu büyük oranda belirlediği deneme sayıları olarak tanımlayabiliriz kısaca. Umberto Eco da romanında, sıfır sayı aşamasını oldukça yoğun geçiren bir gazetenin içine sokuyor bizi. Ancak bu gazete; yaşananları olduğu gibi gören, haberleri doğru aktarmaya çalışan ve dürüstlüğü şiar edinmiş bir gazete değildir. Şantajın, yozlaşmışlığın ve toplumu istediği tarafa çekip yönledirme arayışlarının bir ürünü olma amacındadır. Arkasında ise çalışanlarının bilmediği ancak tüm sermaye sahiplerinin tanıdığı bir patronu bulunmaktadır: Commendatore. Commendatore’nin amacı daha fazla paraya oynama şansını yakalamaktan başka bir şey değildir. Romandan kısa bir alıntıyla durumu şöyle özetleyebiliriz: “Commendatore finansman dünyasının, bankaların ve hatta büyük gazetelerin o güzel salonuna adım atmak istiyor. Her konuda gerçeği dile getirecek yeni bir günlük gazetenin vaadi olacağız. On iki adet sıfır sayı çıkaracağız; 0/1, 0/2 gibi düşünün; çok sınırlı sayıda basılacak, Commendatore bunları değerlendirecek ve sonra kendi bildiği bazı kişilerin incelemesine sunacak. Commendatore finansman ve politika dünyasının güzel salonunu rahatsız edebileceğini kanıtladıktan sonra, olasılık bu güzel salon ona bu düşünceden vazgeçmesini rica edecek, o da gazete tasarısını bir kenara kaldırıp güzel salona giriş yapma iznini koparmış olacak. Örneğin büyük bir günlük gazetenin, bir bankanın, önemli bir televizyon zincirinin yüzde iki hissesi K İ T A P S A Y I 1340 Umberto Eco’nun yeni yayımlanan romanı “Sıfır Sayı”, İkinci Dünya Savaşı, oradan da Faşist İtalya yönetimi zamanlarına doğru bir yolculuğa çıkıyor. Bu bağlamda Eco’nun bizi çekmek istediği bilmece ise Benito Mussolini üzerinde hayat buluyor. Eco, 1992 İtalyası’ndan Mussolini İtalyası’na doğru sürüklerken bizi kötü gazeteciliğin etkileri gün yüzüne çıkıyor. İç içe geçmiş pek çok konusunun aynı hat üzerinde toplanarak yürümesiyle “Sıfır Sayı”, pek çok sıfatı üzrinde toplamayı başarabilmiş Umberto Eco’nun kaleminden çıkabilecek bir roman. r Eray AK anırım bugünlerde daha iyi anlamaya başlıyoruz dürüst ve güçlü gazeteciliğin önemini. Ülkece yaşadığımız onca felaketten sonra bu konuda anlatacaklarım belki devede kulak kalacak ama madalyonun bir de diğer tarafı var ki zaten genelde bu ters yüzde karşımıza çıkar gerçekler. Madalyonun ön yüzünde gazeteler, gazeteciler; yaşanan çoğu felaketin başlıca sorumluları. Yaptıkları haberler, yazdıkları yazılarla bomba patlatıyor, onlarca kişinin kanına giriyor, can alıyor, can vermeye zorluyorlar insanları bize inatla madalyonun ön yüzünden bakmamızı isteyenlerce. Madolyonun diğer yüzünü göstermek isteyenlerin akıbetiyse bugünlerde yaşandığı gibi dayaktan, geçmişte yaşandığı gibi ölümlere kadar varabiliyor. Yazık! Ancak yaşananların ardındaki gelişmelerle ilgilenmeyi görev bilenler için bunun hiçbir zaman halka anlatıldığı, gösterildiği gibi işlemediği bir gerçek. Dürüst gazete ve gazeteciler yayımladıkları haber ve yazılarla gerçeğin ortaya çıkması için uğraşırlar ve yaptıkları işler, erk sahiplerinin damarına bastığı, oyunlarını bozduğu, planlarını karıştırdığı için hakarete maruz kalır, aşağılaS A Y F A 1 4 n 2 2 S nır, dövülür ve öldürülürler. Yani bize anlatılmaya ya da gösterilmeye çalışıldığı gibi birilerinin yaşamıyla oynadığı veya bir yerlerde bomba patlattıkları için değil. BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN BİTTİĞİ YERDE... Yaşanan felaketlerin faturasının gazetelere, gazetecilere kesilmeye başladığı yerde ise basın özgürlüğünün sonu gelmiştir artık. Basın özgürlüğünün bittiği yerde de çıkar gazeteciliğinin önü açılmış olur. Gücün ve güçlünün yanında yer alan, görevi ise alkışlamaktan ibaret olan bir gazetecilik anlayışı türer ki gerçeği görebilme ya da gösterebilme noktasında yanlış sularda yüzdüğümüzün resmi olarak karşımıza çıkarlar. Yabancı geliyor mu bunlar size? Gelmez çünkü gazeteciliğin Türkiye topraklarındaki kaderinden bahsediyorum. Bize gösterilmek istenenle aslında yaşananlar arasında dağlar kadar fark var görEco, ‘Sıfır Sayı’da üzerine konuşulması zor olan konuları, kıvrak hamlelerle dile getirmeyi başarıyor. düğünüz gibi. Bu söylenenler ise benim yazdıklarımla ortaya çıkmış gerçekler değil. Her zaman söylenenler, daha doğrusu her zaman yaşadıklarımız yukarıda okuduğunuz birkaç cümlede özetlendi sadece. Yani ne Türkiye için taze haber değerinde bunlar ne de cümlelere taşınması açısından bir şahanelik arz ediyor. Farklı bir hikâye anlatmıyorum. Hepimiz biliyoruz yaşananları. Hepimiz görüyoruz yaşatılanları. Bu anlattıklarım Türkiye’deki pek çok kimse için bilinen gerçekler. Gazetelerin ve gazetecilerin yaşadığı dün ve bugün sadece klasik bir Türk masalı. Türkiye’de işler bu raddedeyken dünyadan da zaman zaman böyle haberler almıyor değiliz elbet. Bu türden ilişkilerin ve ilişkilendirmelerin edebiyata E K İ M 2 0 1 5 C U M H U R İ Y E T