25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Semih Gümüş’ten “Belki Sonra Başka Şeyler de Konuşuruz” Başka romanlar Semih Gümüş’ün ilk romanı “Belki Sonra Başka Şeyler de Konuşuruz”, konusu ve konunun işleniş biçimiyle pek sık karşılaşmadığımız romanlardan. Kitabın arka kapağında “bir doğa ve aşk romanı” ifadesi yer alsa da bütün hikâye boyunca insan benliğinin aslında ne kadar sınırlı ve sıradan olduğu, gelecek hayâlinin geçmişten bağımsız kurulamayacağı ve davranış bozukluklarının yaşanmış kötü tecrübelerle sabit olduğu konu ediliyor. şüveriyor. Büyük bir hevesle yazmakta olduğu romanı, gürültüden uzak olan sade yaşamı ve doğanın kalbinde yaptığı sessiz ve uzun yürüyüşleri, Sinan’ın bu korku ve utanç dolu hatırasını silmeye yardımcı olamadığı gibi tüm yaşadıklarını ayrıntılarıyla hatırlamasına sebep oluyor. Kitabın ilerleyen sayfalarında Mina adında bir karakterle tanışıyoruz. Mina da Sinan gibi o kasabada yalnız yaşayan biri. Bu tanışma, bir aşk hikâyesine dönüşünceye kadar Sinan’ın saklı kişiliği ilk defa bu kadar doğrudan ifade ediliyor. Bir kadına karşı duyduğu bağlılık, saplantı, yer yer şiddet ve sahip olma arzusu, diyebiliriz ki Sinan’ın karakterindeki tüm kapıları açmaya yetiyor. Sinan, sıkıntılarından kurtulmaya başlayıp istediği o yeni hayatına kavuşur gibi olunca, beyninin içindeki çatlaklardan mazi yavaş yavaş sızıyor. Tabii hapiste geçirdiği o korku dolu günler, Sinan’ı büyük bir hesaplaşmanın, tarifsiz bir acının eşiğine bırakıyor. Başladığı her işte, dokunduğu her yenilikte ve sarıldığı her güzellikte unutamadığı o günlerin tortuları kalıyor. GEÇMİŞİN KÜLLERİ Kitabın arka kapağında “bir doğa ve aşk romanı” ifadesi yer alsa da bütün hikâye boyunca insan benliğinin aslında ne kadar sınırlı ve sıradan olduğu, gelecek hayâlinin geçmişten bağımsız kurulamayacağı ve davranış bozukluklarının yaşanmış kötü tecrübelerle sabit olduğu konu ediliyor. Tıpkı unutmak için yazmanın veya başlamak için bitirmenin bir çözüm olamayacağı gibi. Romanda anlatılan geçmişin batağından kurtulamama hadisesi, beraberinde modern edebiyatımızın sıkça ele almadığı işkence ve korku kültürünü de yeniden canlandırıyor. Hapishanelerde uygulanan işkenceler her ne kadar romanın perdesi gibi görünse de geçmişte yaşanmış ve hâlâ yaşanan bu insanlık suçlarını toplum olarak unutmamamız gerektiğinin, ki zaten unutamayacağımızın da altı çiziliyor böylelikle. Buradaki kilit sözcük belki de “geri dönüşüm” olacaktır. Doğaya yapılan tahribatın geri dönüşü olmayacağı, kitabın esas fikirlerinden birisi olarak karşımıza çıkıyor. İnsanın yapısı da doğanın dengesiyle benzerlik taşıdığına göre, bu dengeyi sarsacak her darbenin geri dönüşü olmayan bir etki yarattığını söyleyebiliriz. Belki Sonra Başka Şeyler de Konuşuruz, romanın sonlarına doğru Mina’nın Sinan’a kurduğu bir cümle aslında. Bu kötü günleri atlatırsan konuşacak başka şeyler de buluruz diyor Mina. Utanç ve keder dolu günleri geride bırakıp başka şeyler konuşabilmeye özlem duymanın en saf ifadesi. Semih Gümüş’ten belki sonra başka romanlar da okuruz… Kim bilir! n Belki Sonra Başka Şeyler de Konuşuruz/ Semih Gümüş/ Can Yayınları/ 304 s. K İ T A P S A Y I 1340 r Özkan Ali BOZDEMİR anat disiplinleri arasında yalnızca sanatçının söz sahibi olmadığı nadir türlerdendir edebiyat. Yazar ve okur ilişkisi, şüphesiz ki diğer verimlerde sıkça karşılaşmadığımız bir durum. Bu ilişki biçimi çoğunlukla tek taraflı sürmez. Yazarın ortaya koyduğu yapıt, bir yerden sonra okurun da dahil olduğu ortak bir yapıt haline gelir. Başka sanat türlerindeki yaratım sürecinde yine benzer bir ilişki olsa da, söz konusu edebiyat olduğu zaman yazar ve okuru arasındaki bu tutkulu alışverişin bir de eleştirmen tarafı vardır. Bir heykeltıraşın yapıtı için aynı şeyi söyleyemeyiz. Dolayısıyla seramik, heykel veya fotografçılık gibi görsel sanatlarda eleştirmen ihtiyacı sık karşılaştığımız bir durum değil. Fakat yazınsal türlerde okuyucunun aşama kaydedebilmesi, nitelikli bir okur seviyesine ulaşabilmesi çoğunlukla eleştirmenlerin başarısıdır. Türkiye’de özellikle öykü ve roman başta olmak üzere edebiyat eleştirisi anlamında akla gelen ilk isimlerden Semih Gümüş. Uzun yıllardan beri sürdürdüğü edebiyat eleştirmenliğinin yanı sıra, bir döneme damgasını vurmuş Adam Öykü (19952005) dergisinin de genel yayın yönetmenliğini yapan Gümüş, sonrasında çıkardığı ve yayın hayatına hâlâ devam eden Notos dergisi ve yine bu dergi bünyesinde kurmuş olduğu Notos Kitap Yayınevi ile bu anlamda edebiyatımızın en üretken isimleri arasında sayılabilir. S A Y F A 1 0 n 2 2 S GERÇEK VE NİTELİKLİ EDEBİYAT Yıllara yayılmış eleştiri yazılarının yer aldığı onca kitaptan sonra şimdi ilk kez bir romanla karşımıza çıkıyor Gümüş. Belki Sonra Başka Şeyler de Konuşuruz, bu açıdan önemli bir kitap. Belki Sonra Başka Şeyler de Konuşuruz –yazarı Semih Gümüş olması dolayısıyla okuyucular için iki farklı soruyu beraberinde getiriyor. Birinci soru; iyi bir romanın gerekleri üzerinde çokça düşünen ve bunu yazılarında dile getiren bir eleştirmen, bu gerekçelere kendi yazdığı romanda ne kadar sadık kalabilecektir? İkinci –ki benim de kafamda yer eden soru ise bu romanı, yazarın önceki işlerinden ayrı tutarak ve sadece bir ilk roman okur gibi mi değerlendirmek gerekir? Aslına bakılırsa, romanı okumaya başladıktan sonra bu iki sorunun da ne derece gereksiz olduğunu, mühim olanın yalnızca edebiyat, gerçek ve nitelikli edebiyat olduğunu düşündüm. KORKU VE UTANÇ DOLU HATIRALAR Belki Sonra Başka Şeyler de Konuşuruz, konusu ve konunun işleniş biçimiyle pek sık karşılaşmadığımız romanlardan. Anlatılan hikâyenin baş karakteri Sinan, yaşadığı (sonradan öğreneceğimiz) sıkıntılarını unutmak ve yeni bir başlangıca sarılmak için uzun yıllardan beri birlikte yaşadığı eşini, alışkanlıklarını kısaca bütün hayatını geride bırakıp bir sahil kasabasına yerleşmeye karar veriyor. Sıfırdan inşa edeceği yeni hayatında yalnızca kendisi ve yazmakta olduğu romanı vardır artık. Doğanın bütünüyle içinde yer alan bu ıssız kasabada yeni E K İ M 2 0 1 5 bir yaşam sürmeye karar vermişken silmeye çalıştığı geçmişin derin izleri Sinan’ın peşini bırakmıyor. Her şeyin normal seyrinde ilerlediğini hissettiğimiz bir noktada, Sinan’ın defalarca göreceği korku dolu kâbuslarına tanıklık ediyor ve bu sayede hapiste insanlık dışı işkencelere maruz kaldığını öğreniyoruz. Tabii bu kısımlarda yer alan işkence sahnelerinin görsel gücü, yazarın karakter için tayin ettiği ve tüm hikâye boyunca da devam eden “o” ve “ben” kişi zamirleri arasındaki yumuşak geçişle sağlanıyor. Üçüncü tekilden dinlediğimiz bir olay, belirsizce, birinci tekilin hikâyesine dönü Türkiye’de özellikle öykü ve roman başta olmak üzere edebiyat eleştirisi anlamında akla gelen ilk isimlerden Semih Gümüş. C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle