28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ünlü fizikçinin hayatı Hawking, Stephen’ı anlatıyor Stephen Hawking, günümüzün belki de en ünlü bilim insanı. Kara delik araştırmaları, zamanda yolculuk ve hayali zaman gibi konularla ilgili görüşleri çok konuşuluyor. Hastalığı, evlilikleri ve çocukları olan bir Hawking daha var. İşte “Benim Kısa Tarihim”, bu iki adamı tek kitapta buluşturuyor. r Murat Can OKAN tephen Hawking’i, zor yaşamı ve başına gelenler yüzünden acımayla karışık sevenler var, onun anlattıklarının ve teorilerinin aldatmaca olduğunu iddia edip yüzüne hiç bakmayan küçük bir kitle de. Ancak Hawking, bir fizikçi ve bugün kim ne derse desin söyledikleri, ortaya koydukları ve hayatı ilgi çekiyor, merak ediliyor. Hastalığını bir kenara bırakalım, kara deliklere dair kuramı, bilim kurguyla bilim arasına ince bir çizgi çekerek yazdığı kitapları ve teorik fizikle ilgili kimsenin aklına gelmeyen pek çok teorem üretmesi bile Hawking’i araştırıp anlamak için yeterli. Peki, bunca şey nasıl oldu? Yani Hawking, yaşayan efsaneye nasıl dönüştü? Kaleme aldığı Benim Kısa Tarihim’de, Hawking âdeta evrenin oluşumunu anlatır gibi kendi geçmişini bize açıyor. “HÂLÂ ÖĞRENMEK İSTEDİĞİM ÇOK ŞEY VAR” Masallarla fizik ve matematik arasında bir bağlantı kurulmak istense bunu Hawking üzerinden pekâlâ yapabiliriz. Biraz absürd gelebilecek bu iddiayı bize düşündüren Hawking. Benim Kısa Tarihim, adı gibi kısa ama bir masal kadar etkili ve anlaşılır. Hawking, işe ailesinin soyağacını çıkarmakla başlıyor. Ailenin büyüklerinin acı tatlı yaşamlarını, tökezleyişini; kendi annesinin ve babasının nereden gelip nereye gittiğini biraz eğlenceli biraz hayal gücü destekli ve genellikle gerçekçi biçimde ortaya koyuyor. Sözü kendisine getirdiği anda ise kurduğu kozmik bağlantı enfes: “Ben 8 Ocak 1942’de, Galileo’nun ölümünden tam üç yüz yıl sonra doğdum. Tabii benimle aynı gün iki yüz bin civarında başka bebek de doğdu. Onlardan herhangi biri sonradan astronomiyle ilgilendi mi, bilmiyorum.” Hawking’in dünyaya geldiği tarih, yeryüzünde topyekun savaşın hüküm sürdüğü yıllara denk düşüyor. Gün geçtikçe çocuk gelişim kitaplarının anlattığı klasik hareketleri yapmayan, maketlere merak salan, hiçbir zaman “görünüşe aldanmayan” ve delikanlılığında karmaşık oyunlar icat eden Hawking, “kontrol edebiS A Y F A 1 8 n 2 2 belki de çok küçük ölçüde başarabildim ama hâlâ öğrenmek istediğim çok şey var” demesini sağlayan da aynı destekten doğan özgüven ve alçakgönüllülük olabilir mi? FİZİKSEL ENGELLİ TEORİK FİZİKÇİ Hawking’i on yedi yaşındayken Oxford’a, hem de burslu olarak yollayan, az önce bahsi geçen zihin yapısı. Sosyalleşmede kendince zirve yaptığı üniversite yılları, aynı zamanda geleceğinin her anlamda şekillendiği dönem oluyor: Fizik ve hastalık. Oxford’dan “pekiyi” derecesiyle mezun olması, onu Cambridge’e; kozmoloji ve temel parçacık fiziği uzmanlığına doğru itiyor. O zamana dek bu alanlarda eksik kalan noktaları, deyim yerindeyse “kara delikleri” kısa sürede keşfedip araştırmalarını kozmoloji ve yerçekiminde yoğunlaştırıyor. Bu arada artan sakarlıkları ve git gide güçsüzleşmesi annesinin dikkatini çekiyor; tahlillerden sonra teşhis konuyor: ALS. Böylece hayat, Hawking için ağırlaşırken pek çok şey hızla değişmeye başlıyor. Tam da görelilik kuramına uygun bir durum… Doktora tezi, aşk, evlilik, dünyaya gelen ilk çocuğu, kara delik araştırmalarında ilerlemesi, büyük patlama, kütleçekimi, evrenin oluşumu ve arkadaşlarıyla genel izafiyette nedensel yapı teorisini geliştirmesi birbirini takip ediyor. “Doğa mutaasıp bir mizaca sahip olduğundan, tekillikleri kimsenin göremeyeceği kara deliklerde saklıyordu” sözü de araştırmalarının hızlandığı o günlerden kalma. 1970’te kızı Lucy’nin doğumunu izleyen süreçte, nedensel yapı teorisini kara deliklere uygulama fikri, Hawking’in kara delik konusundaki çalışmalarına ivme kazandırıyor. Kendi deyişiyle “kara deliklere büyük entelektüel yatırım yapıyor.” Hawking, kendi zamanını ve zamanın tarihini anlatırken hem büyük bir tevazu örneği sergiliyor hem de başına gelen ve pek çok insanın kaldıramayacağı badireleri inanılmaz bir sadelikle okura sunuyor. Evren gibi zorlu bir konuyu, kendisininki gibi yıpratıcı bir hayatla âdeta birleştiriyor. Buna bir de fiziksel engelli Hawking’in teorik fizikçi oluşunu da eklemek gerek. Bir sürü insanın “mucize bir hayat yaşadığını” söylemesine karşın Hawking, herkesin başına gelebilecek bir hayata dikkat çekip yine bilimsel çalışmalarına işaret ediyor: Kara delikler, zamanda yolculuk ve hayali zaman… Tüm bunlar, altından kolay kalkılabilecek konular değil. Ancak Hawking, kendisindeki Stephen’ı anlatırken bir yandan da bu kallavi meseleleri, zor bir iş başararak masal sadeliğinde aktarıyor. “Sakat dâhi” olarak nitelenmesinden rahatsızlık duymadan, dolu dolu bir hayat yaşadığını ve engelli insanların, yapamadıklarına değil de yapabileceklerine yoğunlaşması gerektiğini söyleyen ve “yaşamak, teorik fizik üzerine araştırmalar yapmak için muhteşem bir dönemdi” diyen biri Hawking. Kitap da “evrenin tek bir tarihi” yok cümlesinin Hawking’e uyarlanmış hali… n Benim Kısa Tarihim/ Stephen Hawking/ Çeviren: Sıla Okur/ Doğan Kitap/ 104 s. K İ T A P S A Y I 1340 S leceği maketlerin” yer aldığı oyunların peşine düşer. Bu yol, kozmolojiyle ilgili bilgi edinme sürecinde ona epey yardımcı olur; evrenin nasıl işlediğini araştırmaya başladığı doktora döneminde bir adım ileri gider: “Evrenin işleyişini anlarsanız bir bakıma onu kontrol edebiliyorsunuz ne de olsa.” Gençliğinde ortaya koyduğu bu önerme, yaşamının geri kalanında Hawking’e yol gösterir. Varlıklı olmayan aile ortamından, gençliğinde büyük yoksulluk çeken, tamirat gibi konularda yeteneksiz ve içine kapanık bir babadan bahseden Hawking, ne olursa olsun çocukluk ve gençlik yıllarının güzel hatıralarını anlat maktan geri durmuyor. O döneme dair “erkek çocukların çoğu gibi ben de ailemden utanırdım” diye bir not düşüyor. Yine o yıllarda, tarihi 1851’e kadar uzanan, Thames Nehri kıyısında kurulan Büyük Fuar, Hawking’i bilimle, yeni teknolojiler ve mimariyle tanıştırıyor. Bir yandan da lisede boğuştuğu sınavların getirdiği eleme sistemini geçmişe dönüp baktığında, işçi ve orta sınıf ailelerin çocukları arasında ayrıma neden olduğu için eleştiriyor; 1950’lerin İngilteresi’ndeki eğitimi fazla hiyerarşik buluyor. Bu sistem ona göre, öğrencilerin özgüvenini yok etmekten başka bir işe yaramıyor. Bütün bunlarla beraber kendisindeki sosyalleşme eksikliğinin de farkında olan ve arkadaşlarının “Einstein” dediği Hawking, orta halli bir öğrenci ve defterlerindeki okunaksız el yazısı öğretmenlerini delirtiyor. Hatta parlak yönlerine rağmen, arkadaşlarının çoğu onun “adam olmayacağını” düşünüyor. O günlerde yakınındakilerle tartıştığı konular ise ilginç: Uzaktan kumandalı maketler, din, parapsikoloji ve fizik… Hawking’in, evrenin yapısı ve işleyişine ilişkin fikirleri, tam da o tartışmaların ortasında şekillenmeye başlıyor; “Evrenin oluşması ve harekete geçmesi için tanrıya ihtiyaç var mı?” diline dolanan ilk soru. Bu tartışmalara girişmesinde, tropik hastalıkları araştıran ve onu bilim konusunda hep destekleyen babasının payı büyük. Kitabı yazdığı sırada, “evrenin derinliklerini araştırmak istiyordum, “Hawking, kendi zamanını ve zamanın tarihini anlatırken hem büyük bir tevazu örneği sergiliyor hem de başına gelen ve pek çok insanın kaldıramayacağı badireleri inanılmaz bir sadelikle okura sunuyor.” E K İ M 2 0 1 5 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle