25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Michael Mann’dan “Faşistler” Çok ‘bilinenli’ bir denklem Michael Mann, “Faşistler” adlı çalışmasında, onları iki dünya savaşı arası Avrupa’da iktidara gelişlerine odaklanarak inceliyor. Bu bağlamda rota Avusturya, Almanya, Macaristan, İtalya, Romanya ve İspanya. İncelemede Faşizmin yekvücut olduğu organik milliyetçilik, radikal devletçilik ve paramilitarizm üzerinde duruluyor. Kavram, iktidar örgütlenmeleri üzerinden yorumlanırken de öncelenen, faşist rejimlerin yükselişi değil, faşistlerin temel değerleri, faşist hareketlerin yükselişi ve eylemselliği. r Gamze AKDEMİR ir ön bilgiyle başlayalım: Michael Mann, Faşistler kitabını, başta yirminci yüzyıl hakkında İktidarın Tarihi adlı üç ciltlik çalışmasının üçüncü cildi olarak kurguladıysa da genişleyen araştırmaları doğrultusunda başlı başına bir araştırma olarak kaleme almaya karar vermiş. İktidarın Tarihi’nin, kolonyal dönemden, Ermeni ve Nazi soykırımları üzerinden günümüze kadar tüm modern etnik ve siyasi kıyımları konu alan söz konusu üçüncü cildini de (Demokrasinin Karanlık Yüzü: Etnik Temizliği Açıklamak) Faşistler’den sonra ayrıca yayımlamış. Faşistler adlı çalışmasında, faşistleri iki dünya savaşı arası Avrupa’da iktidara gelişlerine yoğunlaşarak inceliyor Mann. Bu bağlamda rota faşizmin söz konusu dönemdeki ana mevzileri Avusturya, Almanya, Macaristan, İtalya, Romanya ve İspanya. Bu noktada Henri Michel’in, Faşizmler ve Stefan Breuer’in de Milliyetçilikler ve Faşizmler adlı kitaplarına ilişkin bir öneride bulunmakta da fayda var: Michel’in kitabında Faşizm kavramını açıklarken fikir babaları ve uygulayıcılarının bir dökümünü yapmasının yanı sıra yeryüzündeki örnekleri sıraladığını görüyoruz. Breuer’in kitabında ise Faşizmi Fransa, İtalya ve Almanya örnekleri üzerinden okuyoruz. “BÜYÜK İDEALLERİN HAREKETİ” FAŞİZM Mann’ın Faşistler’ine dönersek incelemede, Faşizm iktidar örgütlenmeleri üzerinden yorumlanırken öncelenen, faşist rejimlerin yükselişi değil, faşistlerin temel değerleri, faşist hareketlerin yükselişi ve eylemselliği. Bu bağlamda, aşkın ve arındırıcı bir ulusdevletçiliği, paramilitarizm üzerinden gerçekleştirme arayışı olarak tanımlanan Faşizmin “Holokost” ve daha genel olarak “diğerlerinin”(*) çok ve çeşitli eylemleriyle etnik, politik kıyımlarla genetik bağı anımsatılıyor. Ardından da bu bağın, faşizmde yekvücut gözlenen üç temel bileşenden kaynaklandığı vurgulanıyor: “Organik S A Y F A 1 6 n 2 2 günümüzde özellikle vahşi paramilitarizm kanadından nasıl süregeldiğine ilişkin ek bir hat çekmeyi de ihmal etmiyor. Nasıl etsin? Burada ilerleyen Mann, insan topluluklarındaki dört temel toplumsal iktidar kaynağına (ideolojik, iktisadi, askerî ve siyasi) ilişkin faşist örgütlerin önerdiği çözümlere dikkat çekiyor. Bağlamında bu örgütlerin duygusal bağlılığı arttırmak için benimsediği propaganda türleri, kitlesel siyasi elektrolazim (seçimcilik) ve paramiliter şiddetin hedef kitlelerde nasıl “ritüelleştiğini” anlatıyor. VAHŞİ PARAMİLİTARİZM Paramilitarizm, incelemede sıklıkla yinelenen bir kavram; zira Faşizmin hem temel bir değeri hem de örgütsel bir biçimi. Tabanda kendiliğinden türeyen halkçı bir hareket olarak görülüyorsa da ulusun öncü birliğini temsil etmesinden(!) dolayı da seçkinci. Öte yandan Faşizmi, dünyanın birçok askerî ve monarşi diktatörlüğünden ayıransa bu paramiliterliğin tabandan doğması ve vahşi niteliği. Avrupa’da, iki dünya savaşı arası dönemin seri halde faşist üretmesinin nedenlerini, kıtanın o dönemde yaşadığı dört kriz içinden hareketle buluyor Mann: “Avrupa savaşının sonuçları, Büyük Buhran’la şiddetlenen keskin sınıf çatışması, birçok ülkenin demokratik ulusdevlete hızlı geçiş denemesinden kaynaklanan siyasi kriz, uygarlık çelişkisiyle yozlaşmasına dair bir kültürel kanı.” Yine Michel ve Breuer’in kitaplarında da görebileceğimiz gibi sadece bir kıta tamamen faşizmin boyunduruğuna girme noktasına yaklaştı: Avrupa. Peki, neden Avrupa’nın bir yarısında faşizmin yeşerebildiği otoriter ulusdevletçilik baskınken öte yarısında liberal demokrasi hâkimdi? Mann bu soruya şöyle yanıt veriyor: “Farklılık kaçınılmaz olarak siyasi muhafazakârların, ‘eski rejimlerin’ ve mülk sahibi sınıfların tavırlarında ortaya çıkıyor. Burada sınıf, özellikle belirgin bir şekilde olmasa bile gerçekten de son derece belirleyicidir. Avrupa’nın bir yarısının tümünde özellikle varlıklı sınıflar, kendilerini toplumsal karmaşa ve politik soldan kaynaklanan ikiz tehditlere karşı koruyabileceklerine inanarak tam bir gaflet halinde daha baskıcı rejimlere yöneldiler. Faşizmi resmen çağırdılar! Fakat bunun çok da ‘rasyonel’ bir tavır olmadığı görüldü çünkü tehditleri büyük ölçüde abartıp bunlarla baş etmek için tüm kuzeydoğuda yaygın daha güvenli yolları görmezden geldiler. Aşırı tepki verip silahlara ansızın ve çok erken davrandılar.” NEDEN FAŞİST OLDULAR? Mann’ın Faşistler kitabıyla amaçladıklarından biri de bu irrasyonel sınıf tavrına dair muammayı açıklamak. Öte yandan bunun faşizmin sarih ortaya çıkışını açıklayamayacağının da farkında çünkü kitlesel faşizm bu alandaki sadece birkaç ülkede ve genelde varlıklı sınıfların inisiyatifi dışında türedi. Faşistler genellikle iddia edildiği gibi K İ T A P S A Y I 1340 B milliyetçilik, radikal devletçilik ve paramilitarizm.” Dolayısıyla faşist hareketlerin hepsinin birörnek olmadığını göz önünde bulundurarak üç genel kalıp tespit ediyor Mann: “Paramilitarizmi”, “Sınıf mücadelesini çarpık yorumlayarak duvara çarptırıp aşkıncılığı” ve “Ulusdevletçiliği destekleyenler.” Yola şu iki temel soruyla devam ediyoruz: “Faşizm toplumları hangi mekanizmalarla ele geçirebilmişti?”, “Ne gibi insanlar Faşizme daha yatkındı?” Bir kere Michael Mann’a göre Faşizm sadece dogma ve sloganlardan ibaret değil, faşistlerin de çok azı marjinal ya da uyumsuz. Her siyasi görüşten, cepheden benzer şekilde türeyip tüm sınıflardan destek gördüler. Hem sermayeye, hem emeğe, hem de bunlar arasındaki ihtilafları sözümona kızıştıran liberal demokratik kurumlara saldırdılar. Çünkü Faşizm “büyük ideallerin” hareketiydi. Öyle olmasa iki genç kuşağın önemli bir kısmını çoğu yüksek öğrenim almış ve görünüşte büyük modern ideallere sahip daha uyumlu bir toplumsal düzen kurulabileceği konusunda ikna edemezdi. FAŞİZMİN SEVİYE ARTIRIMLARI Mann’ın, modernitenin ekseriyetle arzu edilmese de, Faşizmin temel bir öğesi olduğu vurgusu da belirleyici. O nedenle ulusdevlete tüm ideoloji ve patolojisiyle diğer modern hareketlerden çok daha bağımlılık geliştiren Faşizmi, 20. yüzyılın yanı sıra 21. yüzyılın ba şında da çok ciddiye almak gerektiğini anımsatıyor. Önemle dikkat çekilen bir başka nokta da, “Ilımlı ulusdevletçilik”in kesinlikle aşırı bir türünü temsil eden Faşizmin evriliş yolundaki seviye artırımları. Bu bağlamda “demokrasinin içini boşaltan, azınlıklardan ve muhaliflerden ‘arınmayı’ arzulayan otoriter rejimlere dönüşme” ilk seviye artırımı; “tabandan yükselen ve radikal paramiliter hareketle bileşen yapıya ilerleyiş” ise ikinci seviye artırımı olarak değerlendiriliyor. Ulusdevlete aşık çekirdek Faşizm çevresini kordona alan Mann, faşizmin “Faşizm sadece dogma ve sloganlardan ibaret değil, faşistlerin de çok azı marjinal ya da uyumsuz. Her siyasi görüşten, cepheden benzer şekilde türeyip tüm sınıflardan destek gördüler. Hem sermayeye, hem emeğe, hem de bunlar arasındaki ihtilafları sözümona kızıştıran liberal demokratik kurumlara saldırdılar.” E K İ M 2 0 1 5 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle