25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OKURL A R A Sennur Sezer’i 7 Ekim 2015 günü kaybettik. Ondan geriye şarkı sözleri, çocuk şiirleri, denemeler, araştırmalar, derlemeler kaldı. Ne çok ağıt, ne çok acı, ne çok gözyaşı da... Yine sıcacık sesiyle “günaydın” diye seslenecek Sennur Sezer. “Hadi benim gülüm uyan” diyecek, ardından “Önce çayı koy ateşe/ Çaylanalım”dan sonra “Allanalım, yollanalım fabrikanın yoluna”yı dile getirecek, kendini “Afiş”e etmeden... Sevgili dostumuzu hiç unutmayacağız. Aydın Çubukçu, Nevzat Onaran, C. Hakkı Zariç ve Onur Öztürk’ün ortak editörlüğüyle yayımlanan “Utanç ve Onur: 19152015 Ermeni Soykırımı’nın 100. Yılı”, Ermenilerin maruz bırakıldığı kapsamlı ve çok boyutlu yok edilme politikasının asla başaramadığı bir sonucu sergilemek istiyor. “Paramaz’a, Hrant’a ve yitirilenlere” adanan ve 21 yazarın yazılarıyla katkı sunduğu “Utanç ve Onur: 19152015 Ermeni Soykırımı’nın 100. Yılı”, Ermeni ve Türk halkı arasındaki kültürel alışverişi ve Ermeni halkının yarattığı değerleri anımsamak ve ona bir saygı duruşu yapmak amacını taşıyor. Derlenen yazılarla “bizim kaybettiklerimiz” üzerine bir hesaplaşmanın da sunulduğu çalışmada, arşivlerden çıkarılmış dönemi yansıtan resimlerin yanı sıra güncel tartışmalara da yer veriliyor. Aydın Çubukçu’yla “Utanç ve Onur”u konuştuk. Sibel K. Türker’in yeni romanı “Mecnun Kelebekler”, bambaşka bir dünyanın diliyle yazılmış. Başka romanlara benzemiyor, Sibel K. Türker’in bugüne dek yazdığı romanlara da benzemiyor; alabildiğine renkli ve çoksesli bir Türkçe, dozu gittikçe artan bir mizah, her biri mecnun kelebekler gibi sayfaların arasında dolaşan karakterler değeri bilinmemiş şairler, görüşü sorulmamış filozoflar, medyum bile sayılmamış simyacılar aracılığıyla çizilmiş unutulmaz bir “günümüz Türkiye’si”… Kitabı Eray Ak değerlendirdi. Bol kitaplı günler… [email protected] [email protected] twitter: www.twitter.com/CumKitap P ykırılar Cemaatı” denemem, sonuçta “Egzantriklik Üzerine Deneme”nin süreği niteliğini taşıyor. Yazarken yanda, söz konusu kategorilerin derkenarında kalan bir “tip” hakkında düşünmeye koyuldum: “Rate”lerbugüne dek, yoktur diyemem, bu konuda yapılmış bir çalışmaya da yazılmış bir kitaba da rastlamadım. “Raté” Frenkçe bir sözcük, bir vakitler entelijansiyamızın, seçkince çevredekilerin duruma göre değerlendirme ya da aşağılama amacıyla kullandığı bir kavram, şimdi İngilizce karşılığı öne çıktı, “loser” ama bu daha sevimli bir izlenim veriyor. Genel anlamında hayatını ıskalamış, işinde başarısız olmuş, bir baltaya sap olamamış kişiler için kullanılan sözcüğü, Kanaat Kitabevi’nin Reşat Nuri’li, Ataç’lı kadrosuyla yayımladığı FransızcaTürkçe Sözlük şöyle tanımlamış: “Mesleğinde muvaffak olamamış muharrir veyâ sanatkâr”. Demek, daha çok yaratıcılar dünyasına özgü bir yaklaşım egemen olmuş burada. Yılların içinden geçerken birçok kişi gibi ben de kimi tanıdıklarımı “rate sınıfı”na sokmuş, bazı serüvenleri başarısız bulmuş, öyle nitelendirmişimdir. Konu üzerinde düşünerek yoğunlaşmaya koyulduğumda, önüme karmaşık bir örgü çıkmakta gecikmedi. Her şeyden önce, başarısızlığı kesin bir tanıma oturtmak oldukça güç, çünkü görece bir ölçü bu. Baktıkça, “başarı”ya ulaştığı genel kabul görmüş örneklerden bazılarının pekâlâ rate sayılabileceği, buna karşılık rate’liği genel kabul görmüş örnekler arasında pekâlâ iç başarıyı yakalayanlar olduğu söylenebilir kanısına vardım ben. Böylesi tartım inceliği gerektiren sorular karşısında hangi değerlere dayandığımız, yaslandığımız belirleyici önem taşıyor. Bir yandan da zengin bir portre galerisi özelliği taşıyan Güldüğüme Bakma’da, Mehmet Güleryüz, adı sanı silinmiş, daha doğrusu kamu bağlamında öne çıkmamış bir figürden söz açıyor: “Bayram Küçük adını kimse hatırlamaz. Türk resminin en ümit veren ismiydi. 1958’de gittiği Paris’ten 1962’de bir ara döndüğünde Bayram, ben ve İlgi Adalan bir yıl boyunca üçlü halindeydik. Bayram, en parlak genç ressamlardan biriydi. Son derece zeki, esprili, buna karşılık mesafeli ve alaycı bir yapısı vardı. Tekrar Paris’e döndü ve bir daha Türkiye’ye gelmedi. Yıllar sonra Bayram’ı Paris’te uzaktan gördüm. Yanımda, onun eski dostu Sinan Bıçakçıoğlu vardı. ‘Boşver, uzak dur çok değişmiş, sinirin bozulur’ dedi. Bayram ile karşılaşanlar garip ervasız Pertavsız ENİS BATUR Rateler “A Güldüğüme Bakma’da, Mehmet Güleryüz, adı sanı silinmiş, daha doğrusu kamu bağlamında öne çıkmamış bir figürden söz açıyor: “Bayram Küçük adını kimse hatırlamaz. Türk resminin en ümit veren ismiydi” diyor. aşağılanmalara maruz kalmışlar. Fransız dostları, Bayram’ın kendilerinden de koptuğunu, yapayalnız yaşadığını ve resmi bıraktığını söylediler” (s. 172). Güleryüz, “rate” sıfatını kullanmıyor ama “kendi kuşağının en ümit veren ismi”nin vardığı nokta, sözlük tanımına dayanırsak öyle. Bu noktada duraklamak en iyisi: Bayram Küçük’ün izini sürdüğümüzde, yaklaşık otuz yıldır Paris’te, bir sanat yapıtı restorasyonu şirketinin sahibi olduğu bilgisine ulaşıyoruz. Resmi bırakmış olması bir tercih sonuçta, kimse hangi baltaya sap olması gerektiğini buyuramaz insana, yapmayı seçtiği işi küçümseyemez: Gel gör ki, kişi hayatında başarısız sayılamaz da, ressam serüvenini ıskalamıştır. Sır’ı okumuş olanlar bu girdabın içine ikide bir daldığımı anımsayacaklardır. Bayram Küçük resmi bırakmışsa (ki bunu kesinleyecek verilerden yoksunuz), bu red’din, bir yenilgi bile söz konusu olsa gerekçeleri yakıcıdır. Resmi bırakan, kuşağının en güçlü sanatçılarından birinin en az kendisi kadar (belki de daha fazla) yetenekli bulduğu kişi. Ben sorarım: Frenhofer’e mi yakındı, Harar’a giden şaire mi? Bir aşamada “L’Art m’emmerde” mi demişti? Yoksa yetenek yetmez ya, yeteneğinin yükünü kaldıramamış, tıkanıp kalmış, resmi bırakmaktan kötüsünün hayatı bırakmak (söz gelimi Stael, Rothko) olabileceğine mi varmıştı? Sorarım sormasına ama yanıtına ulaşamam. YER, GÜN Bizim 23 Nisanımız da güzeldir ama Katalanlarınki benim gibilerin gözünde daha bir güzel: Her yıl, o gün, sevdalı okurlar bir gül ve bir kitap armağan etmek için yakınlarına, kitabevlerine gidiyor. Kitapçıların “patronu”ymuş Sant Jordi. Tektanrılı bir dinin bu işe bir patron ayırması güzelin güzeli. Yıllarca Jordi’yle uğraştım, “Sır” vesilesiyle ama benimkisi bir ermiş değil bir musiki beyiydi. Olsun, hepimizin Jordi’si olsun. Başucu meleklerinden, minör ilâhlardan biri. Hep diyorum ya: Kimilerini çoktanrılı dinler paklar olsa olsa. Bütün küçük edimlerin, uğraşların bekçilerine sesleniriz her gün, bir gün değilse bir başka gün. Böyle bir sistemde benim bile yerim, günüm olabilirdi, diye durup düşünüyorum bir an. Kim için, nasıl bir yer, gün, kim bilirkim bilir? n TURHAN GÜNAY “Bizim 23 Nisanımız da güzeldir ama Katalanlarınki benim gibilerin gözünde daha bir güzel: Her yıl, o gün, sevdalı okurlar bir gül ve bir kitap armağan etmek için yakınlarına, kitabevlerine gidiyor.” İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç t Genel Yayın Yönetmeni: Can Dündar t Yayın Yönetmeni: Turhan Günay t Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Abbas Yalçın t Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı t Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. t İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 t Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. t Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden t Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü t Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya t Reklam Müdürü: Ayla Atamer t Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74 t Yerel süreli yayın t Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1 3 3 9 1 5 E K İ M 2 0 1 5 n S A Y F A 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle