19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aydın Çubukçu’dan “Utanç ve Onur” ‘Vicdanı olan özür diler!’ Söylüyoruz, zevkle; kendimizin bilerek söylüyoruz ama sonra “Afedersin Ermeni” diyen oluyor. Türkülerin, romanın, müziğin, mimarinin, resmin Türkleştirilmesi çabalarına şahit oluyoruz sürekli. Aydın Çubukçu, Nevzat Onaran, C. Hakkı Zariç ve Onur Öztürk’ün ortak editörlüğüyle yayımlanan “Utanç ve Onur: 19152015 Ermeni Soykırımı’nın 100. Yılı”, Ermenilerin maruz bırakıldığı kapsamlı ve çok boyutlu yok edilme politikasının asla başaramadığı bir sonucu sergilemek istiyor. “Paramaz’a, Hrant’a ve yitirilenlere” adanan ve 21 yazarın yazılarıyla katkı sunduğu “Utanç ve Onur: 19152015 Ermeni Soykırımı’nın 100. Yılı”, Ermeni ve Türk halkı arasındaki kültürel alışverişi ve Ermeni halkının yarattığı değerleri anımsamak ve ona bir saygı duruşu yapmak amacını taşıyor. Derlenen yazılarla “bizim kaybettiklerimiz” üzerine bir hesaplaşmanın da sunulduğu çalışmada, arşivlerden çıkarılmış dönemi yansıtan resimlerin yanı sıra güncel tartışmalara da yer veriliyor. Aydın Çubukçu’yla kitabı konuştuk. S A Y F A 2 0 n 1 5 r Gamze AKDEMİR itap en yalın ifadeyle neyi amaçlıyor? Soykırımın yüzüncü yılında “yüzleşme” kavramı çok kullanılıyor ama biz daha çok Anadolu’da yaşayan, Ermeni soykırımında payı olan Türk, Kürt her halkın aslında neyi kaybettiğini tartışmak istedik. Ermenilerin bu topraklardan gitmesinin yarattığı boşluğu göstermek, o boşlukta çorak bir kültür ortamının doğduğunu göstermek istedik. Ve çorak bir vicdan ortamının. Ne doğru söyledin. Çok boyutlu bir çalışma. Evet. Uzak ve yakın tarihsel süreç sosyolojik, psikolojik ve ekonomik boyutlarının yanı sıra edebiyat, sinema, resim, mimari, müzik alanlarında yapıtlar vermiş Ermeni sanatçılarını anlatan yazılar önemli bir yer tutuyor. Mesela sinemamızın 100. yılı olmayan bir film üzerinden, iki Türkün Yeşilköy’deki Ayestafanos Anıtını çekmiş olduğu rivayeti üzerinden kutlandı. Öyle bir film yok oysa. Onlardan çok daha önce bu coğrafyada Osmanlı Ermenileri sinemayı çoktan başlatmıştı. O niye sinemamızın başlangıç tarihi olmuyor da varlığı şüpheli olan bir film oluyor. Sonra mesela Osmanlının dünya çapındaki ressamlarından İvan Ayvazovski’nin Ermeni olduğunu bilmeyiz. Bir liste çıkarsak ve mesela en sevilen halk türkülerinin sıralamasını yapsak pek çoğunun aslında Ermeni türküleri olduğunu göreceğiz. İlginçtir; Alparslan Türkeş’in en sevdiği türkülerden “Çırpınırdı Karadeniz Bakıp Türkün Bayrağına” aslında bir Ermeni şarkısı. Kamançe adlı bir Ermeni şarkısına Türkçe söz yazılmıştır. E K İ M 2 0 1 5 K SOYKIRIMIN EKONOMİK SONUCU İzlerini dahi silmek... Bu da ayrı bir ırkçılık, kültürel soykırım. Nevzat Onaran, C. Hakkı Zariç ve Onur Öztürk’le birlikte bu kitabı hazırlarken başta Mıgırdiç Margosyan olmak üzere yol gösteren, kaynaklara ulaşmamızı sağlayan çok değerli insanlara teşekkür ederiz. Zakarya Mildanoğlu’nun da kitapta birden fazla makalesi var. Ermeni basın tarihi, kültürü, mimarları hakkında hiç bilmediğimiz belgeleri bizimle paylaştılar. Diğer yandan Ermenilerin düşünce hayatımızda özellikle sosyalist düşüncenin bu coğrafyada öncülüğünü yapmış olmaları da bizim için önemliydi. Çünkü bugüne kadar Türkiye solunun tarihi sürekli olarak Mustafa Suphilerden, iştirakçi Hilmi’den başlatarak yazıldı. Gerçi kimi kitaplarda Ermeni sosyalistlerden, Ermeni sosyalist partiler ve sendikalardan da söz edildi ama kökümüz olarak onu benimsemek, onu bir başlangıç noktası olarak göstermekten daima çekindik ya da hiç aklımıza gelmedi. MİLLETTEN ANLADIKLARI, MENFAAT! Erdoğan Aydın’ın yazısından bir bölümle devam edersek: “(...) Kısacası bu süreçten doğrudan sorumlu olmamakla birlikte Cumhuriyet’in de bu el koyma ve Ermenilerin vatansızlaştırılması üzerinden kurumsallaştığı da unutulmamalı. Cumhuriyet, kişisel mülklerden kurumsal birikimlere kadar el konulan Ermeni mallarını (emvâli metruke) Türk milletinin envanterine geçirecektir.(...)” Kadim bir korkuya işaret ediyor bu satırlar. Tabii. Eğer “Böyle bir suç işlediğimizi itiraf edersek o mal, mülk Ermenilere geçecek. “Ermeniler gelir ve mallarını geri alırlarsa ne yaparız?” korkusu. Bu, Anadolu, Anadolu’nun eşrafı, ayanı, toprak ağaları, burjuvaları, esnafı için bir kâbus. Dediğin gibi bugüne kadar gelmiş kadim bir korku! Kanunla da vurmuşuz.. Muhakkak, tehcirden sonra bir dönem 1920’lerde özellikle Lozan Antlaşması’na doğru ilerlenirken göç ettirilen Ermenilerin geri gelmesine izin vermek ve mallarının iadesi yolunda Meclis’te bazı tartışmalar oluyor. Hatta bir yasa da çıkıyor. Fakat hemen ardından yapılan tartışmalarda bunun ne kadar büyük bir milli felakete yol açacağı dile getiriliyor. Açıkça şu söyleniyor: “Onları geri getirip mallarının iade edilmesi millete ihanettir.” Çökeriz diyor, çökeriz! Milli çıkarlarımıza, millet menfaatlerine aykırıdır denildiğinde milletten neyi kastettikleri belli. Kiminin mülkünün altında Ermeni evi, tarlası varsa onlara zararlıdır milletin menfaatleri denilen bu. Resmi gerekçe... Milliyetçi cepheden sökun ediyor. Öyle. Devletin izahı değişmez. “Ruslarla işbirliği yaptılar, orduyu, vatanı arkadan hançerlediler. Bunun için de tehcir edildiler. Vatanı kurtarmak için Ermenileri öldürdük”... Nefsi müdafaa savunusu... Devletin kabul ettiği bu! Ermeni ve Rum düşmanlığı Türkiye’de en gerici politikaların dayanağı haline geldi. En şoven milliyetçi ideolojiler bu iki halka olan düşmanlıkla beslendi ve bunun karşılığı olarak demokrasi, insan hakları, eşit ve özgür yaşama talepleri hep bu iki duvara çarptırıldı. “Ermeni dölü müsün?”, “Rumlara mı hizmet ediyorsun?” gibi. İşe de yaradı. Yaradı çünkü bu katliamdan torun torba yararlanan oldukça etkili bir nüfus maalesef hep var ve oy deposu olarak hizmet etmekte. Hatta bugünlerde bir partinin propaganda sloganı “Soykırım yapmadık, vatan savunduk.” Aslında insanların yok edildiği kabul ediliyor bu sloganda. Ama gerekçe olarak milli, vatani sebepler ileri sürülüyor. Bu, İttihat Terakki’den günümüze kadar gelen temel devlet politikasının bir açıklaması. ÇÖKEN RESMİ TARİH TEZİ Ermeni “hassasiyeti!” Abdülhamit zamanından bu yana süregeliyor öte yandan. Kesinlikle. Bu toprakları Ermenisizleştirme, Müslümanlaştırma politikaları Abdülhamit zamanında başlıyor. Baktığımızda Ermeni tehcirinin ya da Ermenileri yok etme ve ülkeden kaçırmaya çalışma politikasının başlamasıyla Birinci Dünya Savaşı ve Rus işgali arasında çok büyük bir zaman aralığı var. Ermeniler, özellikle Ermeni köylüler Abdülhamit zamanında önce çifte vergilendirme yoluyla büyük baskı altına alınmış. Hamidiye Alaylarının örgütlenmesi aracılığıyla Kürtler ve Ermeniler arasında bir çatışma yaratıldı ve Kürtlerin Ermenilerin mallarına el koymasının helâl ilan edildiği bir dönem yaşandı. Dolayısıyla Ermenilerin silahlı direniş hareketleri ve isyanlar şeklinde kendini ifade etmeye başlaması Rus işgalinden çok önce. İttihat Terakki, Abdülhamit’e karşı bir darbe hazırlarken Ermeni örgütleriyle işbirliği yaptı. Abdülhamit’ten kurtulmak her ikisinin de ortak özlemiydi. Fakat İttihat Terakki iktidarı ele geçirdikten sonra Abdülhamit’in Ermenilere ilişkin politikalarını misliyle katlayarak sürdürdü. Neticede de tehcir denilen o büyük, utanç verici olayı gerçekleştirdiler. Diri tutulan milliyetçi hissiyat ortamında resmi tarih tezinin çökme ihtimali var mı sizce? Resmi tarih tezi son direnişini gösteriyor. “Karşılıklı öldürüldük, mukatele, karşılıklı katl yaşandı dolayısıyla K İ T A P S A Y I 1339 Fotoğraflar: Can EROK C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle