Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Jonathan Crary’den güncel bir tartışma Kapitalizmin 7/24 parlayan güneşi Jonathan Crary “7/24: Geç Kapitalizm ve Uykuların Sonu”nda, giderek kesintisiz hale gelen yaşamı, çalışma ortamlarını ve tüketim “kültürü”nü inceliyor. “Kapitalizmden çalınan zaman” olarak nitelenen uykuyla, uykudan çalınan zamanı karşılaştıran Crary, “dikkatini topla” diye buyruk veren sistemin, uykusuz bırakma yöntemleriyle bunu kendisinin nasıl alaşağı ettiğini tartışıyor. r Ali BULUNMAZ skiden hayatta kalmanın yalın ve yazısız kuralları vardı. Mesela doğayla uyumlu yaşama, gerektiği kadar, daha doğrusu ihtiyaç ölçüsünde tüketme, haddini bilme ve karşındaki insana saygı duyma... Ne zaman ki Homo Erectus’tan Homo Faber’e, oradan da Homo Sapiens’e uzanan çizgide son durağa, yani Homo Economicus’a geldik işin büyüsü bozuldu; müthiş bir rekabet, hırs ve sahip olma dürtüsü hepimizi kuşattı. Bunun beklenen sonucu ise “daha fazla” ile başlayan cümlelerin kurulması, hatta onun hayatımızın tek gerçekliğine dönüşmesiydi. Dolayısıyla taşlar yerinden oynadı, kurallar değişti; aslında kural filan da kalmadı. Kabul etsek de etmesek de daha vahşi bir dünyada yaşıyoruz. Yanlış anlaşılmasın, doğa babında değil; sömürdüğümüz ve yakıp yıktığımız tabiatın yerine geçirdiğimiz kendi dünyamız anlamında. Bunun en belirgin tanımı sahte gerçeklik: İhtiyaçlar fazla, tüketim bu yüzden en tepede, kendimize ayırdığımız zaman ise yerlerde. “Vakit kaybı” olarak nitelenen uykudan bahsetmek de abesle iştigal. Artık “ne kadar az uyku o kadar çok verim ya da üretim” şiarıyla hareket ediyoruz. Kesintisiz faaliyet, durmaksızın hareket eden ve her şeyi belirleyen piyasa, bizi inanılmaz ölçüde meşgul ederken tüm dikkatimizi ve benliğimizi alıp götürüyor. Duruma uyananlar da uyarıyor: Bu gidiş iyi değil! “SAĞLAM İRADELİ BİREYLER” Gözlemcinin Teknikleri: On Dokuzuncu Yüzyılda Görme ve Modernite kitabıyla tanıdığımız Jonathan Crary, yukarıda bahsi geçen gidişatın ciddiyetini ve saçmalığını fark edenlerden. Uykusuzluğu, S A Y F A 2 2 n 1 5 E K İ M 2 0 1 5 E verimliliğin koşulu olarak gören sistem, aklı başında her insanın gözüne takılıyor elbette. Crary, uykudan çalmanın, verimlilik uğruna benliği paramparça ettiğini ısrarla savunuyor. Bir başka deyişle sistemin yarattığı askerlerin bizi sürüklediği ve çoğunlukla görmekten sakındığımız açmazlara; “performans” adı altındaki işkencelere nasıl evrildiğini anlatmaya uğraşıyor. “En iyi performansı” sergilemek için dişini tırnağına takan “sağlam iradeli bireyler” oluşturulurken gerçekte ilaçlarla ayakta kalmaya çabalayan, bol bol psikiyatra görünen, sürekli depresyonda ve son derece huzursuz kişilikler haline getiriliyoruz. Bir bakıma makineleştirilen insan, 7/24 çalıştırılarak hem “etkin” ve “verimli” birer yaratığa dönüştürülüyor hem de mükemmel şekilde denetlenip tüketiyor. Crary, uyku yoksunluğunun insanı “aşırı âcizliğe” ve “itaate sürüklediğini” söylüyor; şu anki durumumuzu özetleyen bir belirleme bu. Kapitalizm güneşi tepemizde gece gündüz parlıyor. Uykusuz bırakma, hangi şekilde uygulanırsa uygulansın şiddeti farklı olmakla beraber bir işkence. Yarattığı en belirgin durumsa zamansızlığa (zamandan kopmaya) ve uydurma bir dünyaya geçiş. “Kesintisiz işleyiş ilkesi” burada anahtar kavram; 7/24’ün “mantığı” bu: Crary’nin deyişiyle “statik tekrar.” Var olan durum, bir bakıma gerçek hayatınkinden uzaklaşıp 7/24’lük ritme kaymak anlamına da geliyor. Nihayet, uykusuzluk “doğal” gibi görünüyor, daha doğrusu bizim bunu böyle algılamamız isteniyor: “Ne var ki uyku, artık zorunluluk ya da doğa kavramlarından ayrı tutulan bir deneyim. Başka pek çok şey gibi uyku da daha ziyade değişken ama sadece araçsal ve fizyolojik bakımdan K İ T A P S A Y I 1 3 3 9 C U M H U R İ Y E T