25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Gültekin Çizgen’den “Yıldız’ın Gözü” ‘Fotoğrafın hafiyesiydi’ Gültekin Çizgen’in tarih ve fotoğraf bilgisiyle oluşan romanı “Yıldız’ın GözüFotoğrafın ve Fotoğrafçıların Romanı”, Sultan Abdülhamid’in kuşkucu kimliğinden doğan, onun fotoğrafçılarının ve Yıldız Sarayı’nda biriken büyük fotoğraf hazinesinin çağdaş bir kurguda buluşan hikâyesi. Çizgen’le “Yıldız’ın Gözü”nü konuştuk. r Gamze AKDEMİR nnenizin etkisiyle tarihe derin ilginiz ve bu kitap dolayısıyla da yaptığınız uzun okumalar, romanla nasıl buluştu? Avrupa fotoğrafının en büyük isimlerinden, ölünce mirasından iki tane müze çıkacak denli üretken bir usta olan Fritz Gruber’in ailesine eşi Renate de geçen aylarda İstanbul Fotoğraf Müzesi’ni ziyaret etti yıllar önce Abdülhamid’in fotoğraf tutkusunu anlatmıştım. İşte şöyle inanılmaz kuşkucu bir adamdı, hayatı şu şu sebeplerle fotoğraflarla geçmişti diye. Epey zaman sonraki bir buluşmamızda bana belgesel filmler yapan kızının anlattıklarımdan yola çıkarak bir belgesel yaptığını söyledi. O belgeseli bir türlü göremediysem de düşününce romanımın temellerinin oralarda olduğunu hissettim. Asıl önemlisi Vedat Türkali benim çok yakınım. “Ölmeden bu romanı okuyacağım” demesi beni motive etti. Roman içinde romanla karşılaşıyoruz sanki. Evet, biri çağdaş biri eski olmak üzere iki yapı buluşuyor. Dedesi Büyük Kıyamet’te kaybolmuş bir doktora öğrencisi, Yıldız Albümleri üzerine çalışmak üzere Saraybosna Üniversitesi’nden gelen Emina Alaybegoviç kurcalıyor konuyu. Fotoğraf sanatçısı Kerim Can’ın oğlu, araştırmacı Han ile bir fotoğraf serüvenine giriyorlar. Bu serüven Kütüphane Emini Kalkandelen Sabri Bey’in hatıraları çerçevesinde ilerliyor. BELGESEL BİR YAPI Her iki çağın insanları üzerinde fotoğrafın yarattığı etkilerin izini sürüyoruz okuma boyu. Tabii, Emina ile Han’ın hayata bakışlarını da değiştiriyor. Geçmişle bağıntı açısından da fotoğrafın özünden hareket ederek geniş bir belgesel yapıda ilerliyor roman. Kitabın arkasında çok ciddi bir kaynakça olduğunu görüyorsunuz. Üzerlerine iki yıl çalıştım. Özellikle Cumhuriyet döneminden itibaren Abdülhamid için olumsuz şeyler söylemek çok kolay. Müstebit, mutlakiyetin kristalleştiği bir şahsiyet zira. Romanda onun pozisyonunu, fotoğrafa olan muazzam ilgisinin yanı sıra dönemin tarihsel şartlarını yalın ve doğru bilgiler eşliğinde yazarak ortaya koymaya gayret ettim. Fotoğrafın gizli tarihine ve Osmanlıya nasıl bir yolculuk sunuyorsunuz? Şimdi tabii İstanbul Üniversitesi Tıp S A Y F A 1 0 n 1 5 A Fakültesi Hazine Dairesi’nde bulunan Yıldız Albümleri her biri usta fotoğrafçıların elinden çıkma, otuz beş bini kareyi aşkın, dokuz yüz albümden oluşan, her biri değerli taşlarla süslü, Türkiye’nin maddi, manevi, sanatsal her anlamda dünyada eşi benzeri olmayan ciddiyette bir fotoğraf koleksiyonu. Bu arada yakın zaman önce Yıldız Sarayı’nda konumlanan İslam Araştırmaları Merkezi tarafından kataloglanan koleksiyondan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. tarafından tıpkı baskı kopyalar da yayınlanmaya başladı. Yalnızca Abdülhamid’in tutkunu olduğu fotoğrafın değil, Osmanlı’nın ve dönemin genel bir tapusu gibi. Yıldız’ın Gözü’nün de bu nedenle son dönemlerine yaklaşan Osmanlı’yı söz konusu tarihsel kesit ve Sultan Abdülhamid’in kişiliği içinde anlamak çabasının somutlaştığı bir roman olmasına çalıştım. Son derece kuşkucu bir sultan Abdülhamid. Böyle olmasında da haklı gerekçeleri var. Sultan olana kadar son derece normal, hareketli bir hayatı var. Avrupa’ya amcası Sultan Abdülaziz’le gitmeler filan. Okumalardan anladığım sultan olmayı da beklemiyor aslında. Amcası Abdülaziz’in katlinin ardından sultan oluyor. O ölümden ve perde arkasındaki gelişmelerden, kargaşalardan çok etkileniyor. Kuşkulara boğuluyor. Dolmabahçe’ye kesinlikle rağbet etmeyerek Yıldız’ı yaptırıyor. Hayatı orada geçiyor. Ben orada çok ciddi vakit geçir dim, incelemeler yaptım, sultanın günlük hayatının izini sürdüm. Gözü fotoğraf, kulağı da jurnal oluyor. Ciddi bir hafiye teşkilatı kurduruyor. Millete bir tek Cuma selamlığında görünüyor. Hamidiye Camisine doğru at arabasını kendi sürüyor, etrafında paşalar ise koşuşuyor, böyle bir hal. Haydarpaşa Garı açılırken gitmemiş düşünün. Fotoğrafları görmüştü tabii. Fotoğrafın hafiyesiydi. FOTOĞRAFTAN KARAKTER TAHLİLİ! Sultanı fotoğrafın dobra gerçekçiliğine bağımlı kılan etkenleri de serimliyorsunuz metin boyunca. Çağını ve hayatı bütünüyle gözü kıldığı fotoğrafın üzerinden okuyor. Kesinlikle. O zaman kartpostal gibi çok önemli bir medyum gibi fotoğraf ve albümler. İnanılmaz beslenmiş fotoğraftan ve layık olduğu değeri de vermiş. Hem ilgi hem kullanım olarak kadroları çok ciddi takviye ediyor. Her gün saatlerce fotoğrafları inceleyecek denli tutkulu. Kendisine ait bir karanlık odası var, teknikleri pek çok fotoğrafçıdan iyi biliyor. Fotoğrafı, dünyada pek çok alandaki gelişmeyi okuma, anlama yolunda, en dürüst vasıta, belge ve bir iletken gibi algılamış. Öyle ki fotoğraf dünyasında çıktığı bu yolculuk, siyasetini, siyaset düzlemini, denetleme mekanizmalarını belirginleştirmiş, keskinleştirmiş. Mesela 25. cülus yılı nedeniyle af çıkaracağı zaman hapishanelerdeki mahkumların fotoğraflarını çektirmiş. Af konusunda son kararını bile o fotoğraflardaki yüz ifadelerini inceleyerek vermiş. Bildiğin fotoğraftan karakter tahlili yani. Fotoğrafçıları ve hafiyeleri sayesinde İstanbul ve Anadolu’nun her köşesini, tüm imparatorluk topraklarını Çin, Orta Asya, Rusya, Hindistan, Ortadoğu, Balkanlar, Avrupa ve ABD’nin önemli şehirlerini izlemiş. Romanın tarihi gerçeklerle yol aldığı kimi kıvrımlarında sultanın dünya siyasetini gayet iyi bildiği ve öngördüğünü anlıyoruz. Kısa sürede ciddi bir tehdide dönüşecek petrol konusunda yaşananlara ilişkin aldığı tutum da mesela buna önemli bir örnek. Yutmuyor yani topraklarındaki o tarihi eser arama numaralarını. Yıldız Albümleri’nde çoğaltılan kopyaların pek çok ülkeye düzenli gönderilmesi de ilginç. Propaganda aracı olarak da sahneye çıkıyor fotoğraf. Tabii, yeniliklerin ilamına önem veriyor. Fotoğrafların konularını seçerken önceliği yaptığı yeniliklere veriyor. İşte Halkalı Tarım İşletmeleri, Boğaz, Haliç sahillerinin devlet binaları, askeri okullar, tarihi eserler hepsinin fotoğraflarını gönderiyor dış ülkelere. Mesela 1893’te, Amerikan milli kütüphanesine üzerinde tuğrasının bulunduğu albümler yolluyor. Bu albümlerde, geniş bir coğrafyada hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu’nda askeri, sağlık, eğitim başta olmak üzere pek çok alanda meydana gelen gelişmelerin yanı sıra günlük hayattan karelere de yer veriliyor. Romanda devrin ünlü fotoğrafçılarının adlarını anmamak olmazdı kuşkusuz. Tabii. Abdülhamid devrinin yerli ve yabancı usta fotoğrafçılarını takip ediyor, çalıştırıyor, teşvik ediyor. Ciddi dostlukları var, onlara epey zaman ayırıyor. Çünkü temelde çok yalnız bir adam. Neredeyse kimseyle konuşmuyor. Fotoğrafçılar en yakınları arasında. En çok Yunan asıllı Kargopulo’yla (Vassilaki) yakınlığı var. Onun oğlu Cleomene, sonra Sebah (Pascal), Berggeren (Guillaume) var. Yervant, Kirkor ve Artin adlı üç Ermeni kardeşin yönettiği Gülmez Kardeşler var. Abdullah Biraderler (Abdullah Freres) diye tanınan üç Ermeni kardeş Kevork, Hovsep ve Viken var. Ali Sami Üsküdarlı, Bogos Tarkulyan, Albay Ali Sami Bahriyeli ve Andriomenos Nikolas var. SHERLOCK HOLMES VE DR. WATSON’A HAYRANDI Sultan Abdülhamid, fotoğraf tutkusunun ve muazzam arşivinin yanı sıra başka hangi yönleriyle öne çıkıyor? Günlük hayatından kesitler yer alıyor. Marangozluğu, müthiş Sherlock Holmes merakı, Dr. Watson’a hayranlığı. İstihbarat ve sansür de önemli. Abdülhamid’in tahttan indirilip Selanik’te Alatini köşküne sürülmesi, Yıldız’ın yağmalanması ve roman kişilerinden Kerim Can’ın deyişiyle “Zaman parçacıklarından kalan, belki eski dünyanın son fotoğrafları” olan Yıldız Albümlerini, bu muazzam arşivi yağmacılardan korumayı başaran kütüphane emini Sabri Kalkandelen’in direnişi de öyle. Yeniden roman yazmayı düşünüyor musunuz? Evliya Çelebi’nin kaybolan seyahatnamesini konu alan bir roman tasarım var, bakalım. n [email protected] Yıldız’ın GözüFotoğrafın ve Fotoğrafçıların Romanı/ Gültekin Çizgen/ Alter Yayınları/ 248 s. K İ T A P S A Y I 1 3 3 9 Gültekin Çizgen, “Abdülhamid devrinin yerli ve yabancı usta fotoğrafçılarını takip ediyor, çalıştırıyor, teşvik ediyor. Ciddi dostlukları var, onlara epey zaman ayırıyor” diyor. E K İ M 2 0 1 5 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle