29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hakan Savaş’tan “Sinema ve Varoluşçuluk” Felsefe ve sinema ilişkisine varoluşçuluk açısından bakış Hakan Savaş’ın “Sinema ve Varoluşçuluk” başlıklı eseri, okuyucuya ve sanatsevere bir yandan felsefe ve sinema arasındaki yakın ilişkiyi yakından görmesinin yolunu açarken felsefi eleştirinin sinemanın gelişimine sağladığı katkıyı gösteriyor. Eser felsefeyle sanat arasındaki bağın asıl niteliğini belirleyenin, bugün çeşitli nedenlerle unutulan ‘‘insan’’ olduğunu bize hatırlatıyor. r H. Haluk ERDEM (*) inema ve Varoluşçuluk başlıklı kitap üç bölümden oluşuyor: “Eleştirinin Görevi ve Felsefi Eleştiri”, “Varoluşçuluk ve Düşüncenin Dramı” ve “Sinema ve Varoluşçuluk.” Özünde bir değerlendirme çabası olan eleştiri denilince ön plana çıkan bakış felsefi eleştiridir. Octavio Paz, Stefan Zweig, Berna Moran, Nermi Uygur, İoanna Kuçuradi, Sıtkı M. Erinç ve Afşar Timuçin gibi felsefe ve sanat dünyasının önemli temsilcilerinin eleştiri üzerine dile getirdiklerinden yararlanan Hakan Savaş “resimden sinemaya, romandan tiyatroya, şiire kadar tüm bir yirminci yüzyıl sanatının ve sanatçılarının dile getirmeye çalıştıkları şeyin, özünde insanın özgürlüğü ve bu özgürlüğün yitirilişi (yabancılaşma) sorunuyla ilgili’’ olduğu sonucunu çıkarır (1). İnsanın kendisini arama çabasına girmesiyle sanatın insanın özgürlük sorununa yönelmesi beraber gider. örneklerini okuyucuya gösterir. “Özgürlük”, “sorumluluk”, “rastlantı”, “zorunluluk”, “yazgı” ve “kötü niyet” gibi kavramlar ve değerler sanatçıların eserlerinde konu edilir. Bu örneklerden anlaşılacağı gibi varoluşçuluk romandan şiire, resimden heykele, tiyatroya kadar çağdaş sanatın her alanında etkili olur. VAROLUŞÇU FİLMLER Savaş, “Sinema ve Varoluşçuluk” başlıklı üçüncü bölümde, varoluşçu düşüncenin sinemadaki örnekleri üzerinde durur ve şu soruların yanıtlarını arar: “Acaba varoluşçuluğun felsefede gösterdiği insanlık durumu ile beyaz perdeye yansıyan insanlık durumu arasında bir fark var mıdır? Sinemaya felsefeyle varoluşçu felsefe ile bakıldığında nasıl bir insan, nasıl bir insanlık durumu ile karşılaşılır? Film dili felsefi bir söyleme dönüşebilir mi?” (4) . Tarkovski’nin “Ayna” (The Mirror, 1976), Ingmar Bergman’ın “Utanç” (Shame, 1967), “Anna’nın Tutkusu” (The Passion of Anna, 1969), “Aynadaki Gibi” (Through a Glass Darkly, 1961) ve “Fanny ve Alexander” (Fanny and Alexander, 1983), Luis Bunuel’in “Özgürlük Hayaleti” (The Phantom of Liberty, 1974), De Sica’nın “Bisiklet Hırsızları” (Ladri di biciclette, 1948), Michelangelo Antonioni’nin “Gece” (La Notte, 1960), Orson Welles’in “Şangaylı Kadın” (The Lady From Shangai, 1948), Howard Hawks’ın “Büyük Uyku” (The Big Sleep, 1946) adlı filmleri ve Yeni Dalga Sineması içinde gösterilen Godard’ın “Serseri Aşıklar” (À bout de souffle, 1961), Antonioni’nin “L’eclisse” (Batan Güneş, 1962), Alain Resnais’in “Hiroşima Sevgilim” (Hiroshima, mon Amour, 1959) filmleri varoluşçu felsefenin eserleri arasında sayılır. Sinema ve Varoluşçuluk eserinde Hakan Savaş, felsefeyle sinema arasında kurulacak bağa önemli bir katkı sunuyor. Özellikle kendi sinemamızın gelişimine de olanak sağlayacak felsefi bakış bu yapıtta hareket noktası konumunda. Her alanda karşımıza çıkan felsefesizliğin getirdiği olumsuz sonuçların sinemaya da yansıdığı bir gerçek. Bu kitap genelde sanatın özelde sinemanın düşünsel ve estetik boyutlarıyla zenginleşmesinin olanağını yeniden düşünmemize fırsat veriyor. Felsefi düşüncenin yoğunlaştığı dönemlerde sanatın da güçlendiği iddiası gerçeklik kazanır. Unutulan ya da değersizleştirilen insanın tekrar merkezde yerini alması felsefi bakışla sağlanabilir. Felsefi bakışı sinemanın unutulmaz eserleriyle ilgisinde değerlendiren Hakan Savaş’ın kitabını okuyucuya ve izleyiciye önermek yerinde olur. n Sinema ve Varoluşçuluk/ Hakan Savaş/ Sözcükler Yayınları/ 384 s. (*) Doç. Dr.,UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Felsefe İhtisas Komitesi Üyesi, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Eğitim Felsefesi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi. S hareket eder. Bunu sağlayan yöntem de Edmund Husserl’in geliştirdiği fenomenolojidir. Savaş, varoluşçuluğun fenomenolojiyle olan ilişkisini şu sözlerle dile getirir: ‘‘(…) Söylenmesi gereken bir başka şey de fenomenoloji olmaksızın çağdaş varoluşçuluğun görme özürlü olacağıdır çünkü varoluşçu düşünce insana, yaşama bakan gözlerini fenomenolojiden almıştır (…) Varoluşçulukla fenomenoloji arasındaki yakın ilişkinin son derece önemli bir başka özelliği de düşüncenin sanatla buluşmasıdır. Iris Murdoch’un da vurguladığı gibi bir fenomenologun görüsü ile şairin ve ressamın görüsü arasında hemen her zaman ortak bir nokta vardır. Çünkü her ikisi de özü görmek, bir başka deyişle gördüklerimizi yeniden görmek, keşfetmek VAROLUŞÇULUĞUN ASIL KÖKENİ ister ve gerçekten gördüklerimiz ile görünürdünya hakkındaki önyargılarımız “Varoluşçuluk ve Düşüncenin Draya da kupkuru kavramlarımız arasındaki mı” bölümünde yazar, varoluşçuluk bağdaşmazlık üzerinde dudüşüncesinin kaynaklarını rur” (3). ve temel problem alanlarını İnsanın aradığı anlamı inceler. J. P. Sartre, A. Cakendi dışında değil, kendi mus, MerlauPonty, Simone içinde bulacağı iddiasında de Beauvoir, Gabriel Marcel olan varoluşçu felsefenin gibi Fransız düşünürler, sonucu, kendi değerlerini varoluşçuluk sahnesinde kendisi yaratmak isteyen ön plana çıksa da Bryan insanın anlam arayışındaki Magee’ye göre varoluşçuluk başkaldırıdır. İnsanın anlam gerçekte Fransa’da değil, arayışının en güzel örnekleAlmanya’da ve İkinci Dünya rini sanata yansıttığı düşünce Savaşı’nı değil, Birinci Dünve duygularda görülebilir. ya Savaşı’nı izleyen dönemde Yazar kitabının “Sanatta başlar. Bu açıdan bakıldıVaroluşçuluk ve Varoluşçu ğında akımın öncüsü Sartre İzlekler” bölümünde felsefe değil, Heidegger ve Karl Kendi sinemamızın gelişimine de olanak sağlayacak felsefi bakış Hakan ve sanat ilişkisinin önemli Jaspers’tir. Varoluşçu sayılan Savaş’ın kitabında hareket noktası konumunda. S A Y F A 8 n 2 8 A Ğ U S T O S 2 0 1 4 Kierkegaard, Heidegger, Marcel, Jaspers, Sartre, Nietzsche gibi filozofların üzerinde anlaştığı bir ilkeler topluluğu olmasa da Copleston’a göre varoluşçulukta dikkatler, özgür ve sorumlu özne üzerine çekilmiştir. Varoluşçu felsefenin çıkış noktası kavramlar ya da sözcükler değil, yaşamdır. Bu düşüncenin arka planı “maskelerin birer birer düştüğü, varoluşsal sorunları içinde insanın çırılçıplak kalarak acıyla, ölümle, yaşamla ve her şeyden önce de kendisiyle yüzleştiği, provası hiç yapılmamış bir oyuna benzer (2). Batı felsefe geleneği içinde yer alan analitik felsefe ya da mantıksal deneyci düşünce varoluşçu felsefeyi bir kenara iter. Anglosakson dünya görüşünün bir uzantısı olan analitik felsefe, varoluşçu düşüncede metafizik yönler bulur, oysa varoluşçu yaklaşım insanın açıklanmasından değil, betimlenmesinden (1) Hakan Savaş, “Sinema ve Varoluşçuluk”, Sözcükler Yayınları, İstanbul, 2013, s. 37. (2) Hakan Savaş, a.g.e., s. 77. (3) Hakan Savaş, a.g.e., s. 90. (4) Hakan Savaş, a.g.e., s. 198. K İ T A P S A Y I C U M H U R İ Y E T 1280
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle