25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ayşe Erbulak’tan “Dokuz Oda Cinayetleri” ‘Gerçeğe dayalı olmayanı yazmayı sevmiyorum’ Tiyatro oyuncusu ve yazar Ayşe Erbulak’ın, “Çok Şekerli Ölüm”, “Limonî Ölüm” ve “Ödüllü Ölüm”ün ardından polisiye gerilim türünde yazdığı yeni kitabı “Dokuz Oda Cinayetleri” raflarda. Pek çok polisiye romanın aksine katilin baştan belli olduğu kitabında Erbulak, İstanbul’da işlenen cinayetler zincirini ve bu cinayetlerin ardındaki tüyler ürperten gerçekleri konu alıyor. Ayrıca pedofili ve ensest gibi toplumsal sorunlara da değiniyor. “Dokuz Oda Cinayetleri” için “Çıraklığı bitirme tezim” diyen Erbulak, gerçek karakterlerin olduğu, toplumsal yaraların da yer aldığı romanıyla “Polisiyegerilim ustası olmayı hedeflediğini” söylüyor. Erbulak’la “Dokuz Oda Cinayetleri” üzerine söyleştik. r Gamze AKDEMİR Çok Şekerli Ölüm”, “Limonî Ölüm” ve “Ödüllü Ölüm”ün ardından polisiyede “Dokuz Oda Cinayetleri”nde geldiğiniz çizgiyi sorarak başlayalım söyleşimize. “Çok Şekerli Ölüm”, “Limonî Ölüm” ve “Ödüllü Ölüm” benim ilk üçleme kitaplarım. “Hafiye Karılar” başlığı altında topladığım MedCezir Dedektiflik Bürosunun iki sahibesi Zeynep ve Meral’in her üç kitapta farklı cinayetleri kendi yöntemleriyle çözümleyerek biter. Kitaplar birbirinden bağımsız ama Zeynep ve Meral’in kendi ikili ilişkileri daha sonra katılan Avukat Arda, minik bir aşk üçgeni ve “Ödüllü Ölüm”de karmaşık aşk dörtgenine dönüşen kendi serüvenleri... Onlar çok daha “soft” kitaplardı. Cinayetler iğne, zehir gibi araçlarla sakin sakin işlenirken “Dokuz Oda Cinayetleri”ne başlamadan önce anladım ki ben polisiyegerilim yazmak istiyorum ve bir “Ayşe Erbulak tarzı” olsun istiyorum... İlk başlardaki “Türkiye Agatha Christie’sini” buldu başlıklarından her ne kadar çok hoşlansam da ben hunharca cinayetlerin işlendiği, gerçek karakterlerin olduğu, toplumsal yaraların da yer aldığı polisiyegerilim ustası olmayı hedefliyorum. “SAKİN BİR BAĞLANTIYLA BİTİRMEYİ SEVİYORUM” Kurguda hangi duyguları, neden öne çıkarmayı seçiyorsunuz? Polisiye roman yazmak zaten kurgu işi diye düşünüyorum. Kurguyu çok karışık gibi gözükse de sonunda çok daha sakin bir bağlantıyla bitirmeyi seviyorum. Okura “elinden bırakamama” duygusu vermek en büyük isteğim. Yani özetle kitabımı okuyan bir an bile heyecanını unutmamalı... Bu bir katil kim romanı değil. Katiller belli. Fakat olaya dahil olan element sayısı hayli fazla... Yoğun ve polisiye adına avantaj denilebilecek denli de ikircikli takılıyor zincirin halkaları değil mi? Aynen dediğiniz gibi oluyor. Element sayısı fazla ama dikkat ederseniz S A Y F A 4 n 2 8 ve azmin celebi demek yanlış olur mu? Deniz amirim romanımı zenginleştiren ayrı bir hikâye. Ben onu çok seviyorum ve onun için çok da üzülüyorum. Nasıl da masumken ne hale gelmiş.. “BU TOPLUMDA KİMSE MASUM DEĞİL” “Masumiyet nerede başlar, nerede biter” sorunu ifadesini yalnız travmatik anılarda değil, roman kişilerinin planlı veya anlık davranışlarında da buluyor. Günün doğasında kimse zaten masum kalamıyor. Romanın evreninde de bu böyle demek yanlış olur mu? Ben bu toplumdaki kimsenin masum olduğuna inanmıyorum. Sadece uyurken masum olduğumuzu düşünüyorum. Dikkat edin romanda kim masum ki? Ne katil ya da katiller ne de maktuller. “Sen sıradan insanlardan bir cani yarattın...” Bu cümlenin romanın asal duygusundaki yerini anlatır mısınız? Tabii. Mesela ben sıradan bir insanım ama biri en değerli varlığım oğluma bir şey yapacak, ona şiddetli zarar verecek olsa inanın gözümü kırpmadan öldürürüm. Ben bu soruyu hangi anneye sorduysam “Evet, bende öldürürüm” dedi. Bildik bir soru olacak ama sormadan olmaz. Sanatçı bir ailenin sanatçı bir ferdi olarak özellikle yazınla ilk buluşma nasıl gerçekleşti? Gene bildik cevaplayayım; hani herkes “Hep yazmak istemişimdir” der ya. Bende de öyleydi. Sonra Norveç’te fiyort kıyısına nazır evimde otururken “Hadi artık zamanı geldi yaz bakalım Ayşe” dediğimde sene 2006’ydı. Ama hayatın getirdiği çeşitli engebeler beni durdurdu sonra 2011 de yeniden şevke getirdi. O gün bugün durmadan yazıyorum ve ömrüm oldukça yazmak Türkiye’nin hatta dünyanın en iyi polisiyegerilim yazarları arasında olmak istiyorum. “SONRAKİ ROMANIM ‘ANNEE, BAK KİM GELDİ’ OLACAK” Okuduğunuz başlıca polisiye yazarlar hangileri? Dünyada okuduğum polisiye yazarlar çok fazla özellikle kuzeyden olanlar. Türkiye’de tabi ki Ahmet Ümit, çocukluğumda her kitabını okuduğum tabi ki Agatha Christie, Henning Mankell, Karin Fossum, Jo Nesbö, Arne Dahl, Stieg Larson. Eskiden Grangé’yi çok severdim son üç kitabını pek sevmedim açıkçası. James Patterson en sevdiklerimdendir. “Annee, Bak Kim Geldi” adlı romanınızın sırada olduğunu okumuştum. Bir ön bilgi rica ederek bitirelim söyleşimizi? Hemen hemen her canlı, ilk çatışmalarını kendine en yakın olanla yani annesiyle yaşar. Bazen bu çatışmalar en sevdiğimiz annelerimizi ya da evlatlarımızı öldürmeye kadar gider. “Annee Bak Kim Geldi”, bu çatışmalardan yola çıkarak işlenen cinayet örgüsünü anlatacak. Final mi? Tabii ki sürpriz. n gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Dokuz Oda Cinayetleri/ Ayşe Erbulak/ Destek Yayınları/ 214 s. K İ T A P S A Y I 1280 “ o fazlalığı okuruma yavaş yavaş enjekte ediyorum. “Kim, neydi?” diye takılmıyor. Zaten takılınca kitabın başındaki “Kim kimdir”e bakabilir. Polisiye türünü tercih etme nedenleriniz arasında ne başta gelir? Okumayı en sevdiğim türdür polisiye. O kadar çok okudum ki sonunda bu türü yazmaya karar verdim. Çünkü okurun ne istediğini biliyorum ve yazarken “Ben okusam ne düşünürdüm?” sorularını sora sora yazıyorum her bir satırı. “AŞIRI GÖZLEM YAPARIM VE HER GÖZLEMİME HİKÂYELER EKLERİM” Roman, cinayetten çok daha rahatsız edici gerçeklere, enseste, pedofiliye yakın plan yapıyor ve elbet o cinai şiddete. Çeşitli ellerden, organize şekilde ilahi adaletin tecelli ettirilmesi sathında toplumsalın sarmal çarpık ilişkilerinin taraflarına ödetilen bedelini hele ki o diyeti okuyoruz en önce. Sonra ülkede her gün başa gelen sayısız öykünün kahramanlarına da adalı adeta roman... Bu bağlamlarda “Dokuz Oda Cinayetleri” nasıl bir mottoyla kaleme alındı ve bu eşikte sizin için polisiye toplumsala nasıl bir değini sizce? Günlük hayatta aşırı gözlem yapan biriyim ve her yaptığım gözleme bir de hikâye eklerim. Bu benim yazma fantezimi çok zenginleştiriyor. Hayal dünyamın gerçeğe yakın olmasını da istiyorum tabii. Bakın gazetelere her gün ülkenin hatta dünyanın her yerinde cinayetler işleniyor. Bunları uzaylılar değil sıradan insanlar işliyor. İşte ben kaleme tam bu noktada sarılıyo“Okura ‘elinden bırakamama’ duygusu vermek en büyük isteğim. rum. Saçma sapan gerçe Kitabımı okuyan bir an bile heyecanını unutmamalı...” diyor Ayşe ğe dayalı olmayan şeyler Erbulak. 2 0 1 4 yazmayı sevmiyorum. “Kötü”leri nasıl yazmayı tercih ediyorsunuz? Soğukkanlı? Panik? Gözü kara? Sinsi? Bence kimse tek başına kötü değil. Herkesin içinde hem iyi hem de kötü mevcut. Hepimiz masum doğarız ama sonra yaşam şartları bizleri giderek kirletir. Önemli olan o kirliliği kontrol altında tutabilmek. Bence katiller her çeşit profile sahip olabilir. Deniz... Kızı Sevinç’e adalı, bol bocalamalı, örselenmiş yaşamıyla roman içinde roman. İzlekte ruhsal rotanın rehberi A Ğ U S T O S C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle