23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yavuz Ekinci’nin yeni romanı “Rüyası Bölünenler” ‘Ey okur, seni rahatsız etmeye geldim !’ Yavuz Ekinci, yeni romanı “Rüyası Bölünenler”de, kahramanı İsmail’le Türkiye’nin otuz yıllık acı coğrafyasının köklerine bir yolculuğa çıkarıyor okuru. Siyasi kaçak olarak Berlin’de yıllarını geçirdikten sonra, babasına verdiği sözü yerine getirmek için memleketi Batman’a dönen ve dağa çıkan kardeşi Yusuf’u, yine dağlarda aramaya başlayan İsmail, bu arayışında tarihi, kökleri ve kendisiyle hesaplaşacaktır. İsmail, bu hesaplaşmanın ve arayışın peşindeyken okurlar da güne dair pek çok sorunun yanıtlarını kendi içinde sorgulayacak. Yavuz Ekinci’yle yeni romanını konuştuk... r Sibel ORAL bekleyen, gözleyen anne ve babalarının yolculuğu beni çağırdı diyebilirim. Romanda anlatılanlar, mekânlar ve hatta bazı isimler de gerçek. Bir araştırma süreci, tanıkları dinleme evresi oldu diye tahmin ediyorum. Bu süreci biraz anlatır mısın? Romanda gerçeklik duygusunu derinleştirmek için kimi yerlerde gerçek isimler ve gerçek mekân isimlerine yer verdim. Çünkü bir metinde aslolan okuyanı okuduğu metne inandırmaktır. Gerçeklik duygusunu vermektir. Oğullarından, kızlarından, kardeşlerinden haber almak umuduyla bu zorlu yolculuğa çıkan ailelerle görüştüm, onların hikâyelerine ortak oldum. Tabii herkesin yolculuğu çok farklıydı. İsmail’in kardeşini aramak için yaptığı yolculuğu yazarken bu yolculuğa giden ailelerin duyguları hep benimle oldu. Hikâyenin bu kadar gerçekçi duruyor olmasının bir nedeni de bu ailelerin duygusunun bana eşlik etmesidir. “O ACI PEŞİMİ BIRAKMADI” Ne hissettin diye sormak istiyorum ama şunu da biliyorum; anlattığın coğrafya senin kişisel hikâyenin de merkezi olan Batman. Bu coğrafya fiziki ve duygusal olarak romanda sana ne verdi ya da ne bileyim, ne hissettin yazarken? İçinde yaşıyor olsan da insanları dinlemek ve beklemelerine, özlemleri2 0 1 4 Fotoğraflar: Vedat ARIK u sefer İsmail’le bir yolculuğa çıkıyoruz ölü ya da diri ama mutlaka Yusuf’u bulmaya. Romandaki yolculuktan önce senin yolculuğunu merak ediyorum. Yazmaya başlamadan önceki yolculuğa nasıl çıktın ya da yolculuk seni mi çağırdı diyeyim? Otuz yıllık savaşla birlikte aileler yere çakılan bir narın taneleri gibi etrafa dağıldı. Kimi cezaevine, kimi sürgüne, kimi dağa ve kimi de büyük şehirlerin varoşlarına savruldu. Hemen hemen her evin bir gerillası var. Haber bültenlerinde gerillaların ölümü her ne kadar “… terörist etkisiz hale getirildi” denilse de onun yolunu gözleyen bir anne, bir baba ve bir kardeş var. Bütün gün evden çıkmayıp belki oradaki gerilla görüntülerin arasında çocuğumun yüzünü görürüm umuduyla RojTv, SterkTv izleyen babalar ve anneler var. Oğulları Şırnak’ta, Hakkâri’de askerlik yapan bir babanın nasıl ki her çatışma haberinden sonra gelebilecek kötü haberi korkuyla beklediği gibi her çatışmadan sonra ANF’den yayınlanan gerilla fotoğraflarında oğlunun veya kızının yüzünü arayan anneler ve babalar var. Anne her yerde annedir, baba her yerde babadır ve oğul her yerde oğuldur. Oğullarının, kızlarının yollarını S A Y F A 1 2 n 2 8 B ne ve acılarına ortak olmak çok zordur, farklı bir şeydir. Dinlediklerimiz ve gördüklerimiz bir süre sonra yaşamınızın bir parçası oluverir. Yazarken o zorlu yolculuğa binlerce kez çıktım. O zorlu yolculuktan defalarca eli boş döndüm. Ve gün gelip roman bitmiş olmasına rağmen o acı peşimi bırakmadı. Her olaydan sonra rakamla ifade edilen bir ölüm kalbimde ve ruhumda bir ailenin yıkılışı olarak yer bulur. Oğullarının, kızlarının ve kardeşlerinin yolunu gözleyenlerin yıkılışını ve tükenişini yaşarım. Bu romandan sonra da bana bu miras kaldı. Anlattığın hikâye kutsal kitaplardan bildiğimiz bir kıssayı hatırlatıyor bize: Yusuf kıssasını. Baba, kardeşler, kıskançlık, ümit ve o gömlek… Sen bu gibi kutsal metinlerden, hikâyelerden çok besle niyorsun. Romana başlarken Yusuf’u buradan yola çıkarak mı kurguladın? Yusuf’la Yakup’un hikâyesi neden önemliydi senin için? Kutsal kitaplara ve eski metinlere karşı ilgim hep vardı. Bu metinlerin yüzyıllarca okunduğunu ve insanlığı etkilediğini bilmek bana çok büyüleyici geliyor. Bu metinler kimi zaman kemiklere, taşlara, derilere ve tabletlere yazılarak günümüze kadar geldiler. Bazen düşünürüm taşa kazıyacak kadar değerli kaç sözüm var. Şu ana kadar bir yere kazıyacak kadar değerli bulduğum tek şey ortaokuldayken sevgilimin adını masaya kazımak oldu. Sevgilimin ismini masaya kazıdığım için kötü bir dayak yedim. Yusuf kıssası Tevrat ve Kuran’da uzun uzun anlatılır. Yakup, oğul hasretini simgeler çünkü Yusuf’un yolunu gözlerken oğlunu özlemekten kör olur, yıkılır. Çocuğu dağa giden her baba da tıpkı Yakup’un Yusuf’un yolunu gözlediği gibi çocuklarının yolunu sabırla ve özlemle gözler. Yusuf güzelliği veya aşkı simgelediği gibi aynı zamanda kurtuluşu da simgeler. Çünkü Mısır onun yol göstericiliğinden dolayı kıtlıktan kurtulur ve kavmi onun yol göstericiliğiyle Mısır’a yerleşir. Yusuf’un kardeşleri ise kardeş kıskançlığının abidesi sayılır. Kardeş kıskançlığının doruk noktasıdır. Bu kıssada ilgimi her zaman Yusuf’un kardeşleri çekmiştir. Çünkü babalarının sevgisini kazanmak için kardeşlerini öldürmeye çalışıyorlar. Yani babalarının sevgi nesnesi olan Yusuf’u ortadan kaldırarak bütün sevginin onlara kalacağını düşünüyorlar. Ki bu çok insani bir duygu. Kutsal kitaplarda, edebiyat metinlerinde Yakup’un ve Yusuf’un hikâyesi çok anlatılır. Minyatürlerde, resimlerde bu hikâye defalarca çizilmiştir. Fakat kardeşlerin hikâyesi hiç anlatılmaz. Onların hikâyesi hep eksiktir. Çocuğu dağa çıkan her aile mutlaka çocuğunun gidişinden dolayı birini suçlar. Ve bu suçlamalar genellikle ya ağabeyler ya da amcalar veya dayılar olur. Bu şekilde suçlanan ve bu ağır suçluluk duygusunu bir kambur gibi sırtında taşıyan çok kişiyle konuştum. Bu iki hikâye başından beri birlikte zihnime düştü ve hikâyeyi yazarken bir anlamda aslında Yusuf’un kardeşlerinin hikâyesini günümüz üzerinde anlattım. “GEL BİRLİKTE ŞİİR OLALIM” İsmail savaştan, ölümden, işkencelerden kaçıp Berlin’de yeni bir hayat kursa da fiziki anlamda her şey yerli yerinde olsa da ait olmadığı bir yerde içinde kocaman bir vicdan azabıyla yaşıyor. Döndüğünde ve Yusuf’un izine düştüğünde zaman zaman yine korksa da yolun sonuna kadar gidiyor. Sence bu yüzleşme ve yolculuğun tek müsebbibi babanın son arzusu mu yoksa İsmail’in babası tarafından affedilecek olması mı? İsmail’in bu yolculuğa çıkma nedeni sadece babanın son arzusu veya babanın onu affetme olasılığı değildir. İsmail’in bu yolculuğa çıkmasının nedeni kendisiyle yüzleşmesi ve artık kaçacak bir yerin olmamasından kaynaklanıyor. İsmail’in kaçacak bir yeri yok. Dünya artık gözünde Kerbela’dır. İsmail kaçtığı Almanya’da on sekiz yıl K İ T A P S A Y I 1280 “Her olaydan sonra rakamla ifade edilen bir ölüm kalbimde ve ruhumda bir ailenin yıkılışı olarak yer bulur. Oğullarının, kızlarının ve kardeşlerinin yolunu gözleyenlerin yıkılışını ve tükenişini yaşarım. Bu romandan sonra da bana bu miras kaldı.” A Ğ U S T O S C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle