Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Hüseyin Peker’den “Beni Oyuna Kaldır” ‘Yalnız Efe çok kalabalık’ Hüseyin Peker’in yeni şiirlerinin yer aldığı “Beni Oyuna Kaldır” okurla buluştu. Peker’in şiirlerinde topluma dokunup kendi yalnızlığına kaçışı baskın bir şekilde hissediliyor. Aynı zamanda dizelerde savaş ve mücadele vurgusu ön plana çıkıyor. Peker’le “Beni Oyuna Kaldır”ı konuştuk. bir çelişki değil, düpedüz isyan benimki. Yeter diyen bir ses. İlk bölümdeki şiirleri yürüyüşe katılır gibi yazdım, bilesin. Hüseyin Peker şiirini okumaya başlamadan önce, okur Hüseyin Peker hakkında neleri bilmelidir? Yoksa okuru çeken bu müphemiyet midir? Hiç birimiz tam doğmadık. Ya eksikti beslenmemiz. Ya yarım bırakılmış sevgilerden çoğaldık. Tam olamadık bir türlü, ya tahsil yarım bırakıldı ya da istediğimiz okulları okuyamadık. Kim istediklerinin tümüne kavuştu ki? Benimki sitem değil. Yazgı dostum. Hepimizin ortak yazgısı. İstemediğimiz köşe taşlarından birine oturtulduk. Burada ömür tüketmemiz istendi. Hiçbirimiz mutlu olamadık aslında. Gülmemiz bile sahte ve yerleşmemiş gülücüklerden. Mutluluğumuz hep yarımdı. Babanızla ilişkinizin daha sorunlu olduğu biliniyor. Uzun yıllar geçmesine rağmen bu sorunlu ilişkinin şiirinize yansımaları devam ediyor. Diğer yandan sona eren uzun bir evlilik… Tüm bu yaşadıklarınız anneniz, babanız, eski eşiniz, çocuklarınız şiirinizi nasıl etkiledi? Uzakları gezen imgelem yükünüzün kaynağı burada diyebilir miyiz? Öfkenin yükseldiği kısımlar varoluşunuza karşı bir tavır mıdır? Bir küskünlük müdür? Eski şiirlerimizde konu olmaktan düşmeyen anneye ait okları, son dönem şiirlerimde baba yönüne çevirmem, biraz da yaş olgunluğu ve baba tezine bir yeni kavuşma niteliği taşıyor. Belki burada baba’nın çok katmanlı anlamı da var. Sanki bu savaşta babalarımıza daha çok yer var. Öyle ya toplumsal gidiş, hepimizin ortak kuvvetinden kaynak arıyor kanımca. Hayat sıkıntıları dediğin gibi sadece bunlarla da bitmiyor. Yaşadık dert çektik der gibi eski eşler, çocuklar herkes dev birer sorun gibi karşımızda dikiliyor. Yaşadığımıza gülelim mi, ağlayalım mı desem? Yaşayıp yoğurdukça ağzımızda lokmasını büyüten hayat.. Yirmi yıldır neler yaptığınızı görüyoruz. Peki, özellikle 19701990 arası Hüseyin Peker için nasıl geçti? Bu soruyu sadece bireysel bir yaklaşımla ele almayalım. Ülke en çalkantılı dönemlerini yaşadı bu yıllar arasında. O yıllarda hayatın hangi katmanındaydınız? Bu çalkantı şiirinizde nasıl yankı buldu? 1280 r Beytullah KILIÇ eni Oyuna Kaldır, birçok çağrışımı içinde barındıran, geniş bir perspektiften bakmayı gerektiren bir kitap ismi. Bir açıdan bakıldığında insanların ve akan hayatın içinde yeniden bir rol isteği… Diğer yandan dizlerini yere vuran bir zeybek çağrısı… Doğrusu “Beni Oyuna Kaldır” sözünü bir Datça Türküsünde duydum ilk. Öncelikle edim çok hoşuma gitti. O eylem üzerinden şiire geçiş yaptım. Zeybek çağrısı deyimine kesin katılırım. Ülke olarak çok zorlu günler yaşıyoruz. Belki çağrışımı zengin tutan bu deyime başvurmam, başka deyişle burada çoğalmam, belki bu toplumsal isyandan kaynak alıyor. Şair kendi gezi direnişini şiirin başka kanalına geçiriyor sözlerle. Benimki de öyle. Kişisel bir sıkıntı değil de hepimizin yaşadığı kalp çarpıntısından kaynak alıyor. “HİÇBİRİMİZ MUTLU OLAMADIK ASLINDA” Şiirlerinizde savaş ve mücadele vurgusu ön plana çıkıyor. Bu çağrısını içinizdeki varlık yalnızlaşma çatışmasına bağladım. Aynı şiir içinde hem savaş çağrısı yapıyorsunuz, hem de kendi kaçışınızın rotasını çiziyorsunuz. Bu konudaki düşüncelerimin eksikleri ve fazlaları neler? Dedim ya dengesiz bir hale dönüştük, bu toplumsal çalkantı arasında. Başımızın nerelere savrulduğu belli değil. Hangi kayalara çarptığımız. Hangi dallar arasında sallandığımız. Elbet nerelere gideceğimiz? Savaş ve mücadele kaçınılmaz zaten. Hani “Eşsiz Bir Sihirbaz” şiirinde dediğim gibi. “Bu yürüyüşte ateş açılacak, yaralananlar olacak.” Bu ilk dize gelecek hakkındaki tüm sıkıntımı özetliyor zaten. Bence C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I B Bu yalnız bana mahsus değil. Bu yaşam dilimi bazı yıllar arasında parantez altına alınan bir soluk alma dönemi. Yaşadınız ve bitti der gibi. Ülke çalkantıları hiç bir dönem bu denli derin izler bıraktı mı insan üzerinde? Orasını ayırt edemem. Ama şu son dönem bana iyice dokunuyor. Böylesi baskıcı koşulları yaşadığım ilktir. Ve bende çok acı izler bıraktı ve şiirimi de keskin izlerle çok etkiledi. O kırık, kesik bağıran sesim, yer yer hüznünü kaybetti. 19701990 arası dönem şiire ara verdiğim, evlilik ve çolukçocuk sahibi olmanın hazzını yaşadığım dönemdi. Çocuklar büyüyünce ve fikirler değişince belki daha fazla yalnız başına kaldım. Daha keskinleşti bakışlarım. Daha ne diyeyim? “YAŞAM KİRLİ FAKAT EĞLENCELİ BİR SOKAKTI” Kitabınızdaki şiirler hayatın kalan kısmına daha fazla şey sığdırma isteği olarak yorumlanabilir mi? İlk bölümde toplumsal izleklere daha fazla yer ayırdığım Afili Külhan dilimi yer aldığı halde, ikinci bölümde “Kalbi Kırık Aşk Şarkıları” ile daha dingin, yaşanmış bir sevdanın izleriyle yumuşatılmış bir bölüm eklenmiş. Son bölüm “Topraktepe” ise şehirlerin görünmeyen gücü üzerine çeşitlemelerden oluşuyor. O son bölüme şöyle bir dizeyle giriş yaptığımı hatırlatalım: “Hayatın ikinci yarısı yolculuktur.” İtalo Calvino’nun Görünmez Kentler’iyle Güven Turan’ın şehir çeşitlemeleri arasında, bunlar da benim şehirlere vurduğum takılar. Başka bir gözle, şehre dair çalışmalar. İkinci bölüm “Kalbi Kırık Aşk Şarkıları” Bu bölümdeki şiirler içinde sakinlik barındırıyor, ilk bölümün aksine imgeler okuru rahatlatıyor. Çatışmanın şiddeti azalıp okuru bir baygınlık haline çekiyor. Kılıçlar kınına sokuluyor. Bölüm ismiyle bu bölümdeki şiir ritmi biraz ironi oluşturuyor.“Kalbi Kırık Aşk Şarkıları”nda kabuğa doğru bir çekilme var diyebilir miyiz? Yaşı ilerleyen ve aşkın en hızlı uçlarından geri doğru saymış bir şairin son yaşadığı tutku daha köklü şeyler yaratır bazen. Daha farklı, daha yorumcu gözle bakar her şeye. Tam mutlu değildir artık. Mutsuzluğun ters getirdiği yerlerde bir ateşe tutunur durup durup. Ayrıksı dilden konuşur. Anlaşılmadığı söylemektedir sanki. Belki bu düzlük de yaşadığı tutkunun doğasından gelmektedir. Kabına çekilir gibi. Sona erişir gibi. Üçüncü ve son bölüm “Topraktepe” Bu bölümde tüm dağınık parçalar bir araya geliyor sanki. Şairimiz kendi varoluşunun peşinden Anadolu’yu geziyor ve bu arayışını şiire taşıyor. Günlük hayatı yakın tarihle mayalıyor. Ege’deki halk kahramanlarıyla kendi öznesi arasında bir bağ kuruyor. Gittiği yerlerde dostlarına dokunuyor şairimiz. “Ben kalabalık bir ‘Yalnız Efe’yim” der gibi geldi bana. Doğru mu? “Ben kalabalık bir Yalnız Efe’yim” deyimini ne güzel bütünlemişsin. Benim içimde bulunduğum çelişki de bu değil mi zaten? Bu denli gürültü içinde kulaklarım dünyaya tıkalı. Kulaklarım dünyaya tıkalı bir görüntü vermek. Bu gürültüden kasıt, elbet şehirlerin gürültüsü, trafik sıkışıklığı, kısaca uygarlığın insana ettiği eziyetler. Yaşamaktan bıktırasıya gelişen doğa değişimleri, mevsim anormalleri: Yanlış yerde uzayan kışlar, hazirana kadar uzayan gök gürültüleri, sonrası beklenmedik kurak yazlar. belki susuzluk.. Deprem kısa bizi bekleyen doğa bozumları. Yaşamayı huzursuz kılan değişimler ve biz ona ayak uyduramayan zavallı insanlar. Ben yalnız efeyim derken hem doğayla hem de üstünde yaşayan insanların birbirini yemek için geliştirdiği savaş örnekleri. Şehirleri yeniden ele almalı insanlar. Belki geçmişinden onu bugüne getiren kalıtlarıyla belki yeniden uzayacak olan uygarlık bozma silahlarıyla: Havayı kirleten, doğanın biçimini bozan her türlü gelişimle. Kitabınızda da dostlarınıza sık sık yer vermişsiniz. “İnsan Arkadaşınındır” dediniz ve bu adeta bir slogan oldu. Dostlar sizin sokağınız, şiir ise eviniz. Hangi sokaklarda gezmekten hoşlanırsınız? Hangi sokaklarda gezmekten hoşlandığımı soruyorsun; yaşam kirli fakat eğlenceli bir sokaktı. İnsanlarla ve onlarsız yaşayacağım her iki düzenin de söylenecek sözü vardı ve ayrıydı bu sözler. Ben hem onlarla yapamadım. Hem de onlarsız olmadı. Onlarla geçirdiğim tatlı serüvenlerin adı arkadaşlıktı. Onlarla çeşitli beldelerde, çeşitli güzelliklerde birlikte adımız anılır oldu. Bazen de onları hiç çekemedim. Bana zarar verdikleri oldu. Benim de onları baltaladığım. Bunun adı insanlarla ve insanlarsız. Şiirlerimde andığım çok kişinin adı var bende. Kötü düşündüklerimin ise çoğunu unuttum. Ne dersin insan arkadaşının mı şimdi? n Beni Oyuna Kaldır/ Hüseyin Peker/ Noktürn Yayınları/ 144 s. 2 0 1 4 n S A Y F A 5 “İstemediğimiz köşe taşlarından birine oturtulduk. Burada ömür tüketmemiz istendi. Hiçbirimiz mutlu olamadık aslında” diyor Hüseyin Peker. 2 8 A Ğ U S T O S