23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

RENKLER n SESLER n HARFLER AYTÜL AKAL n NİLAY YILMAZ n ÇİĞDEM GÜNDEŞ n MAVİSEL YENER MUSTAFA DELİOĞLU n Kitap Gölgesi “Yarışmalar Kenti“nde bir ‘Düşçü’ Yazıneri Emin Özdemir, son kitabında düş kelebeklerinin peşine düşüp edebiyatın sonsuz topraklarında koşmaya başlayan çocukları anlatıyor. r Mavisel YENER K itabın ilk satırlarında mis kokular yayılıyor sayfalardan. Gül, çadır çiçeği, erguvan, hanımeli el sallıyorlar Ayvalık’ın rüzgârına. Onlar, Erdem’in dedesinin yazlığının bahçesini süslemekle kalmıyor, Erdem’e esin kaynağı da oluyorlar. Dedesi Erdem’e sarı gülün masalını anlatırken söylenceler evrenine gidiveriyoruz. Yeniden bulunduğumuz yere döndüğümüzde bir ses geliyor kulağımıza: “Düşçü! Düşçü!” Yaratıcılığın yansıması olan bu ses, yalnızca düşler kuran, yazmayı seven çocuklar tarafından duyulabiliyor. Yaratıcılığın sesi Erdem’i seçtiğine göre, onun da yazar olmak istediğini söylemeye gerek yok! Ses Erdem’i, büyük bir kente, Yarışmalar Kenti’ne davet ediyor. Orada, bin bir renkli düş kelebeği, Erdem’i ve diğer yaratıcı çocukları bekliyor. Okurlar da onlarla birlikte imgelem evrenine adım atıyor. Yarışmalar Kenti’nde onlarca yarışma var. Sesler, resimler, oyuncaklar, hayvanlar, buluş yapanlar ve nicesi yarışıyor. Erdem üç yarışmayı izlemeye karar veriyor: “Eskilerle Yenilerin Futbol Maçı”, “Yılanlarla Köpeklerin Dansı”, “Buluşlar”. Hepsi de birbirinden ilginç yarışmalar. Örneğin “Buluşlar” yarışmasında öyle bir robot var ki bastığınız düğmeye göre şiir okuyor, fıkralar, öyküler anlatıyor… Erdem şiir düğmesinde basıverince Abdulkadir Budak’ın “Kazak” şiiri dile geliveriyor. Yarışmada birinci olan buluş ise çok ilginç. Sevdiğiniz romanın kahramanlarına soru sormanıza, onlarla karşılıklı konuşabilmenize olanak veren bir robot bu. Erdem’in sorular sormayı yeğlediği kahraman: Heidi. Erdem’in Yarışmalar Kenti’ndeki bir başka durağı, yazar olmak isteyen çocuklar için hazırlanan Yazma Evi. Erdem ön elemeyi kazanırsa Yazma Evi’ne alınacak. Üç aşamalı eleme, sanki oyun gibi; hiç kuşku yok ki okurlar da aynı oyunları oynayarak eğlenecekler. Özellikle karikatür okuma oyunu, eğitmenlerin de çok ilgisini çekecek, sınıf içi etkinliklerde kullanmak isteyecekler. Kitabın kapağı da bu oyunun içinde aslında. Murat Sayın’ın özgün çizgileri okurların düş gücünü devindirecek nitelikte. Murat Sayın çocukları kitap kapağı okuma oyununa davet ediyor. Ön elemeyi altı çocuk kazanır, biri de Erdem’dir. Çocukların öykü yazmak için yedi günleri vardır. Sürenin sonunda seçici kurul önünde öykülerini okuyacaklardır. Erdem’in yazacağı öyküye karar verirken yaptığı hazırlıklar, esin kaynaklarının ayrıntılı olarak anlatılması, özellikle yazmayı seven çocukların ilgisini çekecek. Seçici kurulda kimler var dersiniz? Gülten Dayıoğlu, Fatih Erdoğan, Mavisel Yener, Aytül Akal, Sevim Ak, Prof. Dr. Ali Gültekin. Erdem, tutkulu bir okur olduğu için hemen hepsini tanır, kitaplarının isimlerini bilir. Gülten Dayıoğlu’ndan imzalı kitabı bile vardır. Altı çocuğun seçici kurul önünde seslendirdiği öyküleri biz de okuruz. Cancan’ın Ölümü, Canı Sıkılan Çocuk, Ormanda Şenlik Var, Anmalık, Bebeklerim, Yeni Arkadaşım adlı öykülerin sonunda Erdem’in öznel değerlendirmeleri yer alır. Canı Sıkılan Çocuk, seçici kurul üyelerinden Aytül Akal’ın 1993’de yazdığı kitabın adıdır. Fakat o, öyküsüne aynı adı veren çocuğa bunu söylemez; hevesini kırmak istemez. Kitapta buna dair bir ipucu verilmez, Emin Özdemir dikkatli okurlar için bu eğlenceli bulmacayı romana yerleştirmiştir. Yarışmaya katılan öykülerin değerlendirilmesini, okurların yorumuna bırakır yazar. Prof. Dr. Ali Gültekin sonuçları açıklarken çocuklar çok heyecanlıdır. Bakalım kimin öyküsü birinci seçilecek, sonrasında neler olacak… YARATICI OKUMAYAZMA İŞLİĞİ KİTABI Yarışmalar Kenti, bir roman kurgusu olmakla birlikte yaratıcı okumayazma işliği kitabı gibi de kullanılabilir. Ana karakter Erdem’in kişiliğinde anlatılan yaratıcı yazma çabası ustalıkla işlenmiş, Erdem’in yazma sürecini bileyen etkenler sezdirilmiş. Yarışmalar Kenti, Emin Özdemir’in yetişkinler için kaleme aldığı “Kurmaca Kişiler Kenti” ile pek yakın akraba. Kurmaca Kişiler Kenti ile Yarışmalar Kenti arasındaki ilişkiyi çözmek, üstüne düşünmek ve değerlendirme yapmak isteyen akademisyenlerin dikkatini çekmek isterim. Kitapta anılan romanlar, yazarlar, roman karakterleri çocukları paralel okumalara davet ederken yepyeni keşif yolculuklarına çıkaracak. Elbette çocuk okur “paralel okumalar ması açısından kendimize örnek aldığımız ABD ve AB ülkelerinin gerisinde bulunuyor olması. 19. yüzyılda, bu ülkeler için de yakıcı bir sorundu çocuk işçiliği. Batı edebiyatının tanınmış yapıtlarında bu konunun derinlemesine işlendiğini görürüz. Bildiğimiz kadarıyla, sosyoekonomik ve kültürel eşitliğin sağlanamadığı toplumlarda eşitsizliğe karşı yazar da kendi üzerine düşeni yapar; ele aldığı sorunları toplumsal – siyasal boyutlarıyla, mağdurların gözünden yansıtmaya çalışır. Bugün de küreselleşmenin derinleştirdiği toplumsal adaletsizliğin sonucu olarak artan çocuk işçiliğine karşı tepkisini yazınıyla ortaya koyacak yazarlara gerek var. İşçi çocuklar sürekli olarak çocuk hakları ihlallerine maruz kalıyorlar. Toplum olarak kendimizi onlara karşı sorumlu hissetmemekle ayrımcılık yapmış olmaz mıyız? İşin acı yanı, çağımızda toplumsal ayrımcılığın çocuk edebiyatında da kendine yer edinebilmesidir. Ayrımcılıkla malul bir edebiyat ise hem okura hem edebiyata zarar verir. İşçi çocukların seslerini duyurma olanağı yok! Yetişkin sorunlarını yaşamak zorunda bırakılmış olsalar da, yalnızca bakışları bile çocukluğun bütün hallerini yansıtıyor. Dolayısıyla yaşamdaki her şey çocuk gözüyle de anlatılabilir. Onlar da edebiyata gereksinim duyuyorlar. Yaşanabilir bir dünya istemek onların da hakkı. “Ötekilik” ise, 2 0 1 4 yapayım” diyerek değil, merak ettiği için gerçekleştirecektir bu eylemi. Kimi çocuk kitaplarını yetişkinlerin de okumasını öneriyorum. Yarışmalar Kenti, o kitaplardan. Duyarlı eğitimcileri, birkaç farklı katmanda okuyabilecekleri, çözümlemeler yapabilecekleri bir okuma bekliyor. Örnekler çoğaltılabilir, ancak birini vermekle yetineceğim. Erdem ve yarışmaya katılacak çocuklara bir öyküyü yazmaları için yedi gün verilir. Bu yedi günde onlara esin verebilecek pek çok uyaranla karşılaştırılırlar. Özdemir bu süreyi ve çevresel koşulları bilinçle katmıştır kurguya. Çocukların birkaç saatte öyküşiir yazmaları istenen yarışmalara açık bir eleştiri getirmiştir. Türkçemizin aydınlık yüzü Emin Özdemir’in yetkin anlatımı sayesinde, okurun kulağına çalınmış olan yazınsal sözcükler, dayatmacı birer hayalet gibi durmaz metinde. Tam tersi, eğlendiren, merak ettiren yönleriyle gülümser çocuk okurlara. Erdem, yazacağı öyküde ne anlatacağını, nasıl anlatacağını düşünürken içinde kıpırdanan esin, sonsuz olanaklarını açar ona. Eğitimci yanıyla çocukları iyi tanıyan Emin Özdemir, bu süreci kasvetli, yorucu, kırılgan anlar olarak aktarmaz çocuklara. Tam tersi, çekici, eğlenceli bir sürece işaret eder, düşler pınarının pırıltılı renklerini gösterir. Kimi yazarların, çocuk okurlarla söyleşirken, “yazmak acı çekmektir, bir odada tıkılıp kalmazsanız başaramazsınız…” gibi söylemlerini tüylerim ürpererek dinlemişimdir. Yazmanın ve okumanın ne denli eğlenceli bir eylem olduğunu duyumsatmanın pekiştireç olduğunu düşünenlerdenim. Özdemir, kurgusu aracılığı ile bu olumlu pekiştireci kullanıyor, çocuk okuruna saygısını ortaya koyuyor. Çocukları edebiyatın kurmaca bahçesine davet etmek, yazının gücünü, soluğunu onlara duyumsatmak, gelecek adına atılmış bir tohum değil midir? Eski Mezopotamya’da yazıyla birlikte okul da ortaya çıkmış. Okul için “Gökyüzü gibi bir temel üzerine kurulan ev” benzetmesi kullanılarak okulun kurulduğu temel, gökyüzüne benzetilmiş. Bu, sınırsızlığın da işaretidir. Benzer sonsuzluğu günümüze uyarladığımızda, çağdaş yazarların yapıtlarıyla çocukları buluşturmayı başaran bir eğitim sistemi karşımıza çıkar. Bu sistemin yetiştirdiği bireyler, farkındalıkları yüksek bireyler olacaktır. Eğitim sisteminde ve toplum yaşamındaki çemberin bırakın kırılması, o çemberin gitgide daha da daraltıldığı bir süreci yaşıyoruz. Bu süreçten çıkabilmenin tek yolu iyi bir “Düşçü” olmak belki de! En başarılı düşçüler çocuklar, bilim adamları ve sanatçılar… Kitabı bitirdiğinizde çevreye şöyle bir kulak kabartın. Bir fısıltı duyacaksınız: “Düşçü! Düşçü!” n www.maviselyener.com Yarışmalar Kenti/ Emin Özdemir/ Resimleyen: Murat Sayın/ Bilgi Yayınevi/ 180 s./ 2014/ 9+ ancak bir araya gelerek kırılabilir. Onlarla fiziksel temas zaten gerçekleştirilemiyor; umalım ki, asıl sorumluların yapamadığını edebiyat yapsın, çocuk işçiliğinin son bulması için çocuklarımız arasındaki köprüyü kitaplar kursun. Öte yandan çocukların yetiştirilme tarzındaki farklılıklar, onların algı düzeylerinde de farklılık yaratıyor. Bugün ülke genelinde bir okuma yazma seferberliği yapılsa; ömründe okul yüzü görmemiş, kent yaşamının ve teknolojinin olanaklarıyla tanışmamış olan bu çocukların eline hangi kitapları vereceğiz? Onlara da içinde kendilerini bulabilecekleri kitaplar gerekmez mi? Çocuk kitaplarından yararlanabilen çocuklarımızın, kitap seçerken kurgu ürünü fantezileri, yaşam pratiklerinden daha çekici bulmaları da aynı şekilde sorun değil mi? Kitap, onu okuyanda kendi izlerini bırakır! Yayınevlerimiz okuma zevkinin tüm çocuklara mal edilebileceğini kanıtlayan girişimlerde bulunabilirler. Bu girişimlerin eğitim sistemimize de yararının olacağı açıktır. Araştırmalar, ilk ve orta eğitimde okutulan ders kitaplarımızın insan hakları ihlali, “ötekileştirme” eğilimi, toplumsal cinsiyet eşitsizliği v.b. öğelerden bir türlü arındırılamadığını gösteriyor. Yayınevlerimiz, kamuoyunca desteklenmez ise geriye tek seçenek kalıyor: 19. yüzyılda yayınlanmış Batı’nın klasik metinleriyle yetinmek. n C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1280 Konuk Harfler Çocuk işçiliği çocuk kitaplarına neden yansımıyor? r Tülin TANKUT 12 Haziran “ Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü”nde fotoğraf sanatçılarımız, soruna dikkat çekmek için İstanbul’da çeşitli etkinlikler düzenleyip sergiler açtılar. Araştırmalara göre, diğer ülkelerde çocuk işçi sayısı azalırken ülkemizde, 2012 yılında eğitim sistemimize getirilen 4+4+4 uygulamasıyla artış kaydediliyor. Çocuklar tarım, sanayi ve hizmet sektörlerinde, ev işlerinde, sokaklarda, dahası madenlerde, taşocaklarında çalıştırılıyorlar. Aralarında hiç okula gitmemiş olanlar var. Bu, buzdağının görünen yüzü. Resmi denetimin ulaşamadığı kesimlerdeki işçi çocuk sayısı ve çalışma koşulları bilinmiyor. İşin düşündürücü yanı ülkemizin çocuk haklarının korun1 6 n 2 8 A Ğ U S T O S S A Y F A
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle