Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
İsmail Ertürk’ten “Yuvayönelik” İçsel haritaların peşinde İsmail Ertürk daha önce yayımlanan inceleme kitaplarının ardından bu kez bir kurmacayla okuyucu karşısına çıkıyor: “Yuvayönelik”. Ertürk kitabını; öykü, deneme, özyaşam, gezi, kitap eleştirisi, hatta sinema yazılarının harman olduğu yeni bir anlayışta kaleme almış. Bu anlayışa da “özöykeme” adını vermiş. r Eray AK aha önce basılan Perde’li Düşünceler ve Şen Burgaç adlı iki kitabıyla nitelikli okurlar tarafından ıskalanmamıştı İsmail Ertürk adı. Perde’li Düşünceler’de sağlam bir sinema algısı ve düşüncesi ortaya koyan yazar, Şen Burgaç’ta ise edebiyatsanatkültür yazılarını bir araya getirmişti. Denemenin denetiminde yazılmış inceleme ağırlıklı yazılarında okumayazma eyleminin birlikteliği vurgulanırken, edebiyat üzerine düşünen, edebiyat sevgisini dile getiren yazılarına eklemlenen kültür üzerine denemelerdi bunlar. Ertürk, şimdi yeni yayımlanan kitabı Yuvayönelik’le uzun sayılabilecek bir aradan sonra tekrar okuyucu karşısına çıktı. Üstelik bu kez bir kurmacayla. Yazarın ismini daha önce duymamışlar için küçük bir paragraf açmakta yarar var. Çok farklı dallara uzanan bir kalem Ertürk. Tanınmış bir ekonomist mesela. 1987’den bu yana Manchester Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmakta. Konuk öğretim üyesi olarak da dünyanın dört bir yanını dolaşmakta: Atlanta, Brüksel, Casablanca, Johannesburg, Hong Kong, İstanbul, Kingston, Paris, Petersburg, Sao Paulo ve Singapur... Yeni yayımlanan kitabında da bu gezgin hâlin yansımalarını görmek mümkün. Bunlara bağlı olarak yazdıkları da yaşamı doğrultsunda gelişiyor yazarın ve daha çok ekonomi, kültür ve edebiyat üzerine kalem oynatıyor. Yeni kitabı Yuvayönelik ise içinde öykünün, denemenin, sinema yazılarının, kitap eleştirileri, hatta gezi yazılarının harman olduğu yeni bir anlayışta kaleme alınmış, kitabın kapağındaki iddiaya göre “öyküler”. Ancak yazarın öyküden çok farklı bir yol tuttuğu açık. Çünkü öykünün dil, kurgu ve biçim açısından sınırları çok geniş olan anlatım dünyasının bile sınırlarını zorluyor Ertürk Yuvayönelik’le. “ÖZÖYKEME” İsmail Ertürk, kitabın başında bir giriş yazısı kaleme almış. Kurmaca yapıtların hemen ilk sayfalarına konulan, yazarın kendisi tarafından düşülen bu S A Y F A 8 n 2 4 kafasında. Her ne kadar deneme cesaretini Bilge Karasu’dan miras alsa da öyküler arasında anlatıcının kendi sesine açtığı alanlarda bu soru işaretinin izlerini yakalıyoruz: “Özyaşam, öykü ve denemeyi; birinden diğerine döne döne rek bir hareket, tek bir yazı yapabilir miyim? Semâ yapar gibi. Binbir ayak fakat tek bir hareket; ortaya tek bir dans çıkartarak: burgaç dans...” ÖZENLİ İLMEKLER Yazarın, metinler akarken anlatıcısına açtığı bu ses alanları üzerine durmakta da yarar var çünkü yaptıklarını açıklamaya ya da bir parantez açarak genişletme çabasına girişiyor Ertürk bu alanlarda. Yavayönelik’in birçok farklı tür, kaynak ve isimden doğmuş bir metinler toplamı olduğunu düşündüğümüzde ise bunun açıcı olduğunu söylemek mümkün. Bu boşluklarda yazar, kendi yazdıkları üzerine, zaman zaman çağrışımlarla tekrardan bir düşünme pratiğine girişiyor. Yuvayönelik’teki metinlerde yazarın da dediği gibi özyaşamöyküsü ve denemenin harmanında özöykemeler okuyoruz. Buna ek olarak da yazarın, kitaptaki dört metni özenli ilmeklerle birleştirerek bir anlatı bütünlüğü yarattığını söylemek gerek. İlmekler, kitabı bir bütün olarak algılatmasının yanında, Ertürk’ün izleklerinin su yüzüne çıkması için de önemli bir görev üstleniyor. Yazarın anlattığı her hikâyede, bir önceki ya da sonraki metne attığı ilmek, yaratıcı bir beynin kıvrımlarına doğru yolculuk yapmanın hazzını da yaşatıyor okuyana. Metinler arasındaki bu ortaklığa en çok hizmet eden imgeler ise yol ve yolculuk bağlamında havaalanı, otel gibi mekânlar. Ertürk için yolculuk ise çok çağrışımlı bir imge: “Yolculuk; uymayan, yeterince derine inmeyen bir eğretileme; benim yeryüzünde hareket halinde olma durumumu aktarmak için. Yolculuk, temelinde; arayış içinde olmayı, bilinmeyene doğru kendini salıvermeyi, yola çıkış noktasını değil, yolu ve yolun çıkarabileceği yerleri ön plana çıkaran bir karma. Oysa, benim hareket halinde olmamın amacı, yola çıkış noktasının kendisi. Ben, çıkış noktama dönmek için harekete geçtim ve yeryüzünde dolanıyorum. (...) Yurt ve evden daha soyut bir yere, ayrıca toplumsal çağrışımlı değil de coğrafya ve doğa çağrışımlı bir kavrama, yuva diye tanımladığım bir yere dönmek için yeryüzünde dolanıyorum. Yuvayönelik bir hareket içindeyim. (...) Yuvama dönmek için uzaklara, yeryüzünün ucuna bucağına dağılıyorum” “Bir ırmak gibi kıvrıla kıvrıla, kendine yol aça aça akan bir anlatı, bu.” Öyle ki yazarın yolculuklarıyla birlikte büyüyen, her adımda yeni anlamlar kazanan, dallarını doğuya ve batıya uzatmaya çabalayan, çabaladıkça da daha bir dünyalı olan anlatı. Amaç ise belli: Dünyaya dağılarak kendi ben’ini bulma uğraşı. Başarıyor mu peki? Yazar son cümlede veriyor yanıtını: “Elimde yuvayönelik bir haritam var bundan böyle.” n e.erayak@gmail.com Yuvayönelik/ İsmail Ertürk/ Yapı Kredi Yayınları/ 130 s. K İ T A P S A Y I 1275 D zarın girmesi, özellikle benim burada yaptığım gibi girmesinin pek çok sakıncası var.” diye başlıyor yazısına Ertürk ve ekliyor: “Ben okurla kitap arasından çıkmak için yazıyorum bu girişi.” Şöyle ki: Ertürk Yuvayönelik’te, farklı bir anlatım biçimi, yolu ve dili tercih etmiş. Kendi yazı duruşunun, okuyucuya kısa bir tanıtımı yazar tarafından kaleme alınan bu giriş. Bu duruşun adını da “özöykeme” koymuş. Kitabın sayfaları arasında ilerledikçe görüleceği gibi yeni kelimeler türetmeyi de seviyor yazar ve adını kendi koyduğu bu yaklaşımı, birkaç parantez daha açarak genişletiyor. Ertürk, özöykeme dediği bu yaklaşımı; “ (...) klasik bir öyküde olmayacak denli özyaşamöyküsü ve deneme içeriyor bu yazılar. Özyaşam öyküsü, salt öykünün sağlayabileceği, kendinden saklanma, kendinden kaçmaya karşı geliştirilmiş bir refleks bu yazılarda. Özöykemelerin özyaşamsal yanı, kendi burgacıma girmenin, burgacımda kendimi aramanın hem yöntem bilimi hem de otantikliği (...)” olarak açıklıyor. Bu söylenenlere bakarak Yuvayönelik’i deneysel bir arayışın doğurduğu kitap olarak nitelemek mümkün ancak İsmail Ertürk bunu yaparken sırtını geleneğin sağlam duvarlarına da yaslıyor. Yazar şöyle açıklıyor bu durumu: “Arkamda, Borges’in öykücüye, bu tür işlere kalkışması için verdiği özgüven vardı. Ancak anlatının olanaklarını araştıran deneyselliğe kalkışma özgüvenini Bilge Karasu’ya borçluyum.” Kitabın sayfaları arasında yazarla birlikte gezintiye çıktığımızda da görüyoruz bu durumu: Deneme cesareti ile Borges ve Karasu gibi farklı uçlardan yararlanma arayışını... İsmail Ertürk, anlattığı her hikâyede, bir önceki ya da sonraki Ancak bir soru işareti metne attığı ilmek, yaratıcı bir beynin kıvrımlarına doğru yolcude hep dolaşıyor yazarın luk yapmanın hazzını da yaşatıyor okuyana. 2 0 1 4 tür notlar çok hoş karşılanmaz genelde ama bu yazı, Ertürk’ün kitapta ne yapmaya çalıştığını anlamak adına önemli. Sonuçta yazar ne kaleme getirirse getirsin, yazdıkları, her okuyucunun zihninde farklı biçimde şekillenir ve kitap, her okuyucunun zihninde yine farklı bir rota izleyerek kendi coğrafyasını yaratır. Ertürk’ün kitabının başında bulunan giriş yazısı için de ilk bakışta bu türden bir “yadırgama” söz konusuysa da birkaç cümle okuyunca bunun aslında farklı bir amaç için kaleme alındığını anlıyoruz. “Kitap ile okur arasına ya T E M M U Z C U M H U R İ Y E T