06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hülya Deniz Ünal’dan “Ağaçlar Kitabı” ‘Yalnızlaşan insanın doğaya sığınması anlaşılır bir şey’ Geçmiş yaşamlarımın birinde belki bir ağaçtım, belki siz de bir ağaçtınız. Neden olmasın? Kendi kimlikleri olan bu varlıklarla aynı gezegeni paylaşıyoruz. Kısaca onları “odun” olarak görmekte ısrar ediyor olmamız, onların başlı başına özel varlıklar olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Şair sezgiselliği ile Hülya Deniz Ünal bu gerçeğin farkına varmış özel insanlardan biri. Geçen yıl Gezi Direnişi’nin hemen öncesinde yayımlanan “Ağaçlar Kitabı” bunun bir göstergesi. Mesela, “Yüzüklerin Efendisi” kitabında John Ronald Reuel Tolkien kadim ağaçlar konseyinde, bilge ağaçları konuşturur. Onların yardımıyla insanlar, kara gücün temsilcisi olan büyücü Saruman ve vahşi Ork ordusunu yok eder. Kadim ağaçları birer insan gibi düşünüp onlara kimlik verme fikri insanın dünyaya ve hayata olan bakışını değiştiriyor. İşte bu “farkındalığı” yaratan şairlerden Hülya Deniz Ünal’la “Ağaçlar Kitabı” üzerine söyleştik. r Seval Deniz KARAHALİLOĞLU gerekiyordu. O nedenle her ağacın tarihine giderek araştırmalar yaptım. Mitolojik öyküleri varsa bulup okudum. Peter Tompkins ile Christopher Bird’ün yazdığı “Bitkilerin Gizli Yaşamı” adlı kitap rehberim oldu. Tabii bu teknik çalışmaların yanı sıra ağaçlarla aramda başka bir iletişim başladı. Onların kulağıma fısıldadıklarını dikkatle dinledim. Ağaçlar hakkında yazılmış şiirler okudum. Bildiğim tek mükemmel doğa, üstelik bize rağmen. Ağaçlar da öyle. Aramızdaki iletişim sonucunda bu kitaptaki şiirleri birlikte yazdık. Bir ağaçlar söyledi bir ben. “ŞAİR SEZGİSİ DENEN ŞEYE İNANIYORUM” “Ağaçlar Kitabı”, Gezi Parkı olaylarıyla aynı dönemde yayımlandı. Bu sezgisel yaklaşım konusunda ne düşünüyorsunuz? Benim “şiirli ağaçlarım” ve “gezide direnen ağaçlar” ruh akrabasıdır, kardeştir. Enver Gökçe, “Fakülte Önü” şiirini yazdığında henüz öğrenci olayları başlamamıştı. 1968’de Rıfat Ilgaz’ın yazdığı “Gökdelen” isimli şiir, şair sezgisine ne de güzel bir örnektir. Şairin bu gün yaşayacaklarımızı o günlerden gördüğünü düşündüren “Yüzyıllara ışık tutan/ bir kadın kıyıda ağlamaklı/ yanaklarında öfke/ eteklerinde kan/ düşmüş gökkuşağı belinden (...)/ güneşli bir coğrafyada/ çekmiş perdelerini gökdelen/ bir bayrak çırpınıyor/ takvimsiz bir kasırgada/ Asya kıyılarından esen” dizelerine, yaşadığımız savaş sonrasında şaşırıp kalmamak, üzerinde düşünmemek elde mi? “çekmiş perdelerini gökdelen” 11 Eylül tarihine ve ikiz kulelere, “Asya kıyılarından esen” dizeleri ise kapı dibimizde yaşanan savaşa ve parçalanmış coğrafyaya götürmüyor mu bizi? Gülten Akın, yaklaşık elli yıl önce yazdığı dizelerle kendi yaşadığı gerçekliği saptarken, “Ah, kimselerin vakti yok/ durup ince şeyleri anlamaya” diyerek bugün yaşamakta olduğumuz uzaklığı da imlememiş midir? Bir başka sanatçıya, Melih Cevdet Anday’a “Bir misafirliğe gitsem/ bana temiz bir yatak yapsalar/ her şeyi, adımı bile unutup/ uyusam” dedirten aynı yabancılaşmanın, şaire yıllar sonra hissettirdiği sonuç değil midir? Yabancılaşmayı bu kadar yoğun yaşadığı içindir ki şair böylesine insan sıcağı, güvenebileceği bir dost sığınağı aramıştır, tüm olumsuzlukları unutmak istercesine... Adını bile!... Nâzım Hikmet, “Memleketimden İnsan Manzaraları” eserinde Engels’den “Şairler istikbâli sezerler” alıntısını yapmıştır. Evet, ben de “şair sezgisi” denen şeye inanıyorum. n Ağaçlar Kitabı/ Hülya Deniz Ünal/ Zımba Kitap/ 56 s. 2 4 T E M M U Z 2 0 1 4 n S A Y F A 1 1 itaptaki şiirler, sanki kendine ait hayatı olan birer varlık gibi davranıyor. Evet öyle. Her şiir, yeni bir varlıktır. Şiirin kendine özgü bir hayatı vardır. Onu okuyanlar olduğu sürece yaşar, yaşayacaktır. Şiir, insan yaşamının, insana dair her şeyin sözcüklerle özetidir. Aşk nasıl iki kişinin tüm erklere kafa tutmasıysa şiir de insanın tek başına kafa tutması, meydan okumasıdır. Freudyen yaklaşımla şiir bir oyun alanıdır. Orada tüm düşlerinizi gerçekleştirebilirsiniz. Kurmak istediğinizi kurabilir, yıkmak istediğinizi yıkabilirsiniz. Doğanın yerine insanı, insanın yerine doğal olayları koyabilirsiniz. Şiir mekanik bir yapı değildir, insan ruhunun izlerini taşır, taşımak zorundadır, yoksa şiir olmaz. “İNSANLAR UMUTLARINDAN SÜRGÜN EDİLMEK İSTENİYOR GÜNÜMÜZDE” Sanki geçmişleri, acıları, yaşanmışlıkları ve anıları olan görmüş geçirmiş varlıklar bunlar. Haklısınız, “Hayıt Bilgisi” eğretilemesiyle başlayan kitapta insanın bilgisiyle ağaçlarınki birleşiyor. Sözü hangisinin aldığı karışıyor biraz. Kimi zaman birbirlerinin yerine geçerek empati yapıyor, kendi deneyimlerini aktarıyorlar. Kitabın ilk şiiri olan “Hayıt Bilgisi” eğretilemesiyle “hayat bilgisine” varmak istiyorum. Bir kere kitaptakilerin hepsi ağaç ama “hayıt” bir çalı. Bir su kuyusu açılacağı zaman kuyucular suyun yerini belirlemek için elinde hayıt çalısıyla o bölgeyi geziyor. Hayıt, yeraltında su varsa buluyor, dallar toprağa eğiliyor. Kuyucular da orada sondaj yaparak kuyu açıp su çıkarıyor. Buradaki ortaklaşma, hayat bilgisi değilse nedir? Kitaptaki mandalina, aşk halindeki insan gibi “kolumu atmak isterim onun omzuna/ çiçekten bir hatıra yazmak tenine” derken sahicidir. Olmalıdır. Zeytin, sıcaklardan korunmak için yağlanıyor C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I K ve iyi bakılırsa bin yıl yaşayabiliyor. Bu bilgi insanlığa geçiyor. Onun için Nâzım Hikmet, yetmişinde bile zeytin dikeceksin diyor. İlk kitabım “Hayatın Yerine Harfler”di. Yazmak, yaşamanın önüne geçmişti. Bu çalışmamda da doğa yaşamanın önüne geçti. İnsanların ve ağaçların bilgisi birbirine geçti, karıştı ve ortaya bu şiirli ağaçlar çıktı. Her şiir bir deneyim aktarıyor bizlere. Her ağaç hayattan yaşayarak öğrendiklerini bizlerle paylaşıyor. Dertleşme konusu çok derin. Eleştirel teori düşünürlerinden Herbert Marcuse “Bugün, özerklik ve yaşam için hiç boş oda kalmadı” der. Yalnızlaşan insanın doğaya sığınması anlaşılır bir şey. İnsan kendinden, hayallerinden, umutlarından sürgün edilmek isteniyor günümüzde. Kapitalizm metalden çarklarıyla ahşap yüreklerimizi kesip budayarak yok etmeye çalışıyor. HES’lerle sularımız satılıyor, balıklarımız öldürülüyor, derelerimiz kurutuluyor. Termik santrallerle ağaçlarımız, ormanlarımız kurutuluyor, ekolojik denge bozuluyor. Oysa paranın satın alamayacağı şeyler var hayatta. Bunun farkında olan insanların mutsuzluğu da günden güne artıyor ne yazık ki. Günümüzde çekinmeden çalacağın kapı, sansürlemeden söyleyeceğin söz ve kişi yok nerdeyse. İnsanlar birbirine dokunmadan yaşamaya çalışıyor. Dış güzellik peşindeyiz, akçe peşindeyiz, peşindeyiz, peşindeyiz. İçimi sığ bırakmayayım, insandan yana olayım, derinleşeyim diyen kaç kişi var ki? İşte orada şiir ve doğa devreye giriyor, insanlıktan eksilenin yerini dolduruyor, bizi, çöle dönen ruhlarımızı zenginleştiriyor. Bu kadim dostlarımızı yazarken nasıl bir araştırma süreci geçirdiniz? “Ağaçlar Kitabı”, benim dördüncü kitabım. Bu kitapta ilk kez tematik çalıştım ki deneyenler bilir, çok zor bir iştir. Büyük bir disiplin gerektirir. Bu çalışmada kullanabileceğim rüzgâr, güneş, toprak, dal, yaprak gibi sözcükler aynı fakat ağaçlar farklıydı. Benimse tekrara düşmeden ağaçları yazmam Tematik çalışması “Ağaçlar Kitabı”, Hülya Deniz Ünal’ın dördüncü kitabı. 1 2 7 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle