02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Halet Çambel’in yiğitliği, yok olma yolundaki bir insanlık mirasını kurtarıp ayağa kaldırmak ve onu yeni kuşaklara sağlam koşullarda sunmak amacından doğuyordu. sözel sanat ürünü olduğunu söyleyebiliriz. Sanatsal uğraşla gerçekleşen yapıtları etiketlemenin doğruluğu, yanlışlığı tartışılabilir. Öte yandan türlere ayırmanın zaman ile, gelişmişlik düzeyi ile biyolojik bağlarının olduğunu söylemek mümkün. İlk destanların kuşaktan kuşağa aktarılmasının ezberleme yoluyla gerçekleştiği zamanından beri, insanüstü karakterler, doğaüstü olaylar, tanıklık üstü anlatım, özgünlük ve özgürlük taşıyan bir türdür bu metinler. Batı’da, ortamla birlikte birey ve insanlık hallerini de içeren ve uzun süreleri kapsayan olayları dile getiren destanlar, bilinç ve birikimleri kuşaklararası aktarma işlevini sürdürme işlevi taşır. Niceleri Operalara, Oratoryolara kaynaklık etmiştir. Destanların asıl etkili olduğu çağ, çok uzakta kalsa bile onların özü genel olarak değişmemiştir. Bizde destan türü, kapsamı ve çerçevesiyle başlardaki etkileme gücünden giderek uzaklaşmış, hem konu ve söylem olarak hem da kavramsal olarak cılız birer koşuğa dönüşmüştür. Çocukluğumda pazar yerlerinde, mahpushane veya okul kapılarında, küçük yerleşim yerlerinin çarşılarında satılan destanlar, estetik değer taşımayan, etki yaratmayan harcı âlem basılı kâğıtlardı. Var olduğu sırada beni çok etkilemiş olan Tuna ırmağı üzerindeki Adakale’ye dair bulduğum destan, adıyla beni çok etkilemişti: “Adakale Sözüm Çoktur…” Bir ara Avusturya işgalinde kalan Adakale’nin geri alınmasının sözüm ona anlatımıydı. Dörtlükler sıradan ve tarihsel gerçeklikten uzaktı. Ortada destanlık bir olay da yoktu. O benim için son oldu. Bir daha destanları merak etmez oldum. Sözünü ettiğimiz Halet Abla Destanı’nda kahramanımızın çok yönlülüğünü gösteren bölüm etkileyici. Sürpriz bir yaşam gerçeği. Şöyle: Hitler Nasyonal Sosyalizmin gücünü dünyaya kanıtlamak için çok başarılı bir organizasyonla 1936 Berlin Olimpiyatları’nı düzenler: Ülkemizi orada temsil eden iki flöre yarışmacısı vardır: “Yirmi yıl sonra döndü doğduğu şehre/ Halet/ Elinde flöre kılıcı/ Göğsünde Cumhuriyet bayrağı Türkiye’nin/ Olimpiyat meşalesi altında/ Işıdı, ışıdı, ışıdı/ Atatürk bahçesinden gelen bu Türk kızı/ Kabul etmedi Hitler’le tanıştırılmayı/ Kısa boylu tombul/ Kırmızı topuklu iskarpinleriyle Berlin ayaklanmasında/ Kurşunlar yağarken/ Spartakist meydanlarına koşan/ Onlarla coşup taşan/ C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I Annesinin/ On yıl önce söylediği/ “Hitler dünyayı mahvedecek/ Dünyayı yıkacak” sözü/ Aklında (s. 4647). Çok sevdiği eşi; aydın, şair, “siyasi” ve barışçı. Yıllarca mahpus yatmış, hiçbir akademik eğitim görmemesine karşın, dünyanın en prestijli ödüllerinden birisi olan Ağa Han Mimarlık Ödülünü kazanmış olan Nail Çakırhan. Aile, Halet’in âşık olduğu adamla evlenme planından huzursuz olur. Anne için sorun yoktur ama konunun aile içinde önemli bir tartışmaya sebep olduğu anlaşılıyor: Yazar, açıklama notunda, Halet Çambel’in, destanda yazıldığı şekliyle konunun, gerçeğinden daha güzel anlatıldığını söylediğini belirtiyor. Savaş, yokluk ve faşizmin azgın bir at gibi kükrediği, ülkeyi, ülkeleri titrettiği yıllarda bir “siyasi” ile parlak geleceğini “tehlikeye atmak.” O sırada: “Nefesini tutmuş İstanbul/ sessiz ve kıpırtısız beklemekte/ Ekmek yok/ Tuz yok/ Şeker yok/ İş yok/ Sevgi…/ Sevgi var/ Yüreklere sığmayacak kadar/ Savaşı boğacak kadar/ Sevgi var” (s. 57). “Kafamda ışıklı bir dünya var” Dedi Nail / “O dünya ikimize de yeter” Dedi Halet (s. 62). Yirmi yıl önce tarihin ilk destanının kahramanı Gılgameş yerine, ona karşı bir kahraman oluşturmuş, o destanı yeniden yorumlayarak bir kadın karakteri yaratmıştım. Bugün, bir kadının yaşanmışlıklara dayalı destanının yine ülkemizde yazılmış olması insana mutluluk veriyor. Aksamaksızın akıp giden, metnin sarkmasına ya da eksik kalmasına yol açmadan yazılmış, ilk gerçek destan, İsa Küçük’ün kaleminden çıkmış. Yani bir erkeğin kaleminden. Kim demiş, erkek duyarlılığı kadın duyarlılığının yanında zayıf kalır diye. (Aslında bunu ben demiştim. Hiçbir erkeğin kadın için destan yazmayacağını da eklemiştimA.K.) HAS BİR YAZARIN EMEĞİ Biçimsel yönden baktığımızda bu yapıtın, iki ayrı koldan yürüyen, zaman zaman birbiriyle çakışan toplumsal olaylarla, bireysel yaşam aşamalarını üst üste bindirmek yöntemiyle kurgulandığını görüyoruz. Bu kolayca uygulanacak bir yazım biçimi değil. Ustalık istiyor. İlgi çekici olması için olabilecek en anlamlı örtüşmeyi sağlama zorunluluğu var. Daha somutlaştırırsak Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan, doksan yıl sonrasına kadar süren uzun olaylar zinciriyle tüm bu olaylara tanıklık eden, zaman zaman öncülük hırkasını üstüne geçirip yerel kalkınma için ter akıtan olağanüstü bir kadının yaşam öyküsü. İsa Küçük, eserini, sanatsal yapısı yönünden üç ayaklı bir form üstüne inşa etmiş, bunlar: Şiirsellik, gerçeklik ve devrimcilik gibi kotarılması yoğun birikim gerektiren ayaklar. Sağlam. Bu eser, destanın çok ve gereksiz sözü kaldırmadığını bilen bir has yazarın uzun emeğinin ürünü. Okur bu yapıtta neyi önemsiyorsa onu bulacaktır kanısındayım. Güçlü bir kadın tanımak istiyorsanız onu, taşrada yaşayan bir aydının gücünü tanımak istiyorsanız onun yerel yaşama uyum ve fayda sağlamasını, ya da ülkenin yirminci yüzyıldaki serencamının panoramik görüntüsünü… n Halet Abla Destanı/ İsa Küçük/ Arkeoloji ve Sanat Yayınları/ 252 s. 1271 Yapı Kredi Yayınları www.ykykultur.com.tr ykykultur.com.tr YKYHaber 2 6 H A Z İ R A N 2 0 1 4 n S A Y F A 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle