Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bir dönemin tanıklığı Fırtınalı Denizin Kıyısında “Fırtınalı Denizin Kıyısında”, Türkiye İşçi Partisi’nin birinci ve ikinci dönemlerini, Karadeniz örgütlenmesi ekseninde Şansal Dikmen’in anıları aracılığıyla aktarıyor. İstanbul’dan Giresun Bulancak’a uzanan bir yolculuk bu. r Serap ÇAKIR tersten bir ayna tutuyor “Fırtınalı Denizin Kıyısında” kitabı. Çünkü kimi zaman ikonlaştırılan değerlerin çok ötesinde kişisel tarihler, hikâyeler ve anlatılacak bolca anı var. Hayatını TİP’e adamış Giresunlu Şansal Dikmen’in, Karadeniz sathındaki TİP faaliyetlerini eksen alan bir hayatı küçük de olsa incelemeye başlayalım. Öykünün can alıcı noktalarından biri amcasına evlatlık verilmesiyle başlıyor aslında. Amcasının çocuğu olmayınca başkalarının evladı olması için beş erkek kardeşinden ayrılarak başka bir evde yaşamaya başlıyor. Altı aylık bir bebekken verildiğini ise yıllar sonra öğreniyor Şansal Dikmen. İşte o amca ve yengesinin evinde yalnız kaldığı akşamlar bol olunca kendini kitaba veriyor; tek başına kurulmuş bir dünya yaratıyor. Derken Fatih’te tramvay caddesi üzerinde bir evde başlayan İstanbul Vefa Lisesi yılları geliyor 1950’lerin sonu. Yemekler gaz ocağında pişiyor, peynir, tuz için uzun kuyruklar var, gaz yağı için de. Menderes’in “kopsun bu kuyruklar” dediği kıtlık zamanları. Kahve yok mesela, nohuttan kahve yapılıp satılmaya başlanıyor; ismi köpük kahvesi, DP başta. Sınıf arkadaşlarından birisi zamanında ANAP’tan bakan olan Tınaz Titiz. Şansal Dikmen, Ertuğrul Günay’la ise TİP’in gençlik kollarında tanışıyor. Sonra ise üniversite yılları ve hukuk eğitimi. Tarih: 28 Nisan 1960. Hukuk Fakültesi kürsüsünde Kastro Nuri adıyla bilinen Nuri Yazıcı var. İsmet İnönü Meclis’te bir konuşma yapmış ve birkaç celseliğine Meclis’ten atılmış, ortam giderek geriliyor. Kastro Nuri’nin konuşmasından duyuyor ilk kez “dikta” kelimesini Şansal Dikmen. Öğrenciler amfiden anıta doğru yürüyüşe geçiyor. 27 Mayıs’a kadar devam edecek öğrenci hareketlerinin ilki de böylece başlıyor. İstiklal Marşı okuyan öğrencilerin üzerine Kazancılar kapısından polis geliyor. Arabalar öğrenci kalabalığına doğru ilerliyor. Protestolar 2 0 1 4 olun hikâyesi biraz da sözlü anlatıdan geçer. İşkenceler, sürgünler, amansız bir mücadelenin en heyecanlı anları kulaktan kulağa fısıldanarak yayılır. Kimi zaman bir direnişi, kimi zaman mahpusluk günlerini öğreniriz sohbetlerde, toplantılarda. Nâzım’lar, Sabahattin Ali’ler, Aziz Nesin’ler, Can Yücel’ler vardır ve aslında çok görünse de pek az yazılı kaynak mücadele dolu günlerden emareler taşır. Solun bu dağınık siyasal ve kültürel hafızası geçmiş ve gelecek arasında kurulacak bağlantının da en önemli unsuru. Hafıza, insanı geleceğe taşır aynı zamanda. Şansal Dikmen bu konunun önemini anlamış olacak ki yıllarca giriştiği mücadelenin sözde değil yazıda kalmasını, genç kuşaklara örgütlenmek nasıl olur, halkın sevgisi nasıl kazanılır, sol siyaset taşrada ne şekilde yapılır anlatmak istemiş. S Şansal Dikmen, TİP kongresinde konuşurken. Aynı kongrede Behice Boran’la birlikte (üstte). Altta ise Erzincan askeri cezaevinde. TEK BAŞINA KURULMUŞ BİR DÜNYA Derviş Aydın Akkoç bir nehir söyleşi fikriyle çıkmış gitmiş Şansal Dikmen’in yanına. “Aslında kızlarım ikna etti beni, yaşadıklarımı anlatmam için” diyor ama belli ki onun aklında da hep böyle bir fikir varmış. Çünkü nehir söyleşilerde soruyu soranın derin bilgisinin yanı sıra cevaplayanın da ustalığı ve isteği önemli. O nedenle su gibi akıp giden bir hikâye karşılıyor bizi kitabın ilk sayfasından itibaren. Karadeniz’in hırçın şehirlerinden Giresun’da Türkiye İşçi Partisi odaklı bir yaşam öyküsü çıkıyor karşımıza. Öyle ya da böyle sol siyaseti etkileyen TİP’i tanırken bir yandan da taşrada örgütlenmek nasıl olurmuş onu görüyoruz. O nedenle solun sözlü tarihinden yazılı tarihine geçiş yapan bu verim ciddi bir tarih çalışması olarak değerlendirilecektir. Aynı zamanda solsosyalist anlatıların sadece büyük adların etrafında geliştirilmesine de S A Y F A 1 4 n 2 6 devam ederken açılıyor ateş. Beyazıt Meydanı’na doğru akmaya başlıyor kalabalık. Meydana inerken yeniden silah sesleri çınlıyor kulaklarda ve bu ikinci ateşte Orman Fakültesi’nde öğrenci olan Turan Emeksiz vuruluyor. Tarihin en önemli olaylarından birinin de birebir tanığı oluyor Şansal Dikmen. Hatıralarının arasında dün gibi hatırında olan olaylardan yalnızca bir tanesi bu cinayet. Unkapanı’ndan Eminönü’ne doğru ilerleyen protestocular bu kez “Katil iktidar” sloganlarıyla yürüyor ve bu slogan Türkiye tarihinde ilk kez sokaklarda yankılanıyor. Tomris Uyar’lar, Çetin Altan’lar var sahnede. 555K yürüyüşü gerçekleşiyor. 5’inci ayın 5’inde saat 5’te Kızılay’da. Şimdilerde duymaya aşina olduğumuz “sosyal adalet” diye bir kavramla ilk kez Yeni Tanin’de karşılaşıyor Fırtınalı Denizin hatırlayanı. O zamanlar Mehmet Barlas da sol görüşlü öğrenciler arasında, şimdiki gibi değil anlayacağınız. Öğrenci olduğu yıllar ve Yeniköy’de köşk yavrusu bir evde yaşıyor ailesiyle birlikte. Barlas’la ilgili anıların detaylarından ise uzun uzadıya söz etmeyeceğim ama konuyla ilgili çok ilginç ayrıntılar bulacağınızı da söyleyebilirim. okuduğu zamanlarda çekirdek arkadaş grubuyla TİP’e üye olmaya karar veriyor. Sivil polislerin fotoğraflarını çekeceği korkusunu da içlerine çekerek gidiyorlar genel merkeze. Genel Başkan Mehmet Ali Aybar’la görüşüyorlar. “Lider izlenimi yaratan çok etkileyici bir insandı. Pos bıyıklı, yakışıklı, TAŞRADA TİP’Lİ OLMAK Şansal Dikmen üniversitede hukuk bilgili… Bildiğimiz siyasi parti liderlerinden çok farklıydı. Sorduğumuz her soruya cevap veren, sıkılmadan TİP’i anlatan, Türkiye’nin sorunlarını bilen, gençleri ilgiyle dinleyen bir insan.” TİP’i bir okul olarak tanımlayan Şansal Dikmen’in bu tarihten itibaren de dünyaya bakış açısı tamamen değişiyor. 1963 yerel seçimleri. Radyoda o yıl TİP’in konuşmasına da müsaade ediliyor ve işte esasen TİP’i Türkiye genelinde duyuran ve meşhur eden olay da bu oluyor. O zamana kadar hiç söylenmeyen, duyulmayan bir konuşma yapıyor TİP’in Genel Sekreteri Orhan Arsal. “Bir tarafta israf, bir tarafta yoksulluk! Yıllardır bu güzelim memlekette görülen manzara bu. Bir tarafta aç insanlar, bir tarafta bomboş topraklar. Bir tarafta işsiz gençler, bir tarafta susuz, elektriksiz, yolsuz köyler, şehirler…” Bu minvalde giden konuşma Türkiye’de görülmemiş bir yankı uyandırıyor. Ertesi gün Adalet Partisi’nin gazeteleri manşet atıyor: “Dün Akşam Bükreş Radyosu Konuştu.” Can Yücel’in de dillere destan bir konuşması oluyor radyoda. “Şimdi şurada karşınızda TİP adına konuşabiliyorsam bu bir halk çocuğu için gerçekten de bir tesadüftür. Benim gibi yoksul halk çocuklarının doğduğu topraklarda çocuklar daha doğarken ölür.” Fırtınalı yıllar birbirini kovalıyor. Askerlik günleri ve sonra Giresun Bulancak’ta TİP örgütlenmesi çalışmaları başlıyor Şansal Dikmen için. Bir anlamda kendinden sonra gelecek siyasetlerin önünü açan TİP, Giresun’da Şansal Dikmen’in çalışmaları sonucu hukuken her ne kadar meşru olsa da aynı zamanda halkın gözünde de meşru kimliğini kazanıyor. “TİP yönetim kurulu bakırcı, demirci, elektrikçi, sıvacı gibi insanlardan oluşmuştu, tamamen tabandan oluşmuş bir partiydi anlayacağın. Sıvacı İsmail vardı, ilgi çekici biriydi. Filmlerdeki gibi, sosyalist, TİP’li ve emekçi. Bu türden tabandan gelen insanlar olunca, Giresun’da hiç kimse TİP’e saldırmaya cesaret edememiş, biliyorsun o dönemde TİP’e yönelik saldırılar hat safhada.” Kahvelerde, kahve önlerinde, köylerde konuşmalar yapıyorlar TİP adına. Broşür, bildiri dağıtıyorlar. Çalışmalar etkili oluyor ve köylüler birer ikişer üye oluyor TİP’e. Taşrada TİP’li olmak, TİP’i kurmak hakikaten güç o yıllarda. Sosyalist lafı Türkiye toplumunda alerji yaratıyor, öyle zor süreçler… Tarık Ziya Ekinci, Behice Boran, Sadun Aren, Terzi Fikri’nin ön planda olduğu yıllar, DevGençliler, Ertuğrul Kürkçü, Hüseyin Cevahir, Yusuf Küpeli, o meşhur Fındık Mitingi, Kızıldere, Mahir Çayan… 12 Mart darbesi ve solcuların üzerine balyoz gibi inen devlet terörü… Birinci TİP’ten ikinci TİP dönemine geçiş ve 12 Eylül... Mahpusluk ve türlü acılar… Fırtınalı Denizin Kıyısında yakın tarihe bir devrin insanının gözünden ışık tutuyor. Şansal Dikmen’in anılarını okurken Türkiye İşçi Partisi’nin gelecek siyasetine yön veren öncü çalışmalarını, neler başardığını ve neleri başaramadığını daha iyi anlıyorsunuz. Taşrada sol siyasal örgütlenmesinin en başarılı örneklerinden birini gerçekleştiren Şansal Dikmen’le TİP’in Karadeniz serüveni sizi bir nehrin üzerinde tarihe ve insana dair bir yolculuğa çıkarıyor. n Fırtınalı Denizin Kıyısında: Şansal Dikmen Kitabı/ Derviş Aydın Akkoç/ Ayrıntı Yayınları/ 240 s. K İ T A P S A Y I 1271 H A Z İ R A N C U M H U R İ Y E T