Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
yaşanan karşılıklı gönül akışları konusunda da pek çok gözlemim var. Öğretmen, anne, komşu, akraba, yazar, dert ortağı vb. kimliklerimle edindiğim bu gözlemler romanı yazarken çok işime yaradı. Çocukluklarında Urfa’nın sarı sıcağında karşılaşan, Güneş ile Gür de içgüdüsel bir eğilimle birbirine, yılların yıpratamadığı, derin bir tutkuyla bağlandı. Aralarına okyanuslar, kıtalar girdi. Ama birbirlerini hiç unutmadılar. Romanda verdiğim, hakim bey ile Güneş’in doktorunun öyküleri gerçekten yaşandı. Bu tür hiçbir çıkara dayanmayan saf, katıksız, doğal tutkulara saygım büyük. Bu çocukluk tutkusu, Güneş ve Gür’e çok yakıştı bence. Burada aşk yerine tutkusevda sözcüklerini bilinçli olarak kullanıyorum. Çünkü aşk sözcüğü artık anlamındaki saygın yoğunluğu yitirdi. Ayağa düştü. “Aşkito” gibi sözcüklerle örselenip yere çalındı. Evet, çocukluk devresi Güneş Selam’ın hayatında önemle ve neredeyse roman içinde roman gibi işlenen bir devre. Çocukluk evresi, kişiliğin, kimliğin temellerinin atıldığı çok önemli bir evredir. Gür ve Güneş’i romanın kahramanları olarak sahiplenebilmemiz için bu evreye önem verip yer ve zaman ayırdım. Çocuklar için yazarken ayakları köstekli at gibi duyumsarım kendimi. Şaha kalkamam. Çünkü omuzlarımda ağır bir sorumluluk yükü var. Kitaplarla çocuğa aktarılacak yanlışların, beşikten mezara kadar süreceğine inanırım. Gençlere yazmanın farkı. Nasıl işler kaleminiz? Gençler için yazarken daha bir özgür olurum. Duygu, düşünce ve coşkularımın dizginlerini, gevşek tutarım. Her iki kesim için yazarken olmazsa olmazım, Türkçe’min üzerine titremek. “YAZARKEN ÇOCUK VE GENÇLERLE OMUZ OMUZA OLDUĞUMU VARSAYARIM” Çocuklara ve yetişkinlere yazarken nasıl bir dünya, nasıl bir yaşam düşler ve önermesinde bulunur Gülten Dayıoğlu? Gerçek hayattan referans alırken kriterleriniz ne? Sonra yapıtlarınızda hayattaki aksaklıkları nüktedan, ince eleştirilerle nasıl bezersiniz? Çocuk ve gençlere yazarken onlarla omuz omuza olduğumu varsayarım. Eseri onların kulaklarına fısıldadığımı düşünürüm. Pek çok konuya yaklaşımlarını, tepkilerini, deneyimlerimle saptadığım için onlara tinsel, zihinsel, yaşamsal yükleme yapma, akıl öğretme, parmak sallama gibi tepeden bakan, ben bilirim hallerine girmemeye özen gösteririm. Bu tutumu öğretmenken ve yıllar süren yaşam deneyimlerimle edindim. Anne olmak da deneyimlerimi çok besledi. Oğullarımı eğitirken, şunu yap, bunu yapma buyrukları yerine, “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” formülüne sıklıkla başvururdum. Hem gerçek yaşamda hem de yazın yaşamımda, eleştiri yapmam gerekiyorsa, zarif bir şaka, hatta nükteyle örülmüş özeleştiriye başvurmanın, karşımdakini acıtmadığına inananlardanım. Bu yöntem biraz yorucu oluyor. Ama yorulmaya değiyor. Eserlerime yaşamdan esintiler katarken, yıkıcı, ürkütücü olmamak, umutsuzluk yaratmamak adına her şeyi ince C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I eleyip sık dokumaya gayret ederim. Eserlerimin en önemli şifresi sevgi. Henüz yazmadığınız için pişman olduğunuz, içinizde ukde kalan ne var ya da var mı? İçimde ukde kalacak kadar, yazamadığım bir eser yok. Yazmayı planladığım eserler var. “OKUMA AÇLIĞIM HÂLÂ SÜRÜYOR” Ellinci sanat yılınız bir romanla taçlansa da yazarlığa öyküyle başladınız. Çocuk edebiyatına adanış ise öğretmenlikle başlıyor. Bunu anlatır mısınız? Kütahya’da ilkokul üçüncü sınıfta, öğretmenim yazılı anlatım ödevlerime bakıp “Sende doğuştan yazma yeteneği var” diyerek beni yazmaya ve kitap okumaya yönlendirdi. Ortaokul ve Lisede TürkçeEdebiyat öğretmenlerim de yeteneğime sahip çıktı. Hepsi de ağızbirliği etmişçesine beni, yazar olabilmek için çok kitap okuman gerek diyerek dünya edebiyatının görkemli âlemine teslim etti. Zihnimi ana sütü kadar kutsal olan, bu beyin ürünleriyle besleye besleye bu günlere geldim. Ama hâlâ da okuma açlığım sürüyor. Yüksek öğrenim sürecinde nişanlıydım. Evli olarak üniversiteye devam edebileceğimi düşünerek ve de bu tutumumuza karşı çıkan ailelerimize isyan ederek murada erdik. Ama Hanya’yı Konya’yı tez anladık. Maddi sıkıntıya düştük. Üniversiteyi bırakıp dışarıdan sınavlara girerek ilkokul öğretmeni oldum. Tüm bunlar yaşanırken sürekli öykü yazıyordum. On beş yaşımdayken bir öyküm Afyon’da bir gazetede yayınlandı. Uzun süren bir çıraklık dönemi yaşadım. Ama yazmaya hiç ara vermedim. Dosyaları bavullar almaz oldu. Ne var ki bir türlü gereği gibi okura ulaşamıyordum. 1963’te ilk çocuk kitabım yayınlandı. Arkası geldi… 19641965 Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü (bir oy farkla ikincilik) alan, “Döl” adlı öykümle okur karşısına çıktım. “Geride Kalanlar”, “Geriye Dönenler”, “Döl” adlı öykü kitaplarım yayınlandı. Ama ben öğretmenlik bilinciyle kalemimi çocuk edebiyatına yönelttim. “Yeşil Kiraz” adlı iki ciltlik romanımla da gençlik yazınına adım attım. Ellinci sanat yılıma adadığım “Kayıplara Karışmak” adlı romanımı, on iki yaşını aşan okurlarımla geçmişten geleceğe, tüm okurlarıma armağan ediyorum. Açıkçası bu romanım aile boyu okunabilecek nitelikte, kendine özgü bir kitap oldu. “Kayıplara Karışmak” ile kitaplarımın sayısı 79’a ulaştı. 1983‘ten bu yana, İngilizAlman (6 adet), Macar (2 adet), İsveç, Rus, Mısır, Pakistan, Özbekistan dilerine çevrildi. Çeviri bağlantıları sürüyor. 2013’te Ellinci Sanat Yılım, çok yönlü etkinliklerle kutlandı. Bu konuya yönelik etkinlikler hâlâ sürüyor. Eserlerimi okuyarak ellinci yılın sevinç ve onuruna erişmemi sağlayan, tüm okurlarıma, eserlerime güvenerek öğrencilerine öneren tüm öğretmenlere, eserlerimi 34 yıl boyunca hiç aksatmadan yayınlayan Altın Kitaplar’la ülke çapında tüm kitabevi sahibi dostlara, yürekten teşekkür ederim. n gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Kayıplara Karışmak/ Gülten Dayıoğlu/ Altın Kitaplar/ 326 s. 1271 2 6 H A Z İ R A N 2 0 1 4 n S A Y F A 1 3