02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Mario Levi’den “Size Pandispanya Yaptım” Çocukluğumun sofraları nerede?.. Mario Levi’nin “Size Pandispanya Yaptım”ı, “İstanbul Bir Masaldı”nın izinde giden bir roman. Levi, romanında yeni bir tat yolculuğuna çıkıyor. Bir tarihin izini sürme çabası bu aynı zamanda. Yolculuğun ruhunda on beşinci yüzyılda İberia’dan Osmanlı topraklarına göç eden atalarının, kuşaktan kuşağa aktararak yaşattığı ve bugünlere kadar getirdiği yemeklerin bıraktığı ve hatırlattıkları var. Yemeklerin tariflerini de vermekten çekinmiyor yazar. Çünkü bu yemekleri defalarca yapmış, sevdikleriyle paylaşmış. Babaannesinden öğrendiklerinden sonra. Üstelik şimdi yeni yorumlarını da katıyor. Burada da rehberi Osmanlı mutfağının derinlikleri. Karşımıza çıkan aile albümleri ve bu albümlerin anımsattıkları. Hikâyeler, anılar ve efsaneler hem hüzünlü hem de mizahi bir üslupla anlatılıyor. r Erendiz ATASÜ Güven… Orta sınıfların peşinde olduğu yanılsama… Aman, çatışma çıkmasın! Dengeler bozulmasın. Çocukların hatırı için saklanan, gizlenen, yumuşatılan gerçekler… Küçük burjuvazinin iki yüzlülük olarak nitelenebilen ketumluğu… Dini, ulusu, ne olursa olsun, tüm orta sınıflar için geçerli bir saptama değil mi şu tümce: “Hayatlarımızı bazı fırtınaların uzağında sürdürmemize imkan veren limanlarımızda, kendi hapishanelerimizi nasıl inşa ettiğimizi, yan çizmelerimizin bize ne bedeller ödettiğini düşünmenin ise hiç zamanı değildi’’ (s. 205). Duyarlı ve dikkatli çocuk, limanlarda biriken ve çürüyen aile sırlarını sezecek, ziyafet sofrasına eşlik eden büfede İngilizlerin deyimiyle pek çok iskeletin kilit altında tutulduğunu kavrayacaktır. Sakınım, iletişimsizlik doğuracak, artık yetişkin çağa gelen çocuk, büyük ailenin ayakta tutmaya çalıştığı süreklilikten kopacaktır. Levi’nin adsız kahramanına olan da budur. Mario Levi’nin romanı birkaç düzlemde değerlendirilebilir: Ülkemizin kültürel ortamlarından birinin, Musevi geleneğinin kaydını tutan belgesel nitelikli bir kurmaca olarak. Orta sınıfa mensup ailelerin duyarlı bir çözümlemesi olarak. İlginç bir kurguya dayanan deneysel bir roman olarak. ALİKOBENİ= ALIKOY BENİ! Gerçeklerden yola çıkan kurmacanın, okur zihnini gerçeğe, değme bilimsel çalışmadan çok daha fazla yakınlaştıran gücü yadsınamaz. Levi’nin romanında verdiği bütün yemek tarifleri gerçekten var mıdır, bir kısmını yazarın hayal gücü mü yaratmıştır bilemiyorum. Şurası kesindir ki Size Pandispanya Yaptım, Musevi olmayan okuru, Türkiye Yahudiliğinin gerçeğine yakınlaştırıyor. Bu yakınlaşma, uzun uzun tarifleri verilen yemeklerin süslediği sofralar ve o sofralarda söze dökülen ve daha çok dökülmeyen duygular, durumlar, ilişkiler aracılığıyla olur. Dilde, damakta bir sentezdir, Türkiye Yahudiliği: Eski yurtla yeni yurdun, beş yüz küsur yıl önce veda edilmiş ülkenin kültürü ile varılan ülkenin, Osmanlı yurdunun kültürel ortamının bir bileşkesi. Roman bu bileşkeyi daha ilk sayfalarında “alikobeni” sözcüğüyle muştular (s. 15). Alikobeni= alıkoy beni! Komşu çocuklarını misafir ederken onları oyalamak için ellerine tutuşturulan taze pişmiş börek, çörek, Allah ne verdiyse bu adla anılmaktadır. Romandaki ailevi olayların tanığı, romanımızın gölgedeki kahramanı “sekiz on yaşlarında yalnız, kendine yetmeye çalışan” (s. 15) çocukla işte böyle tanışırız, “alikobeni” dolayımıyla. Gerçekleşen kültürel senteze rağmen, diken üstünde bir duruşu vardır, Yahudi yurttaşlarımızın, beş yüz yıldır yurt bildikleri Türkiye’de. Göçlerin ardı kesilmez. Çoğu ticaretle uğraşır, geldikleri ülkenin ve yeni ülkenin toplumsal yapılanmasının dayattığı işbölümünde onların payına ticaret düşmüştür. Büyük sermaye sahibi olmayan aileler, ülkenin iktisadi çalkantılarının etkisindedir. Göçlerle yüklü mazi, “Bir yeni vatan daha mümkün mü?” sorusunu zihinlere kazımıştır. Üstelik Türkiye’mizde gayrimüslimlere tahammülsüz bağnaz kitlelerin bilinen mevcudiyeti, hep bir K İ T A P S A Y I 1271 iğer okurları nasıl etkiledi bilemem ama, Mario Levi’nin son romanı “Size Pandispanya Yaptım” beni çocukluğumun bayram sofralarına götürdü. Yakın akrabaların bir araya toplandığı, özenle pişirilmiş yemeklerle donanmış sofralar. Mario Levi ile aynı kuşaktanız. Aynı dönemde, farklı şehirlerde, bir anlamda farklı, başka bir anlamda eş kültürel ortamlarda benzer sofralara oturmuşuz. Fark, Mario’nun kuşkusuz yazarın çocukluk anılarından da esinlenmiş kahramanlarının Musevi kesime mensup olmasında. Ortaklık ise benim anılarımdaki insanların da tıpkı Mario’nun kahramanları gibi orta sınıflara dahil olması. Emek zahmet hazırlanan ziyafet, mutfak işçisi kadınlara nasıl bir yorgunluğa mal olurdu yoksa geleneksel kadınlık rolünü benimsemişler için anlamlı ve heyecanlı bir girişim miydi, bilemiyorum (Mario’nun kadınları için ikinci şık geçerli gibidir) ama bu kalabalık sofralar, çocuklar için neşe kaynağıydı. Güven duygusu ve bu duyguyu yaratan süreklilik… Çocuk, büyük ailenin koruyucu kanatlarına muhtaçtır; büyüdükçe kanatların gölgesinde boğulur, kendi kanatlarını kuşanıp uçmak ister. Şimdi o kadar farklı bir yaşam kesitindeyim ki hâlâ birileri böyle sofralarda buluşuyor mu bilemiyorum. 12 Eylül’ü önceleyen ve izleyen karanlık gecelerde, üzerimize abanan iktisadi bunalımların çetin koşullarında, kalabalık dost ve aile meclisleri yok olup gitti gibi geliyor bana… D Ülkeden ülkeye savrulan Yahudiliğin, yüzyıllar boyunca kimliğini nasıl ve niçin koruyabildiğini anlıyoruz, Mario Levi’yi okurken. S A Y F A 1 0 n 2 6 H A Z İ R A N 2 0 1 4 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle