Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
O K U RLA R A mrah Serbes, yeni romanı “Deliduman”da, on yedi yaşındaki kahramanı Çağlar İyice ile birlikte Gezi Parkı Direnişi’nin unutulmaz günlerine götürüyor okuru. Küçük bir taşra kasabasından başlayıp İstanbul’a uzanan hikâyede yazar riyakâr dünyalara, imar ve sermaye açgözlülüğüne, anıların yok edilişine isyanı resmediyor. Kısacası Gezi’nin için barındırdıklarını Serbes de romanın bünyesinde topluyor. Kitabı Eray Ak tanıtıyor. İsa Küçük’ün “Halet Abla Destanı” adlı çalışması, destanın çok ve gereksiz sözü kaldırmadığını bilen bir has yazarın uzun emeğinin ürünü. Güçlü bir kadını tanıtan, taşrada yaşayan bir aydının gücünü gösterip onun yerel yaşama uyum ve fayda sağlayışını ya da ülkenin yirminci yüzyıldaki serencamının panoramik görüntüsünü yansıtan bir kitap. Kitabı Ayla Kutlu değerlendirdi. Mario Levi’nin “Size Pandispanya Yaptım”ı, “İstanbul Bir Masaldı”nın izinde giden bir roman. Levi romanında yeni bir tat yolculuğuna çıkıyor. Bir tarihin izini sürme çabası bu aynı zamanda. Yolculuğun ruhunda on beşinci yüzyılda İberia’dan Osmanlı topraklarına göç eden atalarının, kuşaktan kuşağa aktararak yaşattığı ve bugünlere kadar getirdiği yemeklerin bıraktığı ve hatırlattıkları var. Yemeklerin tariflerini de vermekten çekinmiyor yazar. Çünkü bu yemekleri defalarca yapmış, sevdikleriyle paylaşmış. Babaannesinden öğrendiklerinden sonra. Üstelik şimdi yeni yorumlarını da katıyor. Burada da rehberi Osmanlı mutfağının derinlikleri. Karşımıza çıkan aile albümleri ve bu albümlerin anımsattıkları. Hikâyeler, anılar ve efsaneler hem hüzünlü hem de mizahi bir üslupla anlatılıyor. Erendiz Atasü’nün kitapla ilgili yazısını keyifle okuyacaksınız. Gülten Dayıoğlu’nun ellinci sanat yılını taçlandıran romanı “Kayıplara Karışmak” okurla buluştu. Her şey satın almak üzere gittiği, sahibi “kayıplara karışmış” bir evde başlıyor. Dayıoğlu romanını on iki yaşını aşan okurlarıyla geçmişten geleceğe, tüm okurlarına armağan ediyor. Yazarla “Kayıplara Karışmak”ı ve ellinci sanat yılını konuştuk. Bol kitaplı günler... Emrah Öztürk’ten “Limon Yağmuru” E Kısa film gibi öyküler Çeşitli dergilerde öyküleri yayımlanan Emrah Öztürk, ilk kitabı “Limon Yağmuru”yla okur karşısına çıktı. Öztürk’ün öykülerinde kurguladığı hem bildiğimiz hem de zaman zaman yabancılaştığımız bir dünya. Belki de bu yüzden oradan bize seslenen bir şeyler var. r Ali BULUNMAZ ice yazar, onca kitaptan sonra bile ilk yayımlananın heyecanını yakalamak için çırpınır durur. “Ne yazsam gider” doygunluğuna ulaşanlar hariç, geri kalanı belki de o kovalamaca yüzünden üretmekten vazgeçmez. Kendisi farkında bile olmayabilir bunun, bilincin altı üstüne gelir; yazmadan duramaz. Ama ilk kitabın heyecanının yerini hiçbiri tutmaz. Şimdilerde aynı heyecanı Emrah Öztürk de duyuyor olmalı; Limon Yağmuru adıyla yayımlanan ilk öykü kitabıyla edebiyat arenasına girdi. Aslında girdi demek çok da doğru sayılmaz çünkü öyküleri daha önce çeşitli dergilerde okurla buluşmuştu. Artık o kitaplı bir isim, böyle ifade etmek daha yerinde. böylesi tatlar var. İlk olarak Öztürk’ün öykülerinde duru, sakin bir şeyler bulunuyor. Ama aldatıcı olmasın, anlattığı her ne varsa (bu risk hep göz önüne alınmalı) acemice değil, sadelikle fakat sağlam şekilde işlenmiş. Öykülerin hem dozu hem de uzunluğu bu anlamda epey iyi ayarlanmış. Yani biçim yönünden sırıtan herhangi bir fazlalık veya eksiklikten bahsetmek zor. Öykülere dair söylenmesi gereken bir başka şey ise Öztürk’ün kimilerinde oyun oynadığı. Bir çocuğun bozup tekrar bir araya getirdiği legolar gibi kelime ve cümleleri dağıtıp yeniden toparlıyor. Bunu yaparken bazen hepimize tebelleş olan korkulardan bazen de düşünüp söyleme diklerimizden esinleniyor. Yazdıklarına eşlikçi olarak katılan, geçmiş zamanın veya küçüklüğün hiç solmayan canlı renklerini, gözümüzün önünden gitmeyen figür ve kişiliklerini de atlamamalı. Öztürk’ün öykülerde baktığı yer tam da orası: Çocukluğun renkli bahçesi. Ne kadar olgunlaşılırsa olgunlaşılsın hep geri dönülen kutsal bir mekân. Belki de bu nedenle Öztürk’ün öykülerinde büyük ve kof sözler yok. Aksine yalın ve demek istediğini tam hedefe yollayan cümleler. Bunu da artı olarak bir kenara not etmeli. İşte onlardan biri, “Çekirge Toplayan Çocuklar” öyküsünden: “Hiç yaşlanmaksızın, doymamacasına oyunlar oynamak istiyorum.” Ama öykü bu ya her zaman aynı bahçede dolanmak olmaz, bazen annesiyle farklı noktalara bakan bazen tekinsiz adamların yanından süzülen ya da onlarla takışan bir genç yokluyor bizi. Bezen de anne babasının aşkını ve evliliğini masaya yatıran biri: “Dünyada eşit derecede birbirine âşık çiftler yoktur muhtemelen, sadece tahammül eden, katlanan, alışmaya, uyum sağlamaya çalışan insanlar vardır. Annemle babam gibi. Ben öyle bir evlilikle doğmadım mı?” Bir küçük not: Bazı öykülerde sürpriz bağlantılar; birbirini tamamlayan, bir öncekinde aralık bırakılmış kapıyı açan veya kapatan anlatımlar var. KİMSEYE ANLATAMAYACAĞIMIZ RÜYALAR Öztürk, öyküleriyle başka; kendine özgü bir dünya yaratıyor, evet ama bu, herhangi bir kopuşa denk gelmiyor. Farklı bir bağlanışı ya da bildiğimiz dünyaya arka kapıdan girişi simgeliyor. Yer yer fantastik yer yer yoldan sapmadan derdini aktaran öykülerle bizi selamlıyor. Sonra birden direksiyonu kırıp argonun dibine vurarak önümüzü kestiği de oluyor, kendimizi karanlık bir mahallede huzursuzlanırken buluyoruz. O hal, bizi bir şekilde yabancısı olmadığımız bir yere götürüyor, kendi içimize: “Bomba Ağacı”ndaki Mehmet’in başına geldiği gibi gördüğümüz ama kimseye anlatamayacağımız rüyalara sürüklüyor. Kimi zaman da beyhude yalpalayışlara: “Bu sarhoşluklar, bu şarkılar, bu yüzümüzde gezdirdiğimiz karanlıklar şimdiye kadar hiçbir şeyi değiştiremediğimiz için, çaresiz hazmetmeye, alışmaya çalıştığımız için.” Emrah Öztürk’ün öykülerinin hemen hemen tamamı bir kısa filme benziyor. Bize anlattıkları yanında çağrıştırdıklarıyla ve sezdirdikleriyle de öne çıkıyorlar. Böyle bakınca Limon Yağmuru’ndaki öyküler biraz Kıbrıs biraz Anadolu. Kimi zaman çocukluk ya da hiç gitmediğimiz bir coğrafya kimi zaman ise hiçbir yer; yani zamansız ve mekânsız. Bu anlamda Öztürk için, yeni hikâyelerini bekleyip görme mimini de koyarak, bir öykücü daha kazanıyor olduğumuzu söylemek herhalde abartı değil. n alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr Limon Yağmuru/ Emrah Öztürk/ Yapı Kredi Yayınları/ 126 s. N TURHAN GÜNAY turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr twitter: www.twitter.com/CumKitap “DOYMAMACASINA OYUNLAR OYNAMAK İSTİYORUM” “Emrah Öztürk kim?” diye soracaklar için küçük bir bilgi vermeli: Kendisi sinema okumuş ve bu alanda eğitmenlik, yazarlık ve editörlük yapan biri. Aynı zamanda Film ve Kültürel Çalışmalar temalı lisansüstü öğrenimi de mevcut. Dahası çeşitli ulusal ve uluslararası festivallerde derece sahibi bir kısa film yönetmeni. Belki de kısa film merakı kendisini öyküye yöneltmiştir, kim bilir. Ama şurası kesin, Limon Yağmuru’ndaki öykülerde Emrah Öztürk’ün öyküleri daha önce çeşitli edebiyat dergilerinde yayımlanmıştı. Limon Yağmuru ise Öztürk’ün ilk kitabı; öyküler, çağrıştırdıklarıyla ve sezdirdikleriyle de öne çıkıyor. İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç t Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız t Yayın Yönetmeni: Turhan Günay t Sorumlu Müdür: Aykut Küçükkaya t Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı t Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. t İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 t Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. t Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden t Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü t Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya t Reklam Müdürü: Ayla Atamer t Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74 t Yerel süreli yayın t Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1 2 7 1 2 6 H A Z İ R A N 2 0 1 4 n S A Y F A 3