29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Mürselin Kurt’un yeni kitabı Mürselin Kurt, ilk romanı “Adımdan Önce”de küçük bir kız çocuğuyken tanıdığımız Gülce’nin gençlik yolculuğunu “Karanlıkta Körebe”de anlatıyor. “Karanlıkta Körebe”, bir Ege köyünde şiddete yatkın ebeveynlerinin elinden yatılı bir okul kazanarak kurtulan Gülce’nin İstanbul’dan Trabzon’a atlayan hayatının bir kesiti. Romanın daha ilk satırlarındaki “bir değişim öyküsü bu” cümlesi ilk romanda tanıştığımız Gülce karakterinin gelişeceğine dair ipuçları veriyor. r Çiğdem ÜLKER Karanlıkta Körebe aranlıkta Körebe’de bir devam romanı olma niteliği çok belirgin değil ancak ilk romandaki temel olayın etkisi bu romanda da Gülce’nin peşini bırakmaz. Öyle olması da gerekir çünkü Gülce, çocukluğunu travmatize eden olayın etkisinden tamamen kurtulamamıştır. Yazar Kurt; 1970’lerde küçük de olsa bir maaşı olan ve İstanbul’da tek başına yaşayan bu küçük hemşirenin yaşadıklarını kurgularken okurun kızı anlamasını ve hoşgörmesini de ister gibidir. Gülce’nin ilk bakışta çok yanlış görünen tercihlerinin hazırlayıcı sebeplerini sergiler ve onu bütün boyutlarıyla resmeder. Gülce’nin karanlıktaki körebesi, Türk romanında ilk kez kullanılan bir anlatı açısından okura sunulur. Üçüncü kişili anlatının hemen her düğüm noktasında koronun sesi diyebileceğimiz bir ses, konuya karışır, Gülce’nin kararlarını sorgulayan bu koro, sık sık araya girer ve kızın davranışlarını geleneksel ahlak açısından değerlendirir. Bu koro Yunan tragedyalarındaki aklın, sağduyunun, kamunun sesi olan ve evrensel gerçeği dile getiren koroya hiç benzemez. Bu ses; ikiyüzlü, çıkarcı ve tutucu bir dünya görüşünün sesidir. Gülce’nin savruluşu bilindik, klişeleşmiş cümlelerle ayıplar, kınar, eleştirisini gayet sert yapar. Yazar, ilk kitabın dramatik düğümü olan olayı burada da hatırlatır. Okuması engellenen ve evde şiddet gören kız çocuğunun ebeveynlerini öldürmeyi düşünmesi hatta bu işe kalkışması, içme suyu kuyusunu zehirlemesi ilk kitap Adımdan Önce’nin öyküsüdür. Bu badirenin içinden gelen Gülce, adeta eğitim fakültelerinde okutulacak örnek bir vakadır. Anne ve babası bu çocuğu ötekileştirerek, asla sevmeyerek, şefkatten yoksun bırakarak, canını acıtarak ve kazandığı okula gitmesini yasaklayarak büyütürler. Çocuğun bu acımasızlar evinden aklını yitirmeden çıkışı bir mucizedir ama S A Y F A 1 4 n 1 K ruhsal olgunlaşmasını tamamlayamamış ve benliğini yapılandıracak temel kavramlarla neredeyse hiç karşılaşmamıştır. Hayatın getireceği sorunlarla baş edebilecek hiçbir donanımı olmayan bu kız çocuğunun dünyanın cangılına atılması ne acıklı bir öyküdür. NE MESLEK NE İDEOLOJİ NE DE AŞK Karanlıkta Körebe, İstanbul gibi yalnızlığı daha da büyüten dev bir şehirde, bir küçük hemşirenin kendini gerçekleştirme mücadelesi. Kimsenin kolay baş edemeyeceği metropol yalnızlığıyla çok erken karşılaşmıştır ve bu kimsesizliğini doldurabilecek hemen hiçbir şansa ve imkâna sahip değildir. Gülce, sağlıklı sosyal ilişkiler kurabilmek için gerekli ve öğretilmiş dikkatlerden yoksun büyümüştür. Çocukluğunda hiç sevilmediği için sevgi konusunda kafası karışıktır, onu arayışı körebe oynarcasınadır. Bütün sorunlarının çözümünün sevgi’de olduğunu için için hissetmekte ama bilerek seçerek değil adeta can havliyle, aceleyle, hızla sevgiyi aramaktadır. Hem kendine hem de başkalarına zarar verme potansiyeli de taşıyarak hayatın içinde, İstanbul’un sokaklarında serseri bir mayın gibi dolaşmaktadır. “Kitaplar”ın dostluğunu keşfetmesine ise henüz zaman vardır. İş hayatının acımasız koşulları, mobbing, nasıl kullanılacağı bilinmez başıboş bir özgürlük ve kadınına pek ağır sorumluluklar yükleyen bir gelenek; üstelik her şeyi darmadağın edecek 12 Eylül günlerine dolu dizgin giden bir ülke. Karanlıkta Körebe başlamıştır artık ve bu kötücül oyunun ebeleri, asıl mağdurları, oyunu bir türlü zaferle biriremeyenleri çoğu zaman gözleri bağlanmış kadınlardır. Romanın Gülcesi, karanlıkta öylece duran ve sağa sola bilinçsiz hamleler yapan Türkiye’nin gözleri bağlanmış körebe kadınlarından sadece birisidir. Kadının var olma mücadelesinde, ne izmlerden fayda vardır ne çok umut bağlanan meslek sahibi olma durumundan ne sevgiliden, ne arkadaşlardan. 2 0 1 4 Romanın küçük kadını Gülce de para kazanmaktadır, meslek sahibidir, var gücüyle sevgiyi aramaktadır, özverili ve cömerttir ama bedeni bile ona istemediği oyunlar oynamaktadır. Babasız bir bebek taşıdığını itiraf etmektense intihar etmeyi yeğleyecek kadar da korkmaktadır toplumsal baskıdan. Ölmekten tesadüfen kurtulur, aşka tesadüfen rastlar ve sevginin değiştiren gücüne var gücüyle asılır. Ama aşkın o büyülü iklimi öyle çabuk değişir ki. Toprağa zaten pek köksüz tutunan ve gül bile değil Gülce olan taze fidan yine kırılır. Oysa ki sarıp sarmalanmayı ve “eş” olmanın sığınağına girmeye nasıl da ihtiyacı vardır. Sosyalizme sığınır. Onaylanmak, kabul görmek için maddi imkânlarını ve emeğini yoldaşlarına seferber eder ama yine dışlanır; anlaşılır ki kadının yeri siyasette soframızdakinden de beterdir. Daha ilk dönemeçte muhbirlikle suçlanır ve yoldaşları tarafından yalnız bırakılır. Peki, şimdi ne olacaktır? Bu küçük kadının kendini gerçekleştirebileceği, eşit bir paydaş olarak kabul edileceği bir başka kurum, bir farklı durum yok mudur. Elbette vardır ve bu zaten en renkli boyalarla süslenmiş, en göz alıcı, en aldatıcı tuzaktır ve ta başından beri ona sunulan tek seçenek de zaten budur. Gülce Mehmet’le evlenir. İşte kurtuluş, işte var oluş, işte özgürlük, toplumla uzlaşma, kendisiyle barışma, yasalarla uyuşma. Kendini onaylanmış hissetme, evli kadın olmanın koruyucu kalkanını kuşanma ve bu büyük başarıyı sürdürmek için elbette “saçını süpürge etme, duvağıyla girip kefeniyle çıkma.”Peki ya sonra? Üç ay, beş ay ya da beş yıl sonra. Gülce, evliliğini bitirir. İNSAN KENDİSİYLE NE ZAMAN TANIŞIR? Bütün kapılar bir kadının yüzüne kapanır, üzerine kilitler vurulur ve kent bir ilmek gibi boynuna dolanırken bu sarmaldan nasıl çıkılabilir? Gülce, tekrar var olabilmek için ne yapabilir? Baştan başlayabilmek, hiç değilse kurallarını önceden bildiği başka bir oyuna başlayabilmek için nasıl davranabilir. Mürselin Kurt, bu çatışmalı durumu bir özgürlük sorunu olarak sunar okura. Karanlıkta Körebe sürmektedir ama o, hayatında ilk defa bir oyunu kendi kararıyla bırakma cesaretini gösterecek bir bireydir artık. Gözündeki körebe bağını çıkarır, oyuna dışardan bakar ve “ben oynamıyorum” diye haykırabilir. “Hayır” diyebilmeye, istemediği bir durumu reddedebilmeye, oyundan çıkabilmeye kolay kolay cesaret edemez bu toprağın kadınları. Çizilmiş sınırların ötelerine geçmek, kendi başına yürümek, sadece kendi zayıf bacaklarının gücüne güvenmek; nasıl, nereden ve kimden öğrenilebilir ki. Televizyon dizilerinden mi, kitaplardan mı, yoksa tamamen kişisel sezgilerden mi? Belki de hepsi; belki de insan zekâsının varacağı son durağın “özgürlük” olduğu bilincinden kaçılamayacağından alır gücünü bütün ezilmişler gibi. Yazar; bu yolculuğun varacağı hedefi Yunanlı bir edebiyatçının Alexos Panagoulis’in sözlerine gönderme yaparak özetler. Panagoulis’in “Özgürlüğe sahip çıkın. Bu; bir hak olmaktan çok bir görevdir” diyen kitabı Gülce için bir işaret fişeği olmuştur karanlıktaki körebesinde. Mürselin Kurt, “bu bir değişim öyküsü” diye başladığı romanı kendi özgür kararını verebilen ve artık “yalnızlıktan” korkmayan bir kadınla bitirir. Gerçek bir ailede ve doğru bir eğitim sürecinde gayet çabuk öğrenilecek bir “kişilik eğitimi”nden çok zor yollardan ve çok uzun zamanda yürüyerek geçmiştir. Ayaklarını dikenler yaralamış, yüzünü dallar tırmalamış, güneş soluğunu kesmiştir. Özgür bilincine ve kendi özgür iradesine ulaşmak zor bir yürüyüşü gerektirmiştir.Üstelik gözünde bir körebe bağı ile ve tehlikenin nereden geleceğini hiç bilmeden. Gülce, bu ülkenin milyonlarca kız çocuğundan sadece birinin adıdır. Gül değil; gül gibidir yani Gülce’dir. Kendi değerine inanmak, gençliğini korkmadan ve canı acımadan yaşamak, sadece seçilen değil seçen de olabilmek onun da hakkıdır ama her şeyi tek başına heceleyerek öğrenmek zorundadır. Şanssız değil eğitimsiz; aciz değil yapayalnız, uyumsuz değil; kimsesizdir. Hayatın ve eğitimin hakça sunulmadığı milyonlarca kadınımızdan yalnızca biridir o. Bu zorlu yolculukta ona gerekli olan doğru ve geçerli tek cümleyi ise kitaplar söyleyemiştir. Bu genç kadın kitabın öğretici, onarıcı, teskin edici ve yol açıcı gücünü kim bilir kimden belki meslek lisesindeki edebiyat öğretmeninden, belki bir meslektaşından, belki zamanın çaresizliğinden öğrenmiştir ama öğrenmiştir. Hayatın zehirlediği, kanattığı, örselediği ruhularımıza bir panzehir gibi yayılır kitabın şifası. Kendi sıkışmış cehennemimizin, iç yangınımızın dışında başka hayatların olabileceğini gösterir. Karanlıktaki körebeyi sadece bir kitabın ışığı bitirir. Gözümüze bağlanan örtü ne denli kalın olsa da kirpiklerimizden içeri sızar bir cümle, bir cümle daha, bir cümle daha... n Karanlıkta Körebe/ Mürselin Kurt/ Ayrıntı Yayınları/ 240 s. K İ T A P S A Y I 1263 M A Y I S C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle