19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Gülnur Vural’ın “Kısık Ateşte”si masallarla, düşler, hayaller ve mucizelerle süslü bir roman. Kitap, rastlantıların birbirine bağladığı ilişkilerle dokunmuş rengarenk bir kumaşa benziyor. Romanda hem düşsellikle kuşatılmış bir dünyanın hem de güncel somut yaşamın eskizleri iç içe örülmüş. r Öner YAĞCI oman, bir uçakta “23D” numaralı koltuğun gizemli yolcusuyla tanışan hostese “dejavu” yaşatan diyalogla başlıyor. “23D” yolcusunun Anlamsızlığın Anlamı, Anlamı Anlamsızlığı adlı kitabı okuması, olmadık bir şeylerle karşılaşacağımızın haberini veriyor. Uçakta olmayan “23D” numaralı koltukta yolculuk yapacak kişinin bir anlamı olmalıydı ve bu anlamı bulmak için “boşluğun içine çekiliyormuş gibi gözleri kendiliğinden kapanan” hostes yoruluyor. Çünkü aklından geçenleri bilen, düşüncelerini okuyan bir adam var karşısında. Her şeyi sırayla yapmak gibi bir “takıntısı” olan hostes, yaşamını değiştirecekmiş duygusuna kapılarak boş defterlere durmaksızın yazmaya başlar. Çünkü defterin içinde yazılanla anlam kazanacağını düşünür. Yazarken “Sayfalar kaleminin altında kaygınlaşıyordu(r)” (s. 40). Yazmaktan zevk alır ve yazarak çözecektir! Romanın düğümünün hostesin babasının sözlerinde gizli olduğunu anlıyoruz. Babası “Neden kesmiyoruz?” sorusunun karşılığını şu sözlerle verir: “Kesmek aradığımız çözüm değil. Kestirme yolları kullanmak bizi sonuca götürse de mutlu etmez. Sakin ve sessizce düğümün içine girmemiz gerekir. Eğer sen de düğüm olursan, o kendiliğinden çözülür” (s. 39). YAZARI OLMAYAN KİTAP “İskender’in düğümü” geliyor akla ve düğüm bir yolla çözülmelidir elbette. Kapakları aynı olan içi boş kitaplar. En çok satanlar listesinin başında yer alan “23D” adlı, yazarı olmayan kitap. Rüyalar içinde rüyalar. Kitabın içine girip çıkmaya çabalayanlar. Hostes. Uçakta olmayan “23D” numaralı koltuk. Gizemli adam. Tamamlanmayı bekleyen kitap derken yıllar boyunca “diğer yarısı”nı arayan pilotla karşılaşıyoruz. Pilotun “diğer yarısı” olduğunu hissettiği kıza vereceği yüzüğü ona on dokuz yıl önce büyük annesi vermiştir. “Tüm ayrıntıların planını yapma alışkanlığı” olan hostes 20 yıldır uçmaktadır. Uçmak özgürlüktür, kafesten çıkıştır ona göre. Sanki tarihin başlangıcında yazılmış kahverengi kapaklı bir kitap dikkatini çeker hostesin. Bu kitaptaki pembe renkle yazılmış olan “Bir Tutam Aşk”, “Kararınca İnanç”, “Alabildiğince Hayal” cümlelerini romanına altbaşlık olarak uygun görmüş Gülnur Vural. Bilgelikler başlar: “Yaşadığın her şeyin nedeni düşüncelerindir. Aslında gerçek olan tek şey düşüncelerdir. Düşünceler ölümsüzdür” (s. 79). “Duygular çok tehlikeli. Ama bir o kadar da gerekli. Varlığını hatırlamanı ve devamlılığını sağlar. Yemek yerken aldığın tat gibi. Hayatın anlamıdır. Düşünceler ise duygularını yönlendirebilir. Tersi de mümkündür. Duygular herkeste C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I Gülnur Vural’ın romanı “Kısık Ateşte” aynı yolla fakat farklı ölçülerde belirebilir. Oysa düşünceler sınırsızdır” (s. 79). Aradığı ipuçlarının kitabın içinde olduğunu düşünen hostes yazdıkça yazar. Yazarken de yazmak eylemini irdeler: “Hikâyenin başında eğer sonunu bilirsen sınır koymuş olursun. Karakterleri yazdığın sona sürüklemek zorunda kalırsın. Sınırlar, olasılıkları belirler. Sınırları kaldırırsan evren gibi sonsuz olursun. Sonsuzluğun içindeki olasılıklar arasından, dilediğini seçersin. Olasılıkların çokluğu, hikâyeyi zenginleştirir” (s. 80). “Herhangi bir son olmak zorunda değildi. Fakat yazdıklarınla yarattığın karakterin sonunu belirliyorsun” (s. 82). GİZEMLİ ÖYKÜLER “Geçmişe Yolculuk” bölümünde büyükbabasının anlattığı öykülere getirir sözü. Birbirinden farklı ama birbirinin aynısı olan gizemli öykülerdir bunlar. İsimsiz kahramanlarla, şaşırtıcı sonlarla dolu, “muhteşem” öykülerdir bunlar. Örneğin sonsuzluğun kapısının anahtarını arayan ve insanlığı kurtarmak isteyen “Meraklı Kral’ın Hikâyesi” (s. 124), “Bahtsız Kraliçe” (s. 127), “Irmak Hikâyesi” (s. 147) gibi öykülerde müthiş bilgeliklerle buluşuruz: “Her yanıt kendisinin karşıtının içinde gizlidir” (s. 149), “Eğer güzeli merak ediyorsan önce çirkini görmelisin. Çirkini görmeden güzeli asla göremezsin” (s. 149), “Her şeyin en azından bu hayatta görünen iki yüzü vardır. Yaşam ve ölüm madalyonun iki yüzüdür” (s. 150). R Nesimi’nin “Gâh inerim gökyüzüne” dizelerine gönderme yapan “Yeryüzünü anlamak için gökyüzüne gökyüzünün anlamak için yeryüzüne bak.” sözleriyle Behçet Necatigil’in “Sevgilerde” şiirini çağrıştıran bir bilgeliği de aktarmalıyım: “Telaş içinde yaşanan bir hayat, çiğnenmeden yutulan lokmadan farksız olur” (s. 150). Romanın adı nereden mi geliyor? Bunun yanıtını da 150’nci sayfada buluyoruz: “Gerçek olan güzellikler ayrıntılarda filiz verir.”Eğer onu bulursan seninle her yere gelir. Tıpkı güzel bir yemek gibi hayatını da ‘kısık ateşte’ pişirmelisin.” “Başımıza gelmesi olası mucizeler” olarak tanıtılan Gülnur Vural’ın Kısık Ateşte adlı romanına, bir mucizeler dükkânı mı desem yoksa bin bir gece masallarının günümüzle örtüştürülen bir gerçekliği mi? Mistiklikle örülmüş bir fantastik deneme mi, anlamsızlığın anlamını arayan bir felsefi metin mi desem? Sanıyorum, tüm bunları içeren ve bir ilk yapıt olmasına karşın hayal gücünün sınırlarını zorlayan bir roman demeliyim. n Kısık Ateşte/ Gülnur Vural/ E Yayınları/ 166 s. Colin Cremin’den “iKomünizm” Yeni birey, yeni bir dünya Colin Cremin, iKomünizm adlı kitabında süregelen tüketim kültürünün mantıksızlığından hareketle olan bitene tüketicinin tarafından bakıyor. Pod’un, Phone’un ve Pad’in başındaki “i”yi, komünizmin önüne koyarak dayatılan kapitalizm ve küreselleşmeye karşı organize olmayı öneriyor. r Tolga ARAS ugüne dek tüketim ve ondan doğan “kültürün” öznesi bireye edilmedik laf kalmadı. Tüketim “kültürü”nü sürükleyen metalar da bundan payına düşeni aldı. Pek az kimse “Ne oluyor?” diye sordu, çok daha azı buradan bir umut türetilebileceğini düşündü. Onlardan biri de Colin Cremin. Cremin tüketiciyi, tüketimi ve satın alınanları gömmek yerine karşı tarafa geçip olup bitene oradan bakıyor. Fetişizmi, meta fetişizminden ayırıp “etik tüketim”i paranteze alıyor ve yeni bireye, onun yeni koşullar üretebilme olanağına umutla yaklaşıyor. Bu umut, aşırılıklara boyun eğmemeye ve herkesi koşulsuz uyumlu hale getirmeyi amaçlayan mekanizmaya karşı direnmeye işaret ediyor: Yeni birliktelik ve örgütlenme için yan yana gelmeyi kapsıyor. İşte Cremin’in iKomünizm kitabında bunlara dair belirlemeler var. İyi de nasıl? Yeni tüketimin simgesi, yeni tüketicinin göstergesi “i”; Pad’in, Phone’un ve Pod’un önüne geldiğinde anlam kazanıyor. Bu bazen aşırılığın bazen de toplumsal konumun sağlamlığının belirleyicisi oluyor. Bunlar, bilincin özgürleşmesini ifade ettiği gibi haz algısını ve bireyin bağımsızlığını da yansıtabiliyor. Söz konusu “i”, sahip olmayı; “herkesin sahip olduğu”, olması gerektiği şeyi anlatıyor. Başındaki “i”yle hayatımızda dolanan nesneler, tüketim ve tasarruf çağında hem bir gereklilik hem de lüks olarak görülebiliyor. Cremin’in iddiası, kemer sıkmaya zorlandığımız zamanda bu alet edevatlara sahip kişilerce bir alternatif yaratılabileceği. Bunun biricik yolu ise Cremin’e göre “i”li ürünlerin kullanım değerini kavramaktan geçiyor: Elinde bulunan o aygıtları yerinde kullan B mayı bilen, politik açıdan doğru insana ulaşmak ise bu yolun en önemli noktası. Tam da bu anda ince bir ayrım karşımıza çıkıyor: Zevk için tüketmek ile ihtiyaç için almak; bağımlılık ile mantıklı alışveriş. İşte “i”, artı zevkin, sahte ihtiyaçların ve onlara getirilen sahte çözümlerin simgesi aynı zamanda. Cremin’e göre yapılacak en aklı başında şey bu “i”nin, sermayenin fazlası insan isteklerinin fazlasıyla bağını koparmak. Böylelikle üretkenlik ve yaratıcı artı değer, sermayenin taleplerine alet edilmekten kurtarılabilir; “yiyebildiğince ye, tüketebildiğin kadar tüket” formülü de kendiliğinden düşer. Cremin, bu formülü şöyle tersine çevirir: “İnsan doğasını, doğallaştırılmış kapitalizmden ayırt etmek.” Cremin’in tersine döndürdüğü formül, bizim daha önce görmeyi reddettiklerimizi aydınlatabilir: “Kimliklerimizin farklı olduğunu, seçimlerimizin reklamcılar tarafından etkilenmediğini düşünerek kendimizle gurur duyuyoruz. Halbuki kimliklerimiz hiçbir zaman kişiye özel değil, değişim değerinin domine ettiği bir toplumda her zaman üretim hattının (farklı derecelerdeki) kalıplarından çıkıyoruz.” Kendi kendimizi ele geçirmek için yaratılan teknolojilerin üretimi ve satın alınışıyla oluşturulan “i” kuşağı bireylerinin ortaya koyduğu ise Cremin’e göre her açıdan birbirine benziyor. Bunu kavramak bile aynılaşmanın kabuğunu kırma adına bir ilk adım olabilir. Kusursuzluk ve farklılık algısının pompalanışı, değiş tokuş ettiklerimizin ve sanal emek harcayarak yarattıklarımızın benzerliğini öteliyor sadece. Bir de bunların dolaşıma sürülüş sıklığını arttırıyor ve elbette bizi sosyal âlemde “arkadaşlık” babında sayısal olarak azımsanmayacak bir noktaya getiriyor. Cremin, olaya hep tüketen birey tarafından bakarken ona sunulan “etik tüketimin” balonunu da patlatıyor. “Etik tüketimin”, sermayenin bir vicdan rahatlatma harekâtı olduğunu söyleyen Cremin, bunun kâr amacıyla piyasaya sürüldüğünü ekliyor. Dolayısıyla “yeşil”, “sıfır karbon” ve “sürdürülebilirlik” de bir ölçüde sermayenin “vicdanlı” yanı olarak tüketicinin vicdanına oynayan sloganlara dönüşüyor; kriz endüstrisi pazara görkemli bir giriş yapıyor ve kişi, “etik tüketim” etiketlerine yönlendiriliyor. Cremin’in önerisi ise uyanık olmak, yani politik anlamda daha aktifleşmek: “Tüketici olmadan nasıl tüketilebileceğini bulmak.” Bunun, birlikte hareket etmenin ve korku ideolojisini, dayatılan kör tüketim kültürünü aşmanın fitilini ateşleyebileceğini söyler Cremin. Ona göre bu bir mücadele, “elimizde ne varsa (insan, teknik, akıl ve makine) kullanmamız ve bunlarla organize olmamız gereken bir mücadele.” Tam da bu yüzden kısır tasarruf söylemi yerine Pod, Phone ve Pad’in başındaki “i”yi komünizmin önüne yerleştiriyor yazar. Bunun da daimi protestoları hızlandıracağını düşünüyor. Bir anlamda küreselleşmenin simgelerini onun yıkıcılığını durdurma adına kullanmayı öğütlüyor. Bu araçları değil, oyunun işleyişini ya da kuralını bir tür reddediş. Bir başka deyişle bencil ve liberal piyasa ekonomisine mahkum bireyi değil, içinde bulunduğu koşulları değiştirebilecek yeni bir bireyi savunmak. n iKomünizm/ Colin Cremin/ Çeviren: Aydın Çavdar/ Ayrıntı Yayınları/ 112 s. 1258 27 M A R T 2014 n S A Y F A 17
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle