25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

demiştir? Dogma, tanrısal gerçek olarak tartışılması yasak ve yasağa karşı gelmenin cezalandırıldığı, peşinen doğru kabul edilen kurallardır. Her din, temelini oluşturan doğruların herhangi birini tartışmaya açma girişimini “otomatik” olarak ret ve tartışmayıcıyı da “büyük günahkâr” suçuyla mahkum eder. Tarih boyunca dinler, işte bu dogmaları tartıştırabilecek her bağımsız irade ve ifade özgürlüğüne elveda demiş, tartışmaya açanı da çoğu kez ölümle cezalandırmıştır. İslamiyette bu ceza, hâlâ “katli vacip” fetvasıyla uygulanıyor. Yahudilik ve Hıristiyanlıkta artık öldürmüyorlar, ama düşman belliyor ve belletiyorlar. Bütün dinlerin ateizme karşı besleyip büyüttüğü kin, ortak payandanın ne olduğunu açıkça gösteriyor. “TAŞERON RUHBAN SINIFIDIR, İHALECİ İSE BİZZAT DEVLET!” Sahiplerinin icraatları çerçevesinde taht ve taç oyunlarının tarihsel gelişimine baktığımızda, biri diğerinin manivelası olagelmiş iktidar ve din ilişkisinin, o sevişgenliğin açık ilamını görüyoruz. Evet. Tam olarak böyle zaten. Oldum olası din, bir iktidar aracı olarak kullanılmış. Üstelik salt hükümdarlar tarafından değil, din yönderleri tarafından da. Egemenler, kutsal diye dokunulmaz olmuşlar, kutsal metinler de egemenleri dokunulmaz, hatta erişilmez kılmış. Tüm dinlerin ortak insanlık değerlerine, ölçülerine ve ahlak temeline ihanet etmişler, üstelik ihaneti de sahte fetva ve yorumlarla tanrısal emir gibi göstermişler. Şaşılası bir dönüştürme, inanılmaz etkinlikte bir sömürü ve komplo tarihidir, dinlerin geopolitik alana etki tarihi. Laiklik, aslında dinlerin nihayet özüne dönmesi, insanları ahlaklı bir huzura kavuşturması, artık politikaya ve muktedir çıkarlarına alet edilmemeleri için yapılandırılmış bir devlet anlayışıdır. Din sömürücülerinin laiklik nefreti de buradan gelir, zaten. Devlete “değdiği” noktadan itibaren kaşları çatılmış, kibri kabarmış, ümmetçiliği perçinlenmiş din; toplumsal hayata yansısında ne gibi taşeronlar yaratmıştır? Bu bağlamda cemaat kimliği nasıl bir damıtımdır? Taşeronlar, elbette ruhban sınıfı. Düşünün ki hiçbir somut ürün ortaya koymadan, daha doğrusu hiçbir şey üretmeden, salt insan vicdanlarına yaptıkları baskıyla geçiniyor ve üstelik zengin oluyorlar. İhaleciler ise ruhban sınıfını kullanarak ya da bizzat ruhban olarak devlet, ülke, hatta bazen dünyayı yöneten iktidar egemenleri. Kimisi hanedanla gelen hükümdar, kimisi seçimle gelen iktidar. Fark etmiyor. Çark, hep aynı, hiç değişmedi. Cemaat kimliği, bunlara farklı ufuk, farklı dil, farklı kültürden toplulukları aynı bayrak; put, haç, Davut yıldızı ya da hilal altında nüfuz alanı yaratmaya, var olan nüfuz alanlarını genişletmeye yarıyor. Ne çok nüfus, o kadar nüfuz, durumu. Bizdeki “cemaat” ise ABD’nin İslam ülkelerinde kendisine hem muhatap olabilecek, hem de biat edecek “ılımlı Müslümanlar” yaratmak projesidir. Çünkü hepimizin gördüğünü, ABD’de görüyor: İslamiyetin çağın gerçekleriyle çelişmeyen bir reforma ihtiyacı var. Baktı ki reform hareketi Müslümanlar C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I alim de yok! Sanırım benim yazdığım bu kitap, İslami kültürden gelen bir araştırmacının Hıristiyanlık ile ilgili yaptığı ilk ciddi araştırma. Ama bilinseydi, Türk ya da herhangi bir İslam toplumunda da bu sahtekârlık yine din adamları tarafından gizlenirdi. Unutmayalım ki üç tektanrılı dinin temeli aynı duvarın katmanları. Aynı efsanelerin değişik yorumlarını kutsal gerçek benimsiyorlar. Bir dogmayı çekerseniz aralarından, hepsinin dogmaları tartışmaya açılır ve tüm duvar sarsılır ki, bunu hiçbir din önderliği istemez. “HIRİSTİYAN ÂLEMİ İSTANBUL’A İLK FIRSATTA YİNE SALDIRACAKTIR” Hıristiyan âlemi, ilk Hıristiyanlık başkenti Konstantinopolis’in kaybını, fetih travmasını nasıl atlatamamıştır ve bağlamında Ortodoks Roma’ya kurulan komplo yarın Müslüman Türkiye’nin karşısına nasıl çıkabilir? Nirengiler ve niren“gil”ler… Konstantinopolis, Hıristiyanlık âleminin Kudüs’ten sonraki en önemli kutsal mekânı. Çünkü Hıristiyanlığın devlet dini haline geldiği, Avrupa uygarlığının kurucu kabul ettiği Roma İmparatorluğu’nun ilk Hıristiyan başkenti. Kaybı tüm Hıristiyanlık için bir travma olduğu içindir ki, “Roma İmparatorluğu’nun Hıristiyan başkentini de yitirdik”, dememek için Bizans sözünü uyduruyorlar ve “yitirdiğimiz Roma değilmiş, Bizans’mış” diye azımsamaya çalışıyorlar. Ama gerçek, toplumsal belleğe ateşle, kanla damgalı. Bilinçaltına attıkları o gerçeği asla unutmuyorlar ve düşünün ki İstanbul’u son kez, daha üzerinden yüzyıl bile geçmedi, 1919’da geri aldıklarını sandılar. İlk fırsatta, yeniden deneyeceklerine emin olabilirsiniz. İstanbul, tam 1123 yıl süreyle Roma başkentiydi. Sadece 561 yıldır bizim. Bir 500 yıl daha bizim kalacak mı? Sorunun ucu açık. Tehlikeyi salt Batı’dan beklememeli. Kuzey’de, kitapta anlattığım gibi “Üçüncü Roma Moskova” talebinin sahibi Rusya da pusuda! Çünkü bu topraklar, cehaletle elde tutulamayacak kadar stratejik önemde ve Türkiye, giderek daha cahilleşiyor. Papa’yı dahi dize getirebilen ve dogmalarını dine adeta kazıyan Şarlman kitabınızda, tarih sahnesinde nasıl bir figür olarak inceleniyor? Şarlman, vasiyetin sahte olduğunu bile bile Papa’nın meşruiyetini sağlayan ve Katolik Roma Kilisesi’nin çatısı altında Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’nu kuran kişilik. Doğu Roma İmparatoriçe’siyle evlenemeyince, Roma İmparatorluğu’nu birleştirmek sevdasına veda zorunda kalıyor ve Yunanca konuşan Doğu’ya karşı, Batı’ya Latinceyi yayarak, hem Avrupa’yı Asya’dan koparıyor, hem de kurduğu imparatorlukla bugün barış yoluyla sağlanan Avrupa Birliği’nin temelini, silah zoruyla atıyor. AB’nin kurucu devletleriyle Şarlman’ın Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’nu oluşturan ilk altı devlet aynı ülkeler. n gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Bir Hıristiyan Masalı: Tarihin En Büyük Sahtekârlığı/ Mine G. Kırıkkanat/ Kırmızı Kedi Yayınevi/ 188 s. 2 0 1 4 n S A Y F A 1 5 “İstanbul, tam 1123 yıl süreyle Roma başkentiydi. Sadece 561 yıldır bizim. Bir 500 yıl daha bizim kalacak mı? Sorunun ucu açık. Tehlikeyi salt Batı’dan beklememeli. Kuzey’de, kitapta anlattığım gibi “Üçüncü Roma Moskova” talebinin sahibi Rusya da pusuda!” arasında başlayamıyor, ABD bizzat el attı, “reformist” bir cemaat yarattı. “KONSTANTİN’İN VASİYETİ: ÖNCE ZEHİR SONRA PANZEHİR BİR SAHTEKÂRLIK” Önce sözlü sonra yazılı şekilde Hıristiyanların zihnine nakşedilmiş, insanlık tarihinin son iki bin yıldaki “temel sahtekârlığı” olarak nitelediğiniz, hatırı sayılır bir papa müessesesi ve mesaisi yaratan, nihayetinde de hedefi ve belası İstanbul’a mühürlenen en büyük “dogmatik yalan”ı nasıl ortaya koyuyorsunuz? Elbette ki İstanbul’un kurucusu ve Hıristiyanlık dininin ilk egemeni, Roma İmparatoru Büyük Konstantin’e atfedilen, oysa ölümünden beş yüzyıl sonra düzenlenen vasiyet metniyle. Tartışılmaz dogma. Papa’ları, Hıristiyanlık âleminin bir numaralı önderi, Tanrı’nın elçisi kılan dogma. Öyle bir dogma ki, sahteliği kanıtlandıktan sonra bile Vatikan’ı kurmaya yaradı. Dünya tarihinde bundan daha büyük bir “dogmatik yalan” yok. Avrupa ve Asya, bu yalanla iki farklı dil, iki farklı kültüre ayrılıyor. Bu yalan, Hıristiyanlık dinini üç mezhebe bölüyor, yüzlerce yıl süren savaşlar üretiyor. Ama sonunda, yalanın üzerinde oturan Papalığı vuruyor ve Katolik Kilisesi, tam da bu yalan dolayısıyla irtifa kaybediyor. Bu yalan üretiyor Laiklik fikrini. Düşünün ki önce zehir, sonra panzehir bir sahtekârlıktan söz ediyoruz. 1258 Herkes de mecburi gizliyor bu “Konstantin’in Bağışı” belgesinin sahteliğini… Tabii, sahtekârlığı yapan Katolik Kilisesi, zaten gizlemek zorunda. Çünkü Papa’nın öteden beri meşruiyetini dayandırdığı ve Papalık devleti Vatikan’ın daha en son 1929’da kurucu yasası ilan ettiği Büyük Konstantin’in vasiyetinin sahte olduğunun mümin kitlelerce bilinmesi, tüm kutsallıklarını yok eder. Sahte vasiyetin, Roma Katolik Kilisesi ve Papa’nın önderliğini tanımama gerekçelerinden en önemlisini oluşturduğu Ortodoks ve Protestan Kiliseleri ise, Hıristiyan âlemini zaten yüzyıllar süren savaşlara iten eski bir husumeti tekrar canlandırmamak için gizliyor. Ne var ki Papa’nın otoritesinden zaten ayrılan bu mezhep cemaatleri, sahtekârlığın bilinmesi bir dogmanın, tartışılması yasak bir tanrısal doğruyu sarsacağı için de susuyorlar. Çünkü ortak ağaç Hıristiyanlık âleminin, hatta Protestanların da bir parçası olduğu Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’nun temelindeki dogmayı yıkmak, öteki dogmaları da tartışmaya açar ve sonuçta din adına hiçbir doğru kalmayabilir... Belgenin sahteliğinin mümin kitlelerden gizlenmesinin Türklerle bağıntısı var mı? Ne Türkler, ne de Müslüman âlemle doğrudan bağı yok. Zaten bu âlemde, Hıristiyanlık tarihiyle ilgilenen, Hıristiyanlık dinini ayrıntılı biçimde inceleyen 2 7 M A R T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle