Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Gün Zileli ile “Mevsimler” adlı romanı ve otobiyografik beşlemesi üzerine Bir devrin kamera arkası! Gün Zileli, Mevsimler adlı yeni romanında, isyankâr, maceracı, idealleri olan, çağın hâkim duygularıyla sarmalanan, 1930’lu ve 1940’lı sol kuşakların ve sınıfsal yapıdaki değişimlerin öyküsünü, fraksiyonlara bölünen solun iç mücadeleleri çerçevesinde, dört mevsimde edebiyata taşıyor. Söyleşide yanı sıra otobiyografik beşlisi Ev (19461954), Yarılma (19541972), Havariler (19721983), Sapak (19831992), Sığınmacılar’da (19902000, Londra) konu ettiğimiz Zileli, bu yapıtlarında da yaşamının ilk yıllarından başlayarak sol mücadele içindeki gelişimini paylaşıyor okurlarla. Gün Zileli ile Mevsimler adlı romanını ve otobiyografik beşlemesini konuştuk. r Gamze AKDEMİR ekilen, itilen veya gönüllü katılan bireyin dönüşüme hazırlanması, birey üzerinde bir siyasal inşa, adım adım, içselleştire içselleştire... Bunun da ifadesidir diyebilir miyiz Mevsimler için. Bir akım, bir heyecan var o yıllarda. O akıma, heyecana öncelikle üst ve orta sınıf çocukları kapılıyor. Özellikle 1960’larda liderlik yapanlar üst ve orta sınıftan gelenler. Gediz memur çocuğu, Suat büyükelçi çocuğu, Rü Demokrat Parti’nin ileri gelenlerinden birinin kızı. 1960’lardan 1970’lere geçildiğinde sınıfsal yapıda bir değişim meydana geliyor. Bu durumda Suat gibi karakterler hızla o değişime adapte oluyor. Mesela Suat, klasik müzikle yetişmesine rağmen halk müziğine yöneliyor gibi. Bunlar hep dönem ruhuyla ilgili. “1930 DOĞUMLULARIN ROLÜ UNUTULDU. ONU DA GÖSTERMEK İSTEDİM” Memur çocuğu olmayı neden vurguladınız? Memur çocukları yetişme tarzları nedeniyle çekingen bir karaktere sahiptirler genellikle. Gediz’in kafasından geçen düşüncelerde olduğu gibi, bir limon bile satmayı beceremezler. Dolayısıyla yıkımları da daha trajik olur. Nitekim öyle olmuştur. Atok bunun en tipik örneğidir. Bir de 1930’larda doğanlar ön planda romanda. S A Y F A 1 6 n 9 ve ne kadar ironik. Çocuğun zaten bilgisi kısıtlı, bir de bu tür entrikalarla başa çıkmak zorunda kalması… Yine de fena sayılmaz. TİP’ten çıkan fraksiyonların izini de sürüyoruz roman boyu. Bu belki işin başında, bu fraksiyonların gelişme çizgisini bilmeyen okuyucuyu şaşırtabilir ama aslında romanın akışı içinde şu ya da bu fraksiyondan olmanın pek de önemli olmadığı anlaşılacaktır. En iyi örneği de Gediz’in yaşadıkları. İnsanlar yaşamaya devam ediyor, aşklar devam ediyor. İnsanların hayatını domine eder gibi görünen fraksiyonlar ise cansız nesneler olarak dökülüp gidiyorlar. Kısacası, bunların bilinmesi o kadar şart da değil. Roman bir yandan da aslında gerçek hayatta fraksiyon farklarının hiçbir önemi olmadığını gösteriyor. “ÖRGÜT DEDİĞİMİZ YARATIK BENCİLDİR!” 12 Mart darbesinde bir bunalıma giriyor Gediz. 12 Eylül’de de farklı değil. İçine kapanıyor. Toplumda birçok kişiye, kimliğe karşılık geliyor hissettikleri. O çok tipiktir, örgütün çok ön planında olmayanlar, o hareketli ortam dağılınca mesela romandaki o SBF (Siyasal Bilgiler Fakültesi) kantinini düşünün boşluğa düşerler. Suat ile Rü bunu pek yaşamıyor ama Gediz yaşıyor. Çünkü örgütler, ne kadar “kitle”, “halk”, “taban” lafları ederlerse etsinler aslında sadece merkezdeki ayrıcalıklıları korumayı hedeflerler. 12 Mart’tan sonra koca DevGenç örgütünü, yirmi şehir gerillasının cephe gerisi haline getirdiler, aslında fiilen pasifleştirdiler. 12 Eylül’den sonra da örgütler tüm taraftarlarıyla birlikte direnmek yerine, taraftarlarını ortada bırakıp sadece kendi ‘kadro’larını gizlemekle ilgilendiler. Kısacası, örgüt dediğimiz yaratık, aynı bencil insanlar gibi kendisinden başkasını düşünmez. 1970’lerde de aynı şey geliyor Gediz’in başına. Ama bu sefer daha bilinçli görünüyor. En azından, örgütteki eksen kaymasını saptayabiliyor. Doğru. Ama bu onu örgütle karşı karşıya getirebilirdi. Örgütle yeniden bağ kurabilseydi bu kesinlikle olacaktı. Nitekim Suat’ın yaşadıkları ortada. Zaman zaman nükseden bir bellek kaybı var. O nasıl bir anıştırma? Toplumsal bellek kaybına ya da travmalarla baş edememeye işaret ediyor denilebilir. “ÖRGÜTLER 12 EYLÜL’DE DİRENMEDİLER, CUNTACILAR BİLE ŞAŞIRDI” Çatışmalar yoğunlaştıkça toplumun politize olma sürecinin tersine dönmesini de okuyoruz. Gediz’e göre de, örgütlerin lokomotifi ile halkın lokomotifi ters yönlerde seyrediyor. O halkla kopuşu da imliyor roman. O kopuş çok kesin. Örgütler mahallelerde o kadar hummalı bir faaliyet içindeydiler ki gözleri dünyayı görmedi. Her biri sadece güç toplama peşindeydi, topluyorlardı da. Oysa halk başka bir K İ T A P S A Y I 1286 Ç azından. Neden 1930’lular? Füruzan’ın romanında 1947’li“SOLUN KATI GELENEĞİ ler yani genellikle 1940’lılar vurFRAKSİYON BOLLUĞUNA gulandı. 1960’larda yirmili yaşlarıNEDEN OLDU” nı yaşayan 1940’lılar doğal olarak Gediz, solun hızına yetişmekbu mücadelenin sahibi gibi göte zorlanıyor. Bir yandan da frakzüktü. 1930’larda doğanların müsiyonlar arasında mekik dokuyor. cadeledeki rolleri görünmez oldu. Çelişkili bir durum. Oysa onların rolü çok önemlidir. Teorik yetersizliği bu mekik 1940’lılar kadar gürültü patırtı dokumaya yol açmış olabilir. Tabii bu yapmamışlardır ama aslında isyancı bir fraksiyon bolluğunun solun geleneğiyle kuşaktır. Atok bunu temsil ediyor. de yakın bağı var. Katı merkeziyetçilik Ama 1940’lılar gibi ideallere sıkı sıkıve fraksiyon yasağı, ironik bir şekilde ya bağlı, hatta dogmatik bir isyancılık solda fraksiyon bolluğuna neden olmuşdeğildir Atok’unki. Daha bireycidir tur. Bu iş Lenin’le başladı ve giderek ama aynı zamanda daha özgürlükçüdür. bir gelenek halini aldı. Bir şeyi ne kadar Örneğin bu kuşak 1940’lılardan daha yasaklarsanız o kadar teşvik etmiş oluresprilidir. Bunun en iyi kanıtı, Türkiye sunuz. edebiyatının en ironik romanlarını yazan Türkiye Oğuz Atay’ın İşçi Partisi 1930’lular (TİP) görece, kuşağından bu geleneğin olmasıdır. dışında bir Atok’a partiydi başdönersek, o langıçta. Çündelişmen makü Komintern ceracılığıyla geleneğiyle gidip lejyoner bağı zayıftı, oluyor. Faztüm solu kulasıyla anticaklayan bir emperyalist havuz gibiydi. 1940’lı kuşak Ama bu fazsömürge ordula sürmedi. larında paralı 1960’ların asker olmayı ikinci yarısınaklının köşedan itibaren sinden bile Komintern geçirmezdi. geleneği sola Böyle farklılıkhâkim oldu. lar var. Ama Gediz’in her şeye rağdaha işin men 1930’lulabaşında bu rı daha sevimli fraksiyon trabuluyorum. fiğinin içine 1940’lılar gibi düşmesi ne çatık kaşlı “Gezi İsyanı solda önemli bir kırılma noktası oldu. İnsanlar özgür toplumun küçük bir modelini Gezi Parkı’nda gösterdi.” kadar acıklı değiller en E K İ M 2 0 1 4 C U M H U R İ Y E T