Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
O KURL AR A “Tutkuları ve düşünceleri baskı altında tutulan birtakım toplumsal yasalar karşısındaki çaresizliğe duyduğu isyanı simgesel bir anlatımdan yararlanarak şiirleştiren” Gülten Akın,Türk edebiyatının en önemli şairlerinden biri. 1950’lerden bu yana şiir yazıyor. Üstelik üretkenliği son hızla devam ediyor. En son geçen aylarda çıkardığı “Beni Sorarsan” kitabıyla okuyucusunu bir kez daha taçlandıran Akın’ın ilk dönem şiirleri kısmen İkinci Yeni izleri taşısa da yetmişli yıllardan itibaren toplumsal duyarlığa sahip şiirler kaleme aldı. Bugün de aynı duyarlıkla devam ediyor şiirine. Toplumsal meseleleri kendisine dert edinen Akın, poetikasını da bu minvalde oluşturuyor. O, ezilenleri, çocukları, kadınları, ekmek parası için göçmek zorunda kalıp yolda hayatlarını yitirenleri, evleri, kentleri, doğayı şiirlerinde başat unsur olarak kullanır, insanı ve hayatı anlatır bize. Şiirin hayatı ve insanı değiştirebileceği inancıyla yazmış, bu nedenle de umudunu hep diri tutmuş bir şairdir. Ona çok şey borçluyuz. Özellikle de kadınların şiir yolunda çok uzun süren mücadelesinde bizlere cesaret vererek öncülük etmesiyle. Şiirini değerlendiren Deniz Durukan’ın deyişiyle “minnet ve sevgiyle…” saygılarımızı sunuyoruz ona. “Çocuklar İnsandır” Yaşar Kemal’in 1975’te, Cumhuriyet gazetesinde Ara Güler’in fotoğrafları ve Turhan Selçuk’un çizimleriyle yayımladığı bir röportaj dizisi. Daha önce 1978’de “Allahın Askerleri” adıyla okuyucu karşısına çıkan bu röportajlar, şimdi özel bir baskıyla tekrar gündemde. “Çocuklar İnsandır”, hakkı verilerek yapılmış bir röportajın ne kadar has bir edebiyat ürünü olduğunun göstergesi aynı zamanda. Kitabı Eray Ak değerlendirdi. Haruki Murakami, farklı zamanlarda Japonya, Hawaii ve ABD gibi farklı yerlerde kaleme aldığı yazılarının toplamı “Koşmasaydım Yazamazdım”da, kendisi için bir tutku olan koşunun hayatındaki önemini anlatıyor. Murakami bununla beraber, koşmanın yazarlığına etkisini de eğlenceli bir şekilde okura aktarıyor. Kitabı Serhan Aytekin tanıtıyor. Bol kitaplı günler... P ervasız Pertavsız ENİS BATUR Necip Fazıl: Alın yazısı ve anı yazısı yunca, fırsat elverdiğinde, yarım yüzyıl önceki yaşamını kurcalamaya çalıştım. Öylesine köklü bir değişimden geçmişti ki sonrasında, sisli bir anlatımla aktardı kimi anılarını. Paris’i artık tanımıyordu, benden 1975’in Paris’inde gençlerin, özellikle de benim gibilerin ne aradığını, umduğunu öğrenmek istedi. Kırk sekiz saat nedir ki, geçip gitti. Bir daha karşılaşmadık. Yaşamöyküsel kitaplarıma giriştiğimde, amacımın “anı”larımı yazmak olmadığını birkaç kez vurguladım; on üç yıl oldu, yaklaşımım değişmedi, aynı çizgiyi sürdürmek istiyorum bugün de. Anı’da, Anılar’da bir tür kopukluk hali egemendir, parça buçuk eklemlenir her şey birbirine; oysa yaşamöyküsel yazıyı ben bir süreklilik esâsına dayandırmayı hedefledim baştan beri: Orada, anmanın yerini anımsama, kesitlerin yerini bütünsellikler almalıydı. Bunları söylediğimde, çevremdeki yaşça benden hayli genç edebiyatçıların, “Peki anılar ne olacak?” türünden soruları çıkageliyor bir bakıma, “yaşamöykünüzü dilediğiniz gibi kurun, ama anılarınızı da ayrıca yazın” demeye getiriyorlar, yanılmıyorsam. Daha önce de değindiydim: “Tilki” metni kâğıt üstünde belirdikten sonra tetikleyici bir özellik kazandı, yazarken herhangi bir öngörüm yoktu. Bir tür “formül”e ulaştım sanısı hâlâ tazeliğini koruyor içimde ya, gene de kararsızım: Yaşamöykümün bir kitabını mı öyle kursam, “Anılar”ımı mı öyle yazsam? Necip Fazıl’la ilgili yukarıda aktardığım anı kesitini “Tilki”nin ayarına oturtarak yazmaktan söz ediyorum burada. Ama süslemek olmamalı tasa, doldurmak olmalı. Bir kıyıda daha bekler konu, tartılır, ölçülür biçilir; uygulanır ya da terk edilir. * Necip Fazıl ile bağlantılı anı kesitine durup dururken gelmedim. Büyük Kapı’yı okuyordum; 1961’de, Topbaşı Cezaevi’nde yazdığı anılarını anı anıya karıştı! Bana kalırsa iyi yazılmamış, ama hayli önemli bir kitap Büyük Kapı. İyi yazılmamış, çünkü ilk bölümü ikinci bölüm uğruna geçiştirilmiş, açılmamış (aslında açılmak istenmemiş), bile göre tıknefes bırakılmış: Necip Fazıl “mümin”i hazırlayan “günah çocuğu”nu taslak düzeyinde bırakmış, ayrıntılara inerek yeni okur kitlesinin, seçtiği cemaatın karşısında daha fazla soyunmaktan kendisini alıkoymuş. “Tanışıncaya Kadar”, mürşidiyle ilişkisini aktardığı 150 sayfalık “Tanıştıktan Sonra”nın tersine 60 sayfaya sıkıştırılmış bir kesiti yaşamının: Doğumundan (1915) 30’uncu yaşına dek uzayan süreyi kapsayan anı dilimleri. Kendi deyişiyle “serseri ve başıboş” geçirdiği bunalımlı yıllar sonunda hidayete eriş. Geçirdiği “kriz”i, dolaylayarak, üstün bir oyun metnine dökmüştü Necip Fazıl; bu konuyu işlediğim “Harp ve Manevra”ya (E/ Babil Yazıları) gönderiyorum. Daha özel, kişisel bir versiyonunu Büyük Kapı’da kuramaz mıydı? Kitabının ilk bölümünde, deyim yerindeyse, steno bir yazıyla yetinmiş olması edebiyatımız açısından bence kayıp. “İbadet de, rezalet de gizli” şiarını benimsemiş olsaydı söylenecek söz bulamazdım, ne de olsa sağlam ve tutarlı seçim olurdu oysa, maşallah, ibadet cephesini fazlasıyla işlediğini görüyoruz; hem bu kitapta, hem yapıtının sonraki aşamalarında. Bu durumda, “önem”i nerede Büyük Kapı’nın? İlk bölüm, çapraz okumaların ışığında okunduğunda loşluğundan geniş ölçüde ayrılacaktır: Fikret Âdil’in Asmalı Mescit 74’ünün ilgili sayfalarından Arif Dino’nun Çok Yaşasın Ölüler’indeki portreye bir dizi kaynağı buluşturmayı gerektirecek bir çabadan dem vuruyorum. Tablo, bize 1920’li ve 1930’lu yılların “bohem” yaşantısının çerçevesini sunacaktır. “Bohem”, anımsayabildiğim kadarıyla, bir tek Ahmet Oktay’da analitik bir yaklaşımla karşılaştı edebiyat dünyamızda: Gizli Çekmece’de, bir sonraki kuşağın yaşantı deposuna, hem içeriden, hem de mesafe ayarını koruyarak baktı şair. ‘Yaşantı’ diyorum, çünkü “bohem”in asal kaynağı oradadır. “Anı” metinlerinin, öznel tanıklıkların, ama günce ama mektup, şahdamarını oluşturduğu derin kuyu. n Olağanüstü bir zekâsı vardı Necip Fazıl’ın; karşılaşacağı genç şair adayının siyasal bir hasmının oğlu ama alabildiğine farklı bir meşrepten olduğunu bildiği için yanında “kıymetli şair Enis Batur”a diye imzaladığı, yeni çıkmış Babıâli’den bir nüsha getirmişti bunun nasıl gönül okşayıcı bir davranış olduğunun elbet farkındaydı, yoksa tek bir şiirimi görmüş, okumuş değildi. ecip Fazıl’la yolum 1975’te, Paris’te kesişti. Erken yaşta göçen arkadaşım Berran Ersan’ın babası Fatin Fuad’ı Ankara’da tanımıştım; iki günlük iş gezisi için Fransa’ya gelmeleri söz konusu olduğunda, benden gönüllü kılavuzları olmamı istemiş, ünlü şairle görüşme tanışma olanağı doğduğunda, heyecanla, duraksamadan yardımcı olmayı kabul etmiştim. Olağanüstü bir zekâsı vardı Necip Fazıl’ın; karşılaşacağı genç şair adayının siyasal bir hasmının (babam o sırada CHP senatörüydü) oğlu, ama alabildiğine farklı bir meşrepten olduğunu bildiği için, yanında “kıymetli şair Enis Batur”a diye imzaladığı, yeni çıkmış Babıâli’den bir nüsha getirmişti bunun nasıl gönül okşayıcı bir davranış olduğunun elbet farkındaydı, yoksa tek bir şiirimi görmüş, okumuş değildi. Ertesi gün, ayrılmadan, bir zarfın içine koyduğum Nil’i imzalayarak, karşı hamlemi yaptım. Bugün, 38 yıl geçmiş, bunun kitabın özelliklerini düşünürsek ne kadar komik, bir de ne kadar şiddetli bir yanıt olduğunu kavrıyorum. 23 yaşındaydım. Necip Fazıl, 1925’te Paris’e geldiğinde 20’sindeymiş. İki gün bo N TURHAN GÜNAY turhangunay@cumhuriyet.com.tr eposta: cumkitap@cumhuriyet.com.tr twitter: www.twitter.com/CumKitap “Bohem”, bir tek Ahmet Oktay’da analitik bir yaklaşımla karşılaştı edebiyat dünyamızda... İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç t Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız t Yayın Yönetmeni: Turhan Günay t Sorumlu Müdür: Aykut Küçükkaya t Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı t Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. t İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 t Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. t Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden t Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü t Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya t Reklam Müdürü: Ayla Atamer t Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74 t Yerel süreli yayın t Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1246 2 O C A K 2014 n S A Y F A 3