25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OKURL AR A Sevgili Cumhuriyet Kitap yazar Boğaziçi Üniversitesi öğretim ları, ara ara başımıza bir bilgisayar sorunu çıkıyor bildiğiniz gibi. Bu sorun geçen hafta yaniden hortladı ve bilgisayarımız bir kez daha çöktü. Yazılar da bu çökmeden payını aldı. Yazısı yayımlanmayan yazarlarımızdan her iki eposta adresimize yazılarını yeniden yollamalarını rica ediyoruz. P ir konu, kişi ya da yapıt üstünde çalışmaya girişmek, ufuk çizgisi geniş, merak gizilgücü yüksek biri için en somut tehlikesi yayılma, bağlamında beliriyor. Artık nasıl tanımlanırsa, uygun ayar oturtulmaz, ‘sıçrayan fasulye’ karakterine ayak uydurulursa dağılmak işten değil. Öte yandan, yazılmanın çağrısı pek çekici: Define avcılığı insanın başını döndüren uğraş. Oktay Rifat’a yoğunlaşadurayım, üstelik yapıtını enikonu tanıdığım şair, kaçınılmaz açılımları frenleme çabası veriyorum bir yandan da. Ne var: Rahat durulamıyor! Göz kayıveriyor. Bir ayrıntıya bakmalıyım yeniden, yerimden (masamdan) kalkıp kuyuya (kitaplığıma) yöneliyorum, raftan çekip çıkardığım kitap beni başka sulara savuruveriyor. İmdi, doğal gelişmeler: Sözgelimi Oktay Rifat’ı nereye kadar bir başına okuyabilirim? Onu garip arkadaşlarından, Cahit Sıtkı ya da Eloğlu’ndan, Ataç’tan ya da Sait Faik’ten büsbütün koparmak elde mi? Olan oldu bile, işte. Ziya’ya Mektuplar köprüsünden Cahit Sıtkı’ya uğradım; döneceğim. Taş Mektep okumasının getirilerine değineceğim; yeri gelince. Geçenlerde, ölümünün ardından Yeditepe Yayınları’nın yayımladığı Orhan Veli İçin masamdaydı. Adnan Veli’nin “biyografi denemesi”nin ne kadar özel bir kaynak olduğu unutulmuş, onu gördüm: Metin, şairin düzyazılarını içeren kitabının sonuna eklenmeli(ydi) kesinkes zamanında akıl edemediğim için kendime içerledim! Adnan Veli’nin aktardıklarından öğrendiklerimiz; Orhan Veli’nin on beş yaşındayken, babasının beylik tabancasıyla evin emektarı kadıncağızı ağır yaralamış olması; 1939’da, Melih Cevdet’in kullandığı arabanın devrilmesi sonucu kılpayı ölümden kurtulması; Mezar taşını Abidin Dino’nun tasarladığı, yazısının Emin Baran tarafından yazılması; vb. bilgiler yapıtın okunması sürecine katkıda bulunur mu? Açıkçası, sanmıyorum. Buna karşılık, bizde yaşamöykü yazısının pek cılız bir damar oluşturduğu hesaba katılırsa, böyle ipuçlarının örüntü açısından yabana atılamayacağı kesin. Kaçıncı kez: “Boşlukta bir insanı yeniden kurma(k)” hikâyesi. * Adnan Veli’nin biyografik metninde yer ervasız Pertavsız ENİS BATUR Göz kaymaları üyelerinden Zafer Toprak’ın son iki yılda üç önemli kitabı yayımlandı. Yirminci yüzyıl Türkiyesi’nin gelişimini ve bugün vardığı noktayı anlayabilmek için bu üç kitap ayrı bir önem taşıyor. Kitaplardan ilki “Darwin’den Dersim’e Cumhuriyet ve Antropoloji.” Bu kitap 2012 yılı Sedat Simavi Sosyal Bilimler Ödülü aldı. Ardından “Türkiye’de Milli İktisat 19081918” çıktı. 1980’li yıllara kadar Türkiye’nin izlediği ithal ikameci iktisadi yapısının temellerini değinen bu kitap Meşrutiyet ile Cumhuriyet Türkiyesi’nin bağını kurdu. Üçüncü kitap ise geçen haftalarda yayımlanan “Türkiye’de Popülizm, 19081923”. Toprak’la bu üç kitabını günümüz izdüşümlerini de irdeleyerek konuştuk. “Sahici olan ‘sahte’ olanı önünde sonunda kovar. Esas beceri, sıradan, alçakgönüllülükle yaşayabilmek.” Böyle diyor yazar Mavisel Yener. Yeni kitabı “Gölgeler Islanmaz”daki öykülerinin tam da bu noktada durduğunu belirtiyor ve “Hep gölge olup ıslanmayan mı, yoksa yaşamın ayrıntılarının sırılsıklam ıslattığı sahici biri mi olmayı yeğlersin?” sorusunu soruyor. Yaşamın karşı koyulmaz ironisini kitabın bütünlüğüne yaymaya çalıştığını ifade ediyor. Yener’le “Gölgeler Islanmaz” üzerine söyleştik. John Burnside “Kutup Dairesi’nde Bir Ev”de, hikâye ile hakikat arasında sorulara gömülen bir kızın görüp duyduklarını anlatıyor. Burnside, romanda gerilim ve macerayı bir potada eritip bunların içine kimi fantastik öğeleri de ekleyerek ilginç bir metin ortaya çıkarmış. Önceki romanı “Şeytanın Ayak İzleri”ndeki gibi sürükleyici, hatta onu biraz daha aşan bir macerayla karşı karşıyayız. Kitabı Ali Bulunmaz’ın kaleminden tanıyoruz. Bol kitaplı günler... B Hilmi Yavuz alan bir başka ayrıntı, 16 Kasım 1950 günü morgda otopsi yapılmadan önce (rapor korunuyor mudur?), “Sanat Dostları Cemiyeti” tarafından yüzünün ‘mulaj’ının alındığı yönünde. Şimdi kimde, nerededir? (Öğrendim! Kızkardeşi Fürüzan hanımdaymış). Sait Faik’in ölümünün ardından çıkan sayısının kapağında, Seçilmiş Hikâyeler dergisi “ölüm maskesi”ni kullanmıştı. Burgaz’daysa ve gördüğüm halde aklımdan çıkmışsa, utanırım. Orada değilse: Nerededir? “Konu”, görebildiğim kadarıyla, kültürel çerçevede işlenmedi. Uygulama bizde ne zaman başladı, ölüm maskesi ya da yüz melajı gerçekleştirilen ilk örnek hangisiydi, bilmiyorum. Örnekler toplanıp buluşturulsa, etkileyici bir sergi düzenlenebilirdi, diye düşünüyorum. Ölüm sonrası fotoğraflarla birlikte. “Son Yüz”: Son Kare için postscriptum. * Hilmi Yavuz’dan, Zaman’daki köşesinde “Okuma Takıntısı” başlıklı nefis bir yazı okuyunca üzüldüm. Sonra da, bu paradoks üzerinde düşünürken buldum kendimi. Sağır sultan bile biliyor: “Kalp kalbe karşı”, ezelden beri birbirimizden hoşlanmıyoruz, en hafif deyişiyle. Bir defasında, üstelik ortada ne fol ne yumurta, Hürriyet ikimizin fotoğraflarını yan yana basarken, üste “Bu bayramda da barışmadılar!” yazmıştı. Oysa küs ya da dargın değiliz biz: Bugüne dek tanışmamış olduğumuza kimsenin inanmadığını biliyorum. Bunca hararetin, onca yıllık husumetin ardından tanışacak, barışacak ya da halvet olacak değiliz ayrıca; buradaki amacım, dolayısıyla, zeytin dalı uzatmak ya da güvercin uçurmak değil. “Okuma Takıntısı” nefis bir yazı dedim, bana kalırsa nesnel bir değerlendirme bu. Öznel olan, yazıyı okuyunca üzüntüye kapılmam. Neden böyle yazılar üretmek varken, yüzlerce öyle yazı üretmeyi seçti diye hayıflandım kendi payıma. Her yazı adamı zaman zaman sert eleştirel dokundurmalara başvurmuştur; gelgelelim bunların bir “yazma takıntısı”na dönüşmesi, olsa olsa “vur de vuralım”cıların hayranlığını kazandırır ki, kalsın, derim. “Okuma Takıntısı” çizgisinde yazılardan oluşacak bir kitap, her iyi kütüphanede köşetaşı olur. Döne döne okunur. Okuma takıntısının yaşamına yön verdiği herkesin içeriden tanıdığı gerçek. n TURHAN GÜNAY turhangunay@cumhuriyet.com.tr eposta: cumkitap@cumhuriyet.com.tr twitter: www.twitter.com/CumKitap Oktay Rifat Sait Faik İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç t Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız t Yayın Yönetmeni: Turhan Günay t Sorumlu Müdür: Aykut Küçükkaya t Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı t Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. t İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 t Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. t Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden t Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü t Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya t Reklam Müdürü: Ayla Atamer t Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74 t Yerel süreli yayın t Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1248 16 O C A K 2014 n S A Y F A 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle