25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ş iir Atlası PETR BEZRUC Çekoslavak Şairlerden Seçmeler/ Şiirler/ Çeviren: Yaşar ATAN CEVAT ÇAPAN ‘Silezya Türküleri ...’ Çek şairi Petr Bezruc (18671958), Alman işgali sırasında halkının yaşadığı acıları dillendirdi şiirlerinde... Aşağıdaki çileli halklara adanmış şiiri, “Silezya Türküleri“ adlı şiir kitabından alınmıştır. YALNIZCA BİR KEZ Bir efsane duydum o günlerde; Ne zamandı, tam neredeydi, unuttum. Sanırım kutuplara doğru bir yerlerde, bir ülke varmış, dağlar dağlar içinde ve sıkışıp kalmış bir vadide... Velhasıl yürekler acısı bir ülkeymiş, güneş bile uğramazmış hani!.. Bir halk yaşarmış o hiç erimeyen karlar içinde. Ve bacası dumanlı kulübelerinde, çepeçevre otururmuş o insanlar, yanan ocakları başında. Aralarında bile pek konuşmazlarmış... Ayrı otururmuş o evlerde kadınlar ve sıkış pıkış kürk giysiler içindeymiş çocuklar. Sonra ne olduysa olmuş, bilmiyorum, dünyamız yörüngesinden çıkmış belki de! Her neyse o günlerin birinde, güneş parlayıp gelmiş birden! Şaşkına dönmüş halk ışıktan, o karanlık kulübelerine kapanmış hemen! Ve bütün giriş çıkışları, tıkamışlar yuvarladıkları kayalarla. Sonra da yüzlerini yerlere yapıştırıp bir bilinmez şeytana, yalvarıp yakarmışlar, yaşamlarına son vermesin diye ışık! Oysa kulübelerin dışında güneş, yakıp eritiyormuş buzunu binyılların. Ve sıcacık güneşle toprak, ilk kez sarmaş dolaş oluyormuş. Böylece doğurganlaşan toprak, kokulu mu kokulu, bir karanfil doğurmuş. Ama güneş denen o tanrı, görünce ölüm sessizliğini yığınların ve korkuyla dua yüklü çığlıklarını, çekip gitmiş ardına bir koca dağın!.. Ama çok geçmeden, yatışmış korkuları insanların. Çıkmışlar sindikleri kulübelerden. Ve nasıl da şaşkına dönmüşler, ıslak toprağın o güzelim sıcaklığından ve de ilk kez görüp duydukları, kıpkızıl o karanfil kokularından. İşte o zaman anlamışlar ki, iyi bir tanrı geçerken topraklarından, sevgiyle bakmış onlara... Ama onlar ne yazık, kaçmışlar tanrı ışığından, öylesine anlamsızca.. Anlamışlar sonunda gerçi, ama olan olmuş çoktan... Çünkü gelmeyecekti artık gerisin geri, güneşle yan yana o tanrı. Tanrı çok darılmıştı onlara... Birden zıpkın gibi bir sancı, saplandı her yüreğe... Erkekler büktü boyunlarını, kadınlarsa eğilip kapandı yerlere, S A Y F A 26 n 16 O C A K 2014 velhasıl daha da hüzünlendi yaşamları. Anladılar ki ilk kez gelmişti o yaşam ışığı, aydınlatmak için topraklarını pırıl pırıl... Ama yoluna devam demişti sonunda tanrı, onları ışıktan kaçarken görünce öyle. Artık daha gelmem demişti, böyle bir ülkeye!.. Yaşadım ben de böylesi bir vurgun, ayağıma geldiğinde hani, o canım dilberin aşkı… Ta beline dek düşüyordu kapkara saçları: “Çok soylu bir yüreğin var senin!” demişti. “Seninle bir kadın, nasıl da mutlu yaşardı!” Vatanım Tieşin’in her yerine yayılan, bu tatlı sözlerinden daha yakıcı, o utangaç bakışları hiç unutmadığım, birden uçup gitti! Öylesine tatlıydı, o aşka gelip söyledikleri.… Ne var ki ben, acıtatlı, çok öncelerden beri, içip bitirmişim o aşk içkisini çoktan, son damlasına dek hani ve de kitaplarımdaki yazılacak boş sayfaları, yırtıp atmışım çok önceleri!.. O yüzden işte, yanıtım öylesine kötü oldu! Heyhat, tıpkı Ostrava yakınlarındaki, o yamyam adamlar örneği: “Evet, güzel kız, dedim kaba kaba. Sonsuz mutluluğu bulacak sende, senin kocan olacak adam! Ama diktiğin her gül kurur, benim çorak bahçemde inan!” Böyle dedim, sakladım o büyük sevgimi… O da öfkesinden inadına, gidip evlendi bir başkasıyla! Ama benim de ocağım sönüverdi birden, bir karanlık çöktü yüreğime! Artık dolanıyorum nicedir, bu bitmeyen yasımla habire… Arada anımsıyorum o aşkı, yüreğim yana yana. Kendiliğinden gelmişti yanıma, o büyük aşkım işte. Kapatıvemiştim ben de kapımı birden yüzüne!. Hiç çalmayacaktı artık o kapımı, Anladım ama çok geçti.. Söyleyin bundan daha acı ne var ki! * Bir baktım, bulutlar içindeydi dolunay... Ve upuzun yol şeridini görünce az ötedeki, ulaştırır beni o yol diye düşündüm, hem sevgilime hem çocuklarıma! Karşı tepelerin ve nehirlerin ötelerinde, dostlarımın oturduğu kentler vardı. İyikötü oralarda yaşıyordu onlar, hani yürekleri de sapasağlamdı. Artık yola çıkayım, dedim kendime. Gemilere biner inerim, uçaklar uçurur beni göklerde; o meydan benim, bu meydan senin derken, havada karada denizlerde, dünyayı gezer dolaşırım!.. Ama bir de akşamı vardır bu işin, masanda gene boş bir kâğıt bekler seni… Hepimiz insanız mademki, mademki bir insanım ben de, yeni şeyler görmek isterim ve de bir şeyler öğrenmek yazgımız üstüne. Haydi sen de anlat benim gibi: Ben de dinleyeyim seni kardeşim, söyle nerelere gittin, neler gördün, şimdiye değin? Bir avuç şafak getirdin mi örneğin, bir mutluluk zerresi ya da bir efsane hani, hiç duyup bilmediğin, gittiğin ülkelerden? Sana gelince sevgilim, dün sabah, biliyor musun, bana gülümseyince sen, o beyaz kâğıt üstüne, yepyeni bir ülke çizdim hemen! Bu yeni ülke işte, böyle geldi dünyamıza. Ve o paylaşacak artık bizimle, ne gelirse başımıza, bundan böyle. Bak yeni bir şafak yayılıyor artık dağlara ve yeniden ağaçlanıyor ormanlar. Bambaşka bir ülke yayılıyor önümüze, yeni mi yeni bir ses daha ekleniyor, o yeni ülkenin sesi işte, bu ortak sesimize... Nasıl, biraz yüreklendin mi şimdi, beni böylesine atak görünce? Bitmedi daha sözüm, orada açılacak, çiçeklerin en alımlısı diyorum! Ve püskürecek gene ordaki karanfillerden, kokuların en yakıcısı. Velhasıl... ben sen, hazır mıyız gerçekten, bu güzelim yolculuğa? Yoksa orada hani, kitlenip kalacak mı gözlerimiz, bomboş, karlı bir doruğa? Ya aşkımız nasıl sürecek peki? Seninle el ele olup da, yürüyecek miyiz her akşam vakti, hani senin bütün kadınlığınla? Evet, orada yaşayacağız işte, öyle diyorum ben, nice yıllar el ele, düşlerimizde gördüğümüz gibi, aşkların en güzelini... Bak, gökyüzünün maviliklerinde dolunay, kulaç kulaç yüzüyor. Ve birden pencerenin altından, bir ses süzülüp geliyor: “Sen beni bekliyordun”, diyor ses, “ben seni!” Ne güzel şey bak, birden böyle buluşmak hani! Velhasıl, iyi akşamlar, ey güzel düş, ey şahane yıldız! Artık yeni bir dünyaya, el ele, Merhaba, diyoruz, merhaba!.. n C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1248 * * * IVO FLEISCHMANN 1921 doğumlu Çekoslavak şairi İvo Fleischmann (İvo Flayşman), kurguladığı düşlerini ve düşüncelerini, süsten ve gösterişten uzak bir biçemle dillendirir. “Bahçe”, “Yolculuk Notları” en ünlü şiir kitaplarıdır... Fransızcadan da pek çok şiir ve oyun çevirileri vardır... GEZİ NOTLARI O sabah birisi bana; “Siz çok yolculuklar etmişsiniz, doğru mu?” diye sordu kibarca. Ve daha o akşam masamdaki beyaz kâğıt hani, o dilsiz yaprak işte, birden dile geldi; “O adam ne dedi sana?” diye, beni sorguya çekti... *
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle