27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bir dönemin tanıklığı Fırtınalı Denizin Yolcuları Bu kitap, Zonguldak’ta maden işçileriyle omuz omuza direnenlerin, Fatsa’da “halk yönetimi” oluşturanların, Ordu’da, Giresun’da fındık mitinglerini örgütleyenlerin, Rize’de, Hopa’da “çayda sömürüye son” diyenlerin, Samsun’da, Artvin’de faşist saldırıları göğüsleyenlerin, Ünye’de, Pazar’da, Aybastı’da tefeciliği ve karaborsacılığı engelleyenlerin, Perşembe’de trolcülere karşı balıkçıların hakkını savunanların, resmi tarih kitaplarında yazmayan gerçek hikâyesini anlatıyor. r Ali Özenç ÇAĞLAR alkların, ulusların var olduğu yüzyıllarca tarihini sürekli egemen sınıflar yazmıştır. Eski Mısır firavunlarından, Romalılardan bu yana bin yıllardır bu gelenek değişmemiştir. O nedenle şu meşhur Mısır piramitlerinin yapımındaki kahraman kölelerin hiçbirinin adını bugün kimse bilmez; bilinen tek şey binlercesinin yapım sürecinde kırbaçlanarak öldürüldüğüdür. Roma tarihinde de öyle değil mi? O büyük büyük imparatorların dışında günümüze kadar gelen Spartaküs’ten başka tanıdığımız kaç isyancı vardır? Fakat İmparatorları Augustus, Jül Sezar ve Roma’yı yakmasıyla ünlü Neron, geçen bin yıllık egemenlik döneminde imparatorların salt eğlence olsun diye 810 bin kişilik arenalarda gladyatörlerin, kölelerin üzerlerine aç, vahşi hayvanları salarak eğlenenleri bugün bile aynı tarih kitaplarından okuyabilirsiniz. Bu durum malesef bizim ülkemizin yakın tarihinde de hiç değişmemiştir. Tam otuz üç yıldır 12 Eylül generallerinin gölgesi altında yaşayan Türkiye’de, ülkeyi kan gölüne çeviren ve beş binin üzerinde aydının, sendikacı, işçi ve öğrencinin ölümleriyle kendilerine sığınak yapan katil sürüleri hâlâ hakkıyla yargı önüne çıkarılamamıştır. Gelen tüm iktidarlar da yine otuz üç yıldır Kenan Evren ve şürekasının yaptığı anayasayla ülkeyi yönetmektedir. Son on bir yıldır Recep Tayyip Erdoğan ve AKP ekibi, onların kötüsü Türkiye’yi bu noktaya getiren ve faşist unsurların geçmişte kimlerden beslendiği, kimlerden destek aldığı, umarsızca işledikleri katliamlarının karşısına kimlerin dikilerek kahramanca savaştığı görmezlikten gelinmekte; yine onların acımasız yöntemlerini boşa çıkarmak için çalışan halktan, Türkiye devrimci gençliğinden kimse bahsetmemektedir. Demem o ki dün tarihimizi kanlarıyla yazmaya çalışan gerçek halk kahramanları unutturulmak istenmektedir. Çünkü yukarıda aktarmaya çalıştığım gibi toplumsal tarih her zaman egemen güçler tarafından H yazılmıştır. Kimse yenilen, kırılan halkların tarihini yazmamıştır. İşte şimdi size adından ve içeriğinden bahsedeceğim “Fırtınalı Denizin Yolcuları” isimli kitap gecikmeli de olsa o aynı kanlı geçmişi görmek, duymak istemeyenlerin yüzünde bir şamar gibi patlayarak bu görevi yerine getirmeye çalışmaktadır. Herkes rahat olsun, kitapta konu edilen bu yaşanmışlık belgelerini geçmişte kimi iftiralar, itirafçılar ve kirli suçlamalarla örtmeye, karalamaya çalışanların da gerçeği saklamaya güçleri yetmeyecektir. Çünkü anlatılanların her biri birer somut gençlik ve halk hareketidir. Kuşkusuz burada kitabın tümünün özetini vermek mümkün değil ama çarpıcı bir iki noktanın altını çizmek isterim: “(….) Aybastı’da sağlık ocağının yolu yokmuş; belediyeye ve ilgili mercilere defalarca başvurularına rağmen bu sorunu giderememişler. Devrimci Yolcu, Devrimci Solcu ve Kurtuluşçu bütün devrimciler birleşerek bu sorunu kısa sürede çözmüştü. Bunu gören Aybastı Jandarma Karakolu’nun komutanı ‘Karakolun da yolu yok, bir el atabilir misiniz?’ demişti. Kısacası ortak çalışma kültürü sadece Fatsa’da değildi; bütün bölgeye yayılmıştı.” Bir başka yerde de “(….) yağ stoklayan karaborsacı esnafı saptayıp ürünleri halka dağıtmışlardı. Yine paraya dokunmamışlar ve dükkân sahibinin parayı bizzat tahsil etmesini sağlamışlardı” (s. 274275). Bu gidişattan rahatsız olanlar 12 Eylül 1980 sonrası o bölgelerde halkın ve gençliğin üzerine acımasızca giderek tam bir devlet terörü estirmiştir. Aslında yıldırma yöntemlerindeki amaç şuydu: “(….) Halkı istedikleri gibi yönetmek. ‘Çok olay var’ diyerek yaptıklarını haklı göstermek amaçlı uygulamalar bunlar. Fazlasıyla Güney Amerika’ya benzeyen uygulamalar” (s. 267). “Fırtınalı Denizlerin Yolcuları” ülkemizin yaşadığı kanlı otuz üç yılın birinci ağızdan dökümü yapılan belgesel bir içerik taşımaktadır. Her bir sayfası insan olan herkesin içine ürperti veren, 1980 öncesi ve sonrası planlı şekilde faşist sürüleriyle işbirliği yaparak ülkeyi nasıl bir kumpasın içine sürüklediklerini görmek dehşet verici bir şey. Kitap karşılıklı söyleşi şeklinde kaleme alınmış. Anlatan, o tarihlerde Devrimci Yol Karadeniz Bölge Sorumlusu Sedat Göçmen, söyleşiyi gerçekleştiren ise İlbay Kahraman. Anlatı, hiçbir şey gizlenmeden, kimse için gereksiz suçlamalara kaçmadan, abartmadan ve ortaya konulan şeyden politik bir beklenti içinde olmadan hazırlanmıştır; zaten okurken bunu görmek, hissetmek mümkün. Ortaya konulan ürün tam da asıl tarihimizin dillendirildiği, yukarıda değinildiği gibi bize asla gerçeğin unutulmaması gerektiğini salık veren bir başucu kitabı. Yarın çocuklarınız size “Baba bizim bu acılı toplumsal geçmişimize yönelik neler yapıldı?” diye sorduğunda onlara güvenle ve onurla verebileceğiniz güzel bir armağan. Çünkü bu yazılanlar bizi biz yapan, bizi insan yapan, halk yapan yaşanmışlıkların birer toplamı. Gönül ister ki aynı arkadaşlarımız veya başka devrimci guruplar da 12 Eylül 1980 cuntasının faşist unsurlarına karşı direnç gösteren bölgelerin, kentlerin, beldelerin kahramanlıklarını da dile getirsin. Çünkü bunlar tarihi oluşturan temel unsurların atom parçacıkları gibi; onlarsız tarih olmaz. n Fırtınalı Denizlerin Yolcuları: Sedat Göçmen Kitabı/ Söyleşi: İlbay Kahraman/ Ayrıntı Yayınları/ 448 s. 1248 1 6 O C A K 2 0 1 4 n S A Y F A 2 1 C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle