Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Yücel Feyzioğlu’nun masalları Işıklı dağdaki masal anlatıcısı Uzun yıllardır masallarıyla edebiyat dünyamızda adından söz ettiren bir isim Yücel Feyzioğlu. Gerek Türkiye’de gerekse yurtdışında ses getiren kitaplar kaleme alan Feyzioğlu, otuz yıllık yazarlığında pek çok ödül de kazanmış. Ë Orhan ARAS ücel Feyzioğlu masal yazarken ‘Kaf’ Dağı’nı çağrıştıran Kafkas Dağları’nın ardında yitip giden çocukluk arkadaşı, masal gözlü Rus kızı Sonja’ya olan büyülü aşkının bir etkisi oldu mu acaba? O masallardaki sevginin temizliğine ve hayranlık uyandıran imgelemelerine bakınca, onun Sonja’ya olan tutkusunun izinde yürüdüğünü düşünmeden edemiyor insan. “Aaa, o çok hoş bir öyküdür,” diyor Feyzioğlu. “İlk aşkım. İlkokul 3. sınıftaydım. Yıl 1957. Karların eridiği, suların çağlayıp aktığı, Hıdrellez’in geldiği o bahar gecesi buğday çuvallarını yükleyip değirmene gittik. Değirmenci, Malakanlardan İvan Dayı idi. Malakanlar Kars’ın usta insanlarıydı; demirciler, biçer ustaları, araba yapımcıları... Değirmen çok kalabalıktı. Antikomünizmin yaygın olduğu bir dönem. Herkes her Malakanı komünist sanıp hakaret ediyordu: “Git bize yemek getir gavur! Git bize çay getir! Git karını da getir! Kızları da olgunlaştı artık, şapkayı vur, düşmezse tamam, kah kah, kih kih kih...” Zavallı İvan Dayı nasıl bir bunalım içinde anlatamam. Babam da orada. Dişini sıkarak bir çuvala yaslanmış, sesini çıkarmadan izliyor. “Neden müdahale etmiyor?” diye içimden babama kızıyorum. Bir de değirmen hakkını ödemeyenler var. Durum dayanılır gibi değil. Birden babam ayağa doğruldu, tabanca Y sını çekip havaya üç el ateş etti. “Sıraya girin p!” diye bağırdı. Herkes suspus! Bizim çuvalları en arka sıraya çektirdi: Adamın çay, yemek, değirmen ücretini ödettirdi! İş bitip kuşluk olunca İvan Dayı bizi büyük bir minnettarlıkla kahvaltıya davet etti. Sofrayı Kars Çayı’nın dupduru akan kıyısına kurmuşlardı. İşte Sonja’yı orada tanıdım. İnce, uzun, sülün gibi, gözleri yeşil, dümdüz sarı saçları beline kadar inmiş güzel bir kız. On iki yaşlarında. Kıza âşık oldum. Benden iki üç yaş büyüktü ama olsun... Kahvaltıdan sonra ahıra gittik, bizim atı kurşunlamışlar. İlk darbe! Yine de babam korumak için onları hep bize davet etti, onların arkasında olduğunu herkese göstermek istedi. Biz de onlara gidiyorduk, Sonja ile birlikte ödev yapıyor, oynuyorduk. 1960 ihtilalinden sonra Malakanlar Sovyetler Birliği’ne göç etmek zorunda kaldı. Sonja da o göçe katıldı. Böylece daha büyük darbeyi yedim.” “Siz de onun arkasından gittiniz.” “Belki haklısın. Aslında çok önemli başka sebeplerim vardı ama Sovyetler Birliği’ne beni sürükleyen olayların başında belki bilinçaltındaki bu sevgi geliyor. Oraya gittiğimde Sonja’yı aradım tabii.” Bulup bulmadığını sordum, gülümsedi. Kitaplarında da çocuklara Sonja’dan bahsetmeği unutmaz o. Yüreğindeki gizi dostuna, eşine, yoldaşına anlatanı duydunuz da, küçücük çocuğa anlatanı duydunuz mu hiç? Duymadıysanız dinleyin şimdi: “Gel sana bir gizimi anlatayım. Küçükken Kars’ta Rus asıllı Malakanlardan birinin kızını sevmiştim. Adı Sonja’ydı.’ “Bu sırrı neden çocuklara verdiniz?” diye sordum. “Ankara’da bir okulda masal günümüz vardı. Bir kızımız geldi bir kitap imzalattı, iki saat sonra geldi, bir tane daha imzalattı, bir süre sonra gelip bütün kitapları imzalattı. Aldıklarını okudun mu? Bunların hepsini neden almak istiyorsun? diye sordum. Okudum, çok sevdim çünkü siz bana sırlarınızı açtınız, bütün masallar sırlarla dolu, dedi ve sordu Sonja’yı buldunuz mu? Samimiyete karşı çocuğun samimiyetini görüyor musun?” Sonja’yı unutmadan şimdi geriye dönelim. Yıl 1972’dir. Türkiye’nin en zor, en baskıcı yılları başlamış... Masalların dünyasından süzülüp gelen Yücel Feyzioğlu, insanca bir yaşam, umutlu bir geleceğin peşindedir ama o yıl, masal mevsiminin kışıdır çünkü Feyzioğlu yazdığı ilk kitabından ötürü ceza yer. Masal diyarı kentine ve ülkesine veda etmek zorunda kalır. Almanya’da Andersen Yazarlık Akademisi’nde okur. Karışık uluslardan oluşmuş sınıflar dolusu güvercin yürekli çocuklara 11 yıl öğretmenlik yapar... Bu öğretmenlik; onun düşlerini gerçekleştirmede, mini mini çocukların yüreklerine masalları yüklemede yardımcı olur. Yaşamla masal dünyası arasındaki farkı ne yazık ki ona soramadım ama onun dilinden herhangi bir masalın içine daldığımda etrafımın bir anda renklendiğini; insanların ve doğanın bana çok daha sevecen göründüklerini hemen fark ettim. İnsanı insan yapan düşünceler, yaratıcılık, sevda, düş, umut gibi duygular insanın eylemleriyle iç içe geçerken onun dünyasını da değiştirmeğe başlıyor. O duyguları çoğaltabilmek, geliştirebilmek, paylaşabilmek ve kapitalizmin sürekli körüklediği bu darlığa, bu karanlığa çare ve ışık olarak sunabilmek büyük bir beceri ister. Bu beceriye sahip insanlardan biri de Yücel Feyzioğlu’dur. Onun artık yoğrula yoğrula kıvamının en üst seviyesine ulaşmış Türkçesi, masalların düşlerindeki yaratıcılığını gerçekliğe taşımada bir nehir haline gelmiştir. Feyzioğlu, ‘Doğrubay ile Eğribay’ isimli kitabının sonunda bir Özbek yazarı olan Babahan Muhammed Şerif ile görüşmesini anlatmış çocuklara. Gerçek bir görüşmeyi anlatırken bile dilin nasıl masal diline dönüştüğünü hayretle okuyorsunuz: “Babahan Muhammed Şerif ile Hazar Denizi’ne karşı oturmuş sohbet ediyoruz. Karısına karşı nasıl da ince ve sevecen. Bir lale yaprağı gibi koruyor onu.” MASALLAR DÜNYASI VE GELEN ÖDÜLLER ‘Bir lale yaprağı gibi’ korunan masallar, çocuklar, umutlar ve gelecek... Feyzioğlu’nun hayattaki gerçek rolü budur işte. Otuz yıldır aralıksız sürdürdüğü bu rolü yeni tamamladı daha. 32 kitapta yazdığı “Kardeş Masallar Dizisi”nin 24 kitabı Kardeş Yayınlar tarafından yayınlandı. Üç önemli ödül birden aldı: 2011 yılı TÜRKSAV “Türk Dünyasına Hizmet Ödülü”, Elginkan Vakfı ¥ Yücel Feyzioğlu karışık uluslardan oluşmuş sınıflar dolusu çocuğa 11 yıl öğretmenlik yaptı. Bu öğretmenlik; onun düşlerini gerçekleştirmede, çocukların yüreklerine masalları yüklemede yardımcı oldu. SAYFA 4 ? 21 ŞUBAT 2013 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1201