06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Celal Soycan’dan “Kün” Soycan şiirine bir bakış Celal Soycan’ın şiiri baştan sona hayatı, dünyayı, onun olumsuzluklarını irdeleyen, ortaya döken, eleştiren ve hayata farklı bir anlam kazandırmaya çalışan bir şiirdir. Bu nedenle de zordur. Şiir bu yönden şaire bir olanak sunmaktadır. Ancak herkesin birey ve kendi olmaktan kaçtığı bir ortamda, kimselerin anlam diye bir dertlerinin olmadığı günümüzde, her şeyin hızla tüketilip atıldığı, ilişkilerin gerçek ilişki olmaktan çıkıp çıkar hesabına döndüğü bu çerçevede böyle bir şiir yazmak gerçekten zordur. Soycan zor olana soyunmuş bir şairdir. r Yusuf ALPER elal Soycan Türk Şiirinin şiire geç ama iyi başlayan şairlerinden. Onun yaş kuşağı neredeyse onun yarı yaşında şiirler yayınlar, kitaplar çıkarırlardı. Çocukluğunda çocuk dergilerine ve ilkgençlik yıllarında çeşitli edebiyat dergilerine şiir göndermediyse (ki öyle sanıyorum) çok iyi bir başlangıç için sabırla beklemiş, kozasını örmüş, kendini biriktirmiştir. Bu beklemenin yani geç yayımlamaya başlamanın olası ki psikodinamik nedenleri vardır. Onun mükemmelci ve titiz (obsesif) bir kişilik yapısının ve yaşantısının olduğunu söylemek olasıdır. Mantık ağırlıklı ilişkileri önemsediği de düşünülebilir. Tabii ki bunlar daha çok eleştirmen özellikleridir ama duygusal yapısıyla bu yapıyı dengeliyor ve geç başlasa da sık aralıklarla kitaplar yayımlayabiliyor. Tabii bu belirttiklerim yaşantısı ya da özgeçmişiyle desteklenirse bir anlam taşır. Yoksa spekülatif bir görüş olur ki bu da psikanalize de bana da yakışmaz. Sorun Soycan’ın obsesif yapıda olması ya da olmaması değildir. Olsa ne olur olmasa ne olur? Bize ne? Aslolan şiirdir ve “biz işimize bakalım”. Usta işi, sıkı, sözcük ekonomisine dayalı yani dili ekonomik kullanan, varoluşsal olanı ıskalamayan, insanın derinliklerini kurcalayan, ileriye bakan ama metafizik olandan da uzak durmayan şiirlerdir yazdıkları. Bu bakımdan Celal Soycan’ın Türk Şiirinde özgün bir yeri vardır. Bir yanıyla eksiltili bir dili, bir yanıyla lirik oluşuyla Türk şiir ırmağının ana yatağına yaslanır ama asıl yaslandığı şairler kuşkusuz II.Yeni’nin ustalarıdır. Sözcük ekonomisini önemseyen şairlerin iyi şiirleridir. Hem soyut, imgeci anlatımıyla, hem de varoluşsal sorunlarla ontolojik anlam kaygısına olan duyarlığı ve hayata anlam arayışıyla II.Yeni’ye yakındır. Diğer taraftan Necatigil gibi eksiltili dilden yana, Aksal, Anday, Rifat gibi anlamın ve soyut olanın ardındadır. Yaklaşık yaşıtı, özgün ve sıkı şair Hayati Baki’yi (bazı yönleriyle) çağrıştırır. Ancak asla bir benzerlik söz konusu değildir. Aslında Soycan kimselere benzemeyen özgün bir şiir dili kurmuştur. Bu dil hem fazlalıkları atmaya, hem şiir bütününü parçalayarak didiklemeye ve mükemmele ulaşmaya yöneliktir. Başka C kitaplarında da gördüğümüz şiiri A,B,C,D vb. bölümlere ayırması da obsesif –mükemmelci yapısından (ya da özgünlük kaygısından) kaynaklanıyor olabilir. Sözcüklerin dizginlerini çok sıkı tutmaktadır. İmgeler ne kadar bol çağrışımlı olsa da sonuçta sözcükleri sıkı tutan bir şairin elinden; zihninden çıkmaktadır. Tabii A,B,C gibi bölmeŞairin resim ve ressamlar üzerine yazılar yazdığı, kitap çıkardığını biliyoruz. Dolayısıyla nesnelerle ler olabilir. Birçok yoğun ilişkisini ve bunun yansımalarını şiirlerinde şair de ya harfle görebiliyoruz. ya da rakamla bölmektedir. Bu ve dip sorularla kıvranıyor. Bu nedenle tutum şairlerin esDil’i ve bu Dil’le kurgulanmış Hayat’ı tetik anlayışlarıyla sorunlaştırmak gerekiyor. Şiir, şimdilik ilgilidir. Ancak bunun için biricik köklü olanak.” Bu Soycan’ın bu kitaolanağı Soycan çok güzel ve hakkıyla bında bölünmeyen kullanıyor. Hayatı ve insan ilişkilerini tek şiir vardır. Bana göre bu kadar baştan sona sorguluyor. İnsanlık tarihibölünmese de olabilir. Çünkü bu kadar nin kollektif bilinçdışından; masallar, çok bölümleme (ki anlamsal farklılıkdinsel meseller ve göndermelerle bu lardan doğmamaktadır) şiirin akışını güne ışık tutuyor, yol gösteriyor. Bunu engellemektedir. Bu yaklaşımı yine titiz tabii ki bir öğretmen, eğitmen tutumuy(kılı kırk yaran) yapısından kaynaklala değil şiirin estetik yapısı içinde şairce nıyor olabilir. Tabii ki bunu bizler sayyapıyor. gıyla karşılamak durumundayız. Şairin “İnsanın ideolojik, politik, zihinsel estetik tercihidir. ve duyusal dönüşümü için, verili dilin işaretlediği kavramları, değerleri, ilişki DÜŞÜNEN, YAZAN BİR ŞAİR biçimlerini yerinden etmek gerekiyor. Kün kitabı Soycan’ın 7. şiir kitabıdır. Ölüm ve Aşk öteye ve beriye dair büAyrıca şiir ve resim alanında düzeyli tün insani dolayımı soğuran iki büyük estetik yazılar ve kitaplar yazmaktadır. kara delik.” Tabii bu iki kara deliğin Şiirine ilişkin olarak şunlar belirtilötesinde başka delikler de var. Varoluşmektedir ki katılmamak olası değildir: sal olanın ön planda olduğu her türlü “Şiirlerinde insanın yeryüzü serüvenine delik. Ayrılık, hüzün, anlam vb. Tanrı ilişkin olguları işledi. Dil özeni ve disipve birçok peygamberiyle ilgili çeşitli linler arası düşünüşüyle, farklı, özgün duyumsamalar, duygular, göndermeler bir şiir kurdu. Yazılarıyla da bu arayışın de var. Bunların, bu tarih ve çoğrafyakuramsal dayanaklarını açığa çıkarmaya nın parçaları olarak atmosfer oluşturçalıştı. Son dönem Türk şiiri üzerine mada kullanıldıkları söylenebilir. Yoksa düşünen yazan bir şairdir.”( Kün, sf.3) doğrudan dine ilişkin bildirimler yok. Kitabın arka kapağında ki tanıtım Soycan’ın şiiri baştan sona hayatı, yazısında da oldukça yerinde saptamadünyayı, onun olumsuzluklarını irdelelar yapılmış: “Başından beri varlığı, vayen, ortaya döken, eleştiren ve hayata roluşu, zamanı ve mekânı kendi kapalı farklı bir anlam kazandırmaya çalışan fenomenalitesinde sorgulayan bir şiirsel bir şiirdir. Bu nedenle de zordur. Şiir kuruyor Celal Soycan. Mülkiyetin, bu yönden şaire bir olanak sunmaktaseküler aklın ve hırsın, tüketici dilin dır. Ancak herkesin birey ve kendi olsavurduğu insan, merhametin ve vicdamaktan kaçtığı bir ortamda, kimselerin nın esirgendiği bir dünyaya sürtünerek anlam diye bir dertlerinin olmadığı gü2 0 1 3 nümüzde, her şeyin hızla tüketilip atıldığı, ilişkilerin gerçek ilişki olmaktan çıkıp çıkar hesabına döndüğü bu çerçevede böyle bir şiir yazmak gerçekten zordur. Soycan zor olana soyunmuş bir şairdir. Belki ileride başka estetik yapıları; farklı yazın türleri ya da resim gibi farklı sanat dillerini de kullanabilir. Soycan bu zor konuları, durumları işlerken doğal olarak zor bir dil kullanıyor. Oldukça kapalı, örtük bir dilinin olduğunu da belirtmeliyim. Denebilir ki insan çok mu kolay anlaşılıyor ki şiir de kolay anlaşılsın? İnsan çok mu açık ki şiir de açık olsun? Ayrıca insanın içsel derinliklerindekileri çıkarmaya ve sergilenmeye yönelikse şiir tabii daha da karmaşık ve örtük olacaktır. “Dilimin çuvalında örselenmiş kediler// akıl almaz uysallığıyla gök giyotin kıvamında/ denizin köpekleriyse perçem döküyor/ şehir mil çekilmiş dev bir karşıgöz//seğiren bir sevinç ölüsüdür Mersin ...bende her şey bir trenin aniden başlamasıdır; bundandır avından ürkmüş hayvanlığım: (sf.13). Bu dizelerde ve bazı şiirlerde II. Yeni imge düzeni ve söyleyişi belirgindir. Ancak bu tüm kitaba yayılan bir etki değildir. Kürtler ve Kürtçeye ilişkin göndermelerle toplumsal bir yaraya parmak basar: “yapma çiçeklere kapanarak ağlarken/tarihsiz arya, başlayan kesik başlı/bir gövdenin ninnisidirkürtlibretto!” (sf.15). Örtük tutumunu bir biçimde ele veren dizeler de kurar: “anlaşılmak korkusuyla kaçtım cennetinizden”(sf. 17) “körlüğümü bileyen bilgiyi buldum/genişledikçe daralan kitaptan:// kün ha!/ sürtünerek../oldum elbet (sf.18). Bu dizeler bir yandan Sokrates’in “Bildiğim şey hiçbir şey bilmediğimdir” sözünü çağrıştırırken öte yandan kutsal kitabın “ol” emrini akla getirmektedir. Bu tutum da olgunluk dönemi şairinin bilgece tutumuyla ilgili görülebilir. “İntiharı suça çevirirmiş kantaşı:// bir kötülüğe dönüşebilirmiş haklılık;/ zulmedermiş sesindeki yara süsüyle(sf.25). TARİHİ DİDİKLEMEK... İntiharın suça çevrilebileceğinin bilinciyle, haklılığın da pekâlâ kötülüğe dönüşebileceğini, sesteki yara süsüyle zulmedilebileceğini söyler. Bunlar nesnel karşılığı olan söylemlerdir. Nevroz batağındaki nice insanın çevresindekilere yaptığı budur. Yaşantısal olandan yansımış olabilir ancak bu çağda ve bu kadar iğdiş edilmiş insanlar arasında bu zulmün yaygın olarak kullanıldığı da bir gerçektir. Şair, Freud’un dediği gibi birçok psikanalistten önce oraya varmış ve derinlerdeki bu sorunu gün yüzüne çıkarmıştır. Ayrıca yine Freud’un “Hiçbir intihar eden kişi yoktur ki kendisinden önce bir başkasını öldürmek istemesin” sözünü de anımsamak gerekiyor. Bazı şiirlerde Ece Ayhan tavrı ve tarihi didikleyiş belirginleşir: “koral salavatlarla avlanınca Aşil/kopuksuz kalır umum haneler../ tarih ve dil dayakla sevişirken/Resneli’nin Geyiği’yle Nasreddin’in/ Eşeği.. bir kah bir kih Cumhuriyet/ Meyhanesi’nin ödüllü şairlerinden (sf.33) derken bir yandan resmi tarihe öte yandan meyhane masalarından dağıtılan, ahbapçavuş ilişkiK İ T A P S A Y I 1239 S A Y F A 8 n 1 4 K A S I M C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle