Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ş iir Atlası SÜRÜ Georgi BORİSOV/ Şiirler/ Çeviren: Ahmet Emin ATASOY CEVAT ÇAPAN Gittikçe kum gibi doyumsuz oldu ve sonunda kendini de mahvetti, ben akşamdan önce – katlettim onu. Sabaha dek mezarında ot bitti. Ve davarı düştü otun peşine… Ot, tırmandı yukarıya habire ve çekti davarı dağ tepesine taş ile diken otlasın diye. Kanlı izler bırakarak taşlarda yitti davar yükseklerin sisinde, kuş cesedi kokan uçurumlarda, ve rüzgârlı bulutların içinde. Alabalık yüzlü şen bir çay gibi dünyayı çınlattı çıngırakları, çalılarca çalınsa da yünleri ev olarak seçti karanlıkları. Taşmış hamur gibi, sanki bu yana koşmaktaydı koyunları davarın, çığlıkları gece manastırında bir marş gibi çınlıyordu onların. … Gübre ve süt kokuyordu sanki dağ. Otta yiten karlar gibi durmadan, karanlıktan dönüyordu davar da, sağacak Tanrısı olmadığından. ‘Çığlıkları gece manastırında bir marş gibi çınlıyordu onların’ odern Bulgar şiirinin temsilcilerinden olan Georgi Borisov 1950 yılında Sofya’da doğdu. Aynı kentte Fransız Koleji’ni bitirdi (1969). Sonra Moskova “Maksim Gorki” Edebiyat Enstitüsü’nden mezun oldu (1974). Literaturen front (Edebiyat Cephesi) gazetesinde edaktörlük yaptı (19761981). Profizdat (Meslek Yayınları) yayınevinin “Belgeseller ve Edebi Yapıtlar” şubesi yönetmeni olarak çalıştı (19861989). Yeni Fakel (Meşale) dergisinin başlangıç yılında (1981) başyazar yardımcılığında ve sonra (1990) başyazarlığında bulundu. Fakel (19911995) ile Fakel Ekspres (1995) dergilerinin kurucusu ve müdürüdür. Geçen yüzyılın 70’li yıllarında edebiyat sahnesinde boy gösteren Georgi Borisov, şiirini genelde duygu ile düşünce öğelerinin estetik yönden sağlam bir bileşimi üzerine inşa etmeye özen gösterdi.Yazdıkları daha çok seçici bir okur kitlesine yöneliktir. Şiirleri birçok yabancı dile çevrildiği gibi ABD, İngiltere, Almanya, Rusya vb. ülkelerde yayımlanan en seçkin Bulgar şiir antolojilerinde yer aldı. Çok önemli uluslararası edebiyat karşılaşmalarına ve çeşitli kültür etkinliklerine katıldı. Rus, Fransız ve Amerikan şiirinden başarılı çeviriler yapmaktadır. En iyi şiir kitabına verilen “Vladimir Başev” Ödülü (1977), Trud (Emek) gazetesinin şiir dalındaki Edebiyat Ödülü (1999) ve en iyi şiir kitabına verilen “İvan Nikolov” Ödülü (2001) sahibidir. Georgi Borisov’un şiir kitapları şunlardır: Öğle Üzeri Başlangıçta Bir Yerde (1977), Bırakın Adamı (1981), Kapılar (1986), Yabancının Biri (1992), Canlı Tanrı (1997), Kartaca (2000), Tam Üçte (2008). M TÜRK HAMAMI Gecenin karanlığında o par par parlayan beyaz inciydi, karlı tepenin altında buğulanan terli kısrak gibiydi. Gayyanın en derininden geliyordu kaynak şifalı suyu onun kapısından giren mutlu oluyordu yaşamı boyu. Her boğulan ter selinde ve hükmünde yaşam denen çamurun burda sanki kutsal yerde şavkıyordu tütsüsünde buğunun Çıkar mı akıllarından koşuşları bu gayyaya korkarak ve cehennem katranından uçuşları ak güvercin olarak… KÜREKÇİ Ben Tanrıları da gördüm, onların hafif kayıklarını da, denizle geldiler uykulu güney tepelerinin eteklerine, hep birlikte geçtiler gevrek keçi patikasını art arda ve indirmek üzere sarıldılar kuş kanatlı küreklerine. Müthiş uykusuzdular ve mavi köpük tuzlamıştı tenlerini, kocaman siyah kazanlar üç kez dibine dek kurutuldular, şarabın etkisiyle öğleyin uyku sessizce kapattı gözlerini ve kıvırcık sakallarında konser vermeye başladı şen arılar. İşte o zaman ilk kez onların kürekçisi olmak istedim ben karanlık sularda taşımak istedim onları eğilerek ha bire zevk almak istedim yolculuğumda balıkların sesinden ve sessizce gitmek yıldız sürülerinin götürdükleri yere. Topladım keçileri ve hemen dokuz bayır ardına sürdüm Tanrıları uyandırdım ve yüksek ateşle aydınlattım gökleri ve haykırdım ateş başından ve bakır düdük öttürdüm, koşup şarkı söyledim şafağa dek ve oynadım tanrı gibi. Ne ki, ben uyuduğumda ve sağlam rüzgâr estiğinde ve söndürüldüğünde küllerdeki közler sonuna kadar, onlar sarp keçi patikasından sessizce indiler yine ve kuş kanatlı yelkenlerini hep birlikte açtılar. n KAPILAR Bilmiyorum bu insanlar, bu yol kavşaklarında, nerelere gidiyorlar sislere dalıp dalıp, koca evin o demirden kapıları ardında ölüsünü yapayalnız bırakıp. Yatıyor ölü upuzun ve görünmez bir halde ve karanlıkta etrafı korkuyla seyrederek: “Tanrım, diyor, tüm insanlar ölüyseler bu evde, kapılar onların nesine gerek?” YÜZ YÜZE Geri dönüp tek bir kişi vermedi onun adını. Demek herkes yaşayacak kendi yalnızlığını. En yakınlarımızı gönderdik tek tek kar kış demeden, İşaret veren yok bugüne dek karşı sahilden. Çok korkunç bir şeyler oluyor gizli orda ve burda madem anneler de bırakıp bizi gitti art arda. Bu çağrı önemli bir sır içinse – yalnız yüz yüze; gün gelince biz bari hiç değilse – söylesek size. n S A Y F A 18 14 K A S I M 2013 C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1239