24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Şiirler/ ASOY Ş S iir Atlası CEVAT ÇAPAN Konstantin BALMONT/ Şiirler/ Çeviren: Ahmet Emin ATASOY dır’ ‘Ben serüven canlısıyım, o kadar! Devinim ve şiir âşığıyım ben’’ embolist şair, çevirmen ve deneme yazarı Konstantin Dmitrieviç Balmont, 3 Haziran 1867’de Vladimir ili, Şuya ilçesine bağlı Gumnişti köyünde, soylu bir ailede dünyaya geldi. 1903 yılında, şairin yaratıcılığında bir doruk olarak kabul edilen. Sadece Aşk. Yedi Renkli Çiçeklik adlı şiir derlemesi yayımlandı. Balmont 1905 yılındaki devrimci olaylara sadece büyük bir anlayış ve paylaşım duygusuyla yaklaşmakla kalmadı “bilinçli ve cesur işçiler” lehinde övgü dolu, politik içerikli şiirler kaleme aldı. Gorki’yle tanıştıktan sonra Novaya jizn (Yeni Yaşam) gazetesiyle Paris’te yayımlanan Kızıl Bayrak dergisine sık sık devrimci ruhta şiirler ve yazılar yazdı. Belki bundan dolayı, belki de devlet güçlerinden sakındığı için Rusya’ya, yasadışı yollardan yararlanarak gizlice giriyordu. Yapmış olduğu ilginç dünya gezilerini şair, Mısır’la ilgili yazdığı Oziris’in Ülkesinde (1914) ve Endonezya’yla Okyanusya’yı tanıtan Beyaz Mimar kitaplarında anlattı. 1920 yılında tüm dostları ve yakınlarıyla birlikte Rusya’yı terk ederek Paris’e yerleşti. Oradaki yoğun edebiyat çalışmaları özellikle de çeviri işine yönelik oldu. Ne ki psikolojik rahatsızlık durumu yeniden kendini gösterdi. 19371942 yılları arasında neredeyse hiçbir şey yapamadı. Konstantin Balmont 23 Aralık 1942’de Paris’te öldü. *** Ey mutluluk, arzum sensin, Yaşamımın eşsiz süsü! Sen – geceme bir güneşsin, Sen – ateşli kalbime su! Hedef seçtiğimde seni Kaderimle pençeleştim. Fırtınada başak gibi Savrulsam da hep dikleştim. Ve bu tatlı mahmurlukta Ben ömrümü siliyorum! Ona bedel olarak da Ben tek seni diliyorum! BEATRİCE Hep aklımda o sana âşık olmam aniden. Sıradan lakırdılar hâkimdi dört bir yana. Yalnız sen susuyordun, oysa kor gözlerinden Çıkan kösnül sözlerle konuşuyordun bana. Kocaman bir yıl geçti o günden bugüne dek. Yine sıcaklığıyla sardı doğayı bahar. Kuşlar yine neşeli, ağaçlar çiçek çiçek, Ve ben âşığım sana yine o günkü kadar. Ve sen yine kenarda suskunsun, kederlisin. Salt gözlerin parlıyor yüreğinin sesiyle. Aynı şey ay için de geçerlidir, bilirsin, Bazen dağ arkasında kendi saklansa bile, Onun o parlak yüzü kaya aralığından Aydınlık saçar yine karanlığa durmadan. *** Sal izi – severek izlediğim şey, Kötülük – yaklaşmak istediğim şey, Bildiğim – kemlikten uzak biriyim. Bir ateş – küllenir, soğur günlerim. Düşümde de olsa – yaktığım kentler, Yıllar boyu bende – hep tütecekler. Ey Roma’yı yakan – kral ozanımız, Bizler de o yakıp – yananlardanız. ÖĞRETECEK BİLGELİĞİM YOK BENİM Başkasına öğretecek bilgeliğim yok benim, Hep geçici duygularla doludur dizelerim. Dünyanın halleri olan tüm bu geçicilikler Gökkuşağının renkleri gibi değişkendirler. Siz, ey eğilen, bilgiçler, neden peşimdesiniz? Ateş yüklü bulutum ben, siz bunu bilmezsiniz. Ateş yüklü bulutum ben. Yanmaya hazır fitil. Çağrım hayalcileredir… Kesinkes size değil! OLUŞUN ÖĞÜDÜ Başıboş rüzgâra meraktan sordum: Hep genç kalmam için ne yapmam gerek? Karşılığında şu yanıtı duydum: “Hava gibi has ol, sis gibi titrek.” Gizemli denize meraktan sordum: Oluşun ibretlik öğüdü nedir? Karşılığında şu yanıtı duydum: “Benim gibi hep gürlemen gerekir.” Gökteki güneşe meraktan sordum: Dönebilir miyim yanan kütleye? O sustu, ama ben bekledim durdum Ve yanıt kalbimden geldi “Yan!” diye. *** Ben ki insanlıktan nefret ederim Bu yüzden kaçarım ondan delice. Sığınabildiğim tek ülkem benim Çöle dönmüş şu ruhumdur sadece Aşırı sıkıyor beni insanlar, Bıktım onlardaki tekdüzelikten. Ben serüven canlısıyım, o kadar! Devinim ve şiir âşığıyım ben. Ah, nasıl severim tesadüfleri, Örneğin bir kızı öpmek aniden Coşkuyla geçirmek kalan günleri Ve ahenk akıtmak dizelerimden. TANRI VE ŞEYTAN Bir sevdiğim sensin Şeytan, öteki sensin Tanrı’m, Birinciniz – iniltimdir, diğeri – hıçkırığım; Biriniz – çığlığımsınız, ikincisi – düş dünyam. Ve ikinizde gizlenir Cezbe adlı ihtişam: Ben tıpkı bir evsiz barksız bulut gibi göklerde Dolaşırım kâh güneyde, kâh da soğuk kuzeyde, Kimi zaman gündoğumu yönüne de yüzerim Ve kızarır yakutlarım, kararır akiklerim, Ah, okşamak ne güzel şey kırları boydan boya, Yağmur sonu dalarlarken yemyeşil bir uykuya. Ama korkunç şiddetiyle şimşeklerin, yellerin… Benim sebep yanmasına çökmesine evlerin. Evler kasavetle dolu, rüyalar gayet kısa, Dışardaki engin gökler özgürlük yeri oysa Ve acılar sonrası ben, inleyip yol alırım Ey esrarengiz Şeytan’ım ve ey biricik Tanrı’m! KÖPRÜ Tıpkı nehirlerde olduğu gibi Arasında zamanla sonsuzluğun Altın bir köprü var, evrenle bizi Bağlayan bir köprü, havai, uzun… Renklerin ışığı ve çeşitliliği Görünebilmesi için birine O kişinin sadakati gerekli Büyük bir aşkla kendi Rabbi’ne O kişi, kötülük ve güçlükleri Birer birer hep alt etmiş olmalı Ve tertemiz ebekuşağı gibi Görünüp çabucak yitmiş olmalı. ? 24 MAYIS 2012 ? SAYFA 29 1151 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1162
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle