Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Y José Saramago, yepyeni düş dünyaları yarattığı romanlarında, hayal gücü ve ironiyle donatılmış alegorik öyküleriyle, ele avuca sığmaz, kaçkın gerçekliği anlamamıza az katkıda bulunmamıştı. eçen haftaki yazımda, 18 Haziran 2010 günü yitirdiğimiz Portekizli yazar José Saramago’dan söz etmeye çalışmıştım. Ricardo Reis’in Öldüğü Yıl’ın, İsa’ya Göre İncil’in, Körlük ve Görmek’in yazarının yaşamöyküsünden küçük notlar aktarmış; soyu tükenmekte olan yazarlardan birini daha yitirdiğimizi yazmıştım. Komünist ve tanrıtanımaz görüşlerinden ödün vermeye yanaşmayan, ama aynı zamanda edebiyatın kendine özgü işleyişi, yapısı ve dünyasından da ödün vermeyen bir yazardı Saramago. Yepyeni düş dünyaları yarattığı romanlarında, hayalgücü ve ironiyle donatılmış alegorik öyküleriyle, ele avuca sığmaz, kaçkın gerçekliği anlamamıza az katkıda bulunmamıştı. Düşsellik, alegori ve ironi, Saramago’nun edebiyatının temel öğeleriydi. 1947’de ilk romanı Günah Ülkesi’ni yayımladıktan sonra, Salazar’ın kırk yıllık diktatörlüğü yıkılıncaya kadar, birkaç gezi ve şiir kitabı dışında hiçbir şey yayımlamış, gazetecilik yapmıştı Saramago. Bu dönemle ilgili olarak, “Sanırım, yazmaya değer bir şeyim olmadığı sonucuna varmıştım,” diyordu. eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER celaluster@cumhuriyet.com.tr José Saramago edebiyata, topluma ve içinde yaşadığımız dünyaya bakıyor Kaçkın gerçekliğin peşinde G ya da siyasal bağlanmanın dışında düşünemiyorum. Evet, ben bir yazarım, ama bu dünyada yaşıyorum ve ayrı bir düzlemde yazmıyorum. Kötü biri değilim, ama dilim sivri! Körleştiğimizi sanmıyorum, bence biz körüz. Körüz, ama görebiliyoruz. Görebilen, ama görmeyen körleriz. İçimizde bir yerde adı olmayan bir şey vardır, o şey bizizdir. Zor olan, başkalarıyla yaşamak değil, başkalarını anlamak. Sonunda, yaşamanın biricik koşulunun ölmek olduğunu keşfederiz. Sözcükler insanoğluna düşüncelerini gizlesin diye verilmedi. Bu nasıl bir dünyadır ki, Merih’e makineler gönderebiliyoruz da, bir insanın öldürülmesini önlemek için kılımızı kıpırdatmıyoruz. Sözcükleri birbirimizi anlamak, hatta bazen birbirimizi bulmak için kullanırız. Bazıları yaşamları boyunca okurlar, ama hiçbir zaman sayfadaki sözcükleri okumaktan öteye gitmezler; sözcüklerin hızlı akan bir ırmağın üstündeki atlama taşları olduğunu, karşı kıyıya erişebilmemiz için oraya yerleştirildiklerini ve önemli olanın karşı kıyı olduğunu anlamazlar. Hep şu iki soruyu sorarım: Kaç ülkenin ABD’de askeri üssü var? Ve kaç ülkede ABD’nin askeri üssü yok? Nobel Ödülü’nü almadan önce ne idiysem şimdi de oyum. Hâlâ sürekli çalışıyorum, alışkanlıklarımı değiştirmedim, dostlarım değişmedi. Aslında ben bir romancı değilim; daha çok, deneme yazmayı bilmediği için roman yazmaya başlamış başarısız bir denemeci olduğum söylenebilir. Seçimlere ya da bir referanduma demokratik bir biçimde katılıp da, sonradan halkın iradesini demokratik bir biçimde kabullenemeyen insanları anlamak zor. Dünya 11 Eylül’den önce değişmişti. Dünya son 2030 yıldır bir değişim sürecinden geçiyor. Bir uygarlık sona eriyor, yeni bir uygarlık başlıyor. Dünya demokratik olmayan kuruluşlar tarafından yönetiliyor: Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Ticaret Örgütü (WTO). Özgürlüklerin giderek daraldığı, eleştirinin yer bulamadığı, çokuluslu şirketlerin, piyasanın totalitarizminin artık bir idelojiye bile gerek duymadığı, dinsel hoşgörüsüzlüğün gemi azıya aldığı karanlık bir çağda yaşıyoruz. Orwell’in “1984”ü çoktan gerçek oldu. İyimser olabilen insanlar ya aptaldır, ya duygusuzdur, ya da milyoner. Ben, yazarken, taşları kaldırıyorum ve altlarında ne olduğunu gösteriyorum. Zaman zaman taşların altından canavarlar çıkıyorsa, benim suçum değil. ? BİREYİN OTORİTEYLE ÇATIŞMASI 1982’de yayımlanan tarihsel fantezisi Baltasar ile Blimunda, Engizisyon döneminde bireyler ile örgütlü din arasındaki çatışmaları ele alırken temelde, otoriteye bir başına karşı koyma izleğini işliyordu. Saramago, benzer bir çatışmayı, 1991’de yayımlanan İsa’ya Göre İncil adlı romanı dolayısıyla, kendisi yaşayacaktı. İsa’ya Göre İncil, Roma boyunduruğu altındaki Filistin’de, yoksulluk içindeki bir halkın umut bağladığı Nasıralı İsa’nın tansıklarını, aşklarını, sevinç ve düşkırıklıklarını, Tanrı ve Şeytan’la “savaşım”ını anlatıyordu. Matta, Markos, Luka ve Yuhanna gibi İncil yazarlarından yüzlerce yıl sonra, Saramago, öyküyü İsa’nın gözünden yeniden dile getiriyordu. Tanrı’nın bu dünyadaki işlerinden söz ederken de, “Ey insanoğlu,” diyordu, “O’nu affet, çünkü ne yaptığını bilmiyor…” Bu denli köktenci bir yaklaşım, ister istemez, Katolik Kilisesi’nin ve Portekiz’deki dinsel çevrelerin tepkisini çekeSAYFA 6 cek, bunun sonucunda dönemin yetkilileri romanın Avrupa Edebiyat Ödülü’ne adaylığını engelleyecekler, Saramago da Portekiz yönetimini sansürcülükle suçlayarak ülkeyi terk edecekti. AB’YE KARŞI TUTUM Saramago, toplumda ağır basan eğilimlere de karşı çıkmaktan çekinmeyen bir yazardı. Portekiz’in Avrupa Birliği’ne üyeliği, 11 milyon nüfuslu ülkede büyük bir çoğunlukla kabul edilmişti. Ne ki, Saramago aynı kanıda değildi. “Ben her şeyden önce Portekizliyim, sonra İberliyim, daha sonra da kendimi öyle hissettiğim ölçüde Avrupalıyım,” demişti bir keresinde. Nitekim, 1986 yılında yayımlanan Taş Sal adlı kitabında, Portekiz ve İspanya’nın yer aldığı İber Yarımadası, Avrupa anakarasından koparak Kuzey Atlantik’e doğru açılırken belki de Avrupa Birliği’nin standartlaştırma çabalarına karşı metaforik bir kimlik arayışı başlıyordu. AKLIN KÖRLEŞMESİ En önemli yapıtlarından biri olan Körlük, araba kullanmakta olan bir ada mın, yeşil ışıkta beklerken ansızın körleşmesiyle başlar. Adamın körlüğü, başvurduğu hekime de bulaşır. Körlük giderek bir salgın hastalık gibi tüm kente yayılır. Gerçi öldürücü değildir, ama her geçen gün etik değerleri yok etmektedir. Toplum, görmeyen gözlerle, cinayetlere ve tecavüzlere yalnızca tanıklık etmektedir. Bu metaforik anlatıda, aklın, ussallığın körleşmesidir söz konusu olan. “Biz ussal varlıklarız, ama ussal davranmıyoruz,” diyordu Saramago. “Ussal davranıyor olsaydık, dünyada açlık olmazdı.” Şimdi, dilerseniz, sözü tümüyle ona bırakalım: SARAMAGO’NUN KALEMİNDEN Romanlarımın konusu, olanaksızın olabilirliği, düşler ve yanılsamalardır. Ressam resim yapar, müzisyen müzik yapar, romancı roman yazar. Ama bence hepimiz, sanatçı olduğumuz için değil de yurttaş olduğumuz için bir şeyleri etkileriz. Yurttaşlar olarak hepimiz müdahale etmek ve müdahil olmakla yükümlüyüz, birtakım şeyleri değiştiren yurttaştır. Kendimi, her türlü toplumsal CUMHURİYET KİTAP SAYI 1065