24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Doğan Özlem’den ‘EtikAhlak Felsefesi’ Doğan Özlem Tarihselcihermeneutik bir bakış kitabın sonunda yer alan “Ekler” kısmında ise çeşitli felsefe toplantılarında sunulmuş olan “Felsefe Tarihinde Değer Kavramı”, “Ahlak, Hukuku Önceler”, “EtikAhlak Ayrımı” adlı bildiriler bulunuyor. Söz konusu bildiriler, Özlem’in kitap boyunca ele aldığı etiğe ilişkin temel kavram ve problemleri, günümüzde karşılaştığımız kimi sorunlarla da ilişkilendirerek incelemesi bakımından, güncelliğin tarihselcihermeneutik bir okuması ve yorumu olarak da dikkati çekiyor. İnsanların birbirleriyle ilişkilerinde ve gerçekleştirdikleri eylemlerde belirleyici ve yönlendirici olan değerler, kural ve yasalar bulunur. Birlikte yaşayan insanlar, Özlem’in deyimiyle, “eylemini, bir de başkalarını gözeten bir ilgi ve kaygıya bağlı olarak, ‘iyi’, ‘kötü’, ‘doğru’, ‘yanlış’ gibi sözcükler aracılığıyla, bir şeyi değerli bulma veya değerli bulmama yoluyla, yani değerlendirme yaparak da yönlendirir” (s. 21). Özlem’e göre, birlikte yaşama ortamı, ahlaka ilişkin tanım ve anlamın da belirleyicisidir: “İşte, tek kişinin veya bir insan topluluğunun belli bir tarihsel dönemde belli türden eğilim, düşünce, inanç, töre, alışkanlık, görenek vb. ve bunlarda içerilmiş değer, buyruk, norm ve yasaklara göre düzenlenmiş ve bu haliyle gelenekselleşmiş, yerleşmiş yaşama biçimine ahlak (moral) denir. Söz konusu yaşama biçimi içindeki insan da homo moralis şeklinde nitelenir” (s. 22). Ahlak felsefesi, insan eylemlerini, bu eylemlerin yöneldiği ereklerin ne olduğunu ve eylemlerin dayandığı değerleri araştırır. Ahlakla ilgili olarak farklı kavramlar kullanılsa da, bütün bunların insanın eylemlerine ve eylemlerin niteliğine ilişkin olduğunu ve bu konuda belli değer yargıları taşıdıklarını saptayabiliriz. Çünkü insanın eylemlerini “iyi” ya da “kötü”, “erdemli” ya da “ahlakdışı” biçiminde değerlendirdiğimizde, ahlakla ilgili ölçütlerden ve değer yargısı taşıyan kavramlardan söz etmiş oluruz. Her insan topluluğunda çeşitli duygusal eğilim, düşünce, inanç, alışkanlık, töre, gelenek vb. bağlı eylemler alanı olarak karşımıza çıkan “ahlak fenomeni” hakkında pek çok soru sorulabilir. Ahlakın ne olduğuna ilişkin sorulardan birkaçını şöyle sıralamak mümkün: “Biz bir eylemi değerlendirirken neden dolayı ‘iyi’ ve ‘kötü’ gibi terimlere başvuruyoruz ki? ‘İyi’ ve ‘kötü’ nedir ki? Bizim ‘iyi’ ‘kötü’ hakkında ailemizin, çevremizin, toplumumuzun bize benimsettikleri dışında sağlam bir bilgimiz var mıdır? Varsa böyle bir bilgi nasıl elde edilir veya neye dayanır? Bir kişinin eylemini değerlendirirken ‘iyi’ ve ‘kötü’ terimlerini kullanarak bir yargıda bulunuyoruz; fakat acaba bu yargılarımız somut, nesnel bir olgu bilgisine mi dayanır; yoksa onlar sadece bizim öznel eğilimlerimizi, duygularımızı, arzularımızı mı yansıtır? ‘İyi’ ve ‘kötü’nün değerlerle ilgili olduğu söyleniyor; fakat acaba değer nedir? Tüm insanlar için geçerli, aynı anlama gelmek üzere, evrensel olan değerler var mıdır? Yoksa değerler kişiden kişiye, gruptan gruba, toplumdan topluma, kültürden kültüre değişen, aynı anlama gelmek üzere, hep göreli kalan öznel ölçütlerden mi ibarettir?” Özlem’in dile getirdiği bu sorular üzerinde düşünmek, ahlak üzerine düşünmek anlamına gelir. Bu sorular aynı zamanda ahlak felsefesi ya da etik denen felsefe disiplininin de başlıca sorularını meydana getirir. Bu noktada “etik” ve “ahlak” arasındaki ayrıma değinmek yerinde olur. Söz konusu ayrım, ahlakla ilgili kavram, soru ve sorunların ele alınması ve bu konuda yol alınabilmesi bakımından da gereklidir. Etik ve ahlak arasında ayrımlar yapılmasına rağmen, günlük dilde ve felsefede, bu iki sözcüğün birbiri yerine kullanıldığına dikkati çeken Özlem’e göre, “ahlak fiilen ve tarihsel olarak bireysel, grupsal, toplumsal düzeyde yaşanan bir şey, bir fenomen olmasına karşılık; etik, bu fenomeni ele alan, ahlak görüşlerini, öğretilerini irdeleyip sınıflandıran, aralarındaki benzerlik ve farklılıkları ortaya koyan, bunları karşılaştırıp eleştiren felsefe disiplininin adıdır (…) Etiğin görevi, herhangi bir ahlak geliştirmek, ahlaklar çokluğuna bir yenisini eklemek ve insanlara bu ahlaka uyulmasını öğütlemek değildir. Tam tersine, etik, ‘ahlak’ denen fenomeni inceleme alanıdır. Başka bir deyişle, etik, pratik bir etkinlik alanı olan ahlakı teorik bir inceleme konusu kılan felsefe disiplinidir” (s. 2829). OLAN İLE OLMASI GEREKEN Etik ve ahlak arasında belli ayrımlar yapılsa ve sınırlar çizilmeye çalışılsa da, her etiğin bir ahlakı, her ahlakın bir etiği içerdiğini söylemek mümkün. Bu ise evrensel bir ahlakın olanağını ortadan kaldıran ve böyle bir ahlaka şüpheyle bakılmasına yol açan bir durum. Konusundan ve konumundan dolayı etik ve ahlak arasında etkileşimler ve geçişimler ortaya çıkar. Özlem’in sözleriyle, “etikçilerin ahlak fenomenine ve çeşitli ahlak görüşlerine bakış ve değerlendiriş tarzlarına, kendileri farkında olsun veya olmasın, şu veya bu ölçülerde belli bir ahlakın, tikel bir ahlak görüşünün bakış ve değerlendiriş tarzı sızmış, sinmiş olabilir” (s. 29). Etik ve tarih bilinci arasındaki ilişkinin önemini vurgulayan Özlem, tarihselci felsefe açısından, birer “olması gereken”i ifade eden siyasal, ideolojik, estetik, dinsel vb. tüm değerlerin özne kaynaklı ve öznel nitelikli olduklarından hareket ederek, söz konusu değerlerin insan eylemlerinin en önemli belirleyicileri olduğunu belirtir. İnsanın doğa içinde kendine kurduğu, meydana getirdiği dünyaya, Dilthey’dan aldığı bir kavramla “tarihsel dünya” adını veren Özlem’e göre, “İnsan başta ahlaksal olmak üzere, siyasal, dinsel vb. yaşam tarzlarını herhangi bir evrensel ahlak ilkesi, bir siyasal ve ideolojik temel inanç ya da dinsel akide açısından temellendirme ve açıklama girişimleri bundan önce hep vardı ve herhalde bundan sonra da hep olacaktır. İnsanın içinde bulunduğu doğayı, toplumu, kültürü kavrama ve açıklama isteği, hele bunlar için evrensel yasa ve ilkeler bulma veya koyma çabası hiç bitmeyecek bir çabaymış gibi görünüyor. Çeşitli felsefeler, ahlaklar, dinler vb. bu yoldaki çabalarını sürdürür” (s. 137). Bu bağlamda felsefe tarihinde görecelik ve evrenselcilik başta olmak üzere, etik içi farklı ya da karşıt yönelimleri ve doğrultuları hatırlamak yerinde olur. Özlem’in hermeneutik yaklaşımına dayalı olarak, mutlakçılığa karşı relativist, ezeli ebedi ve tekçi hakikat anlayışına karşı tarihselci, evrenselciliğe karşı tekilci ve kesinlikçiliğe karşı septik tavırların yön verdiği bir felsefe anlayışının etik kavramları ve problemleri işleyişinde de belirleyici olduğu görülür. Özlem’in tarihselciliğinin, insancılığının ve yorumsamacılığının, onun etik ve ahlak felsefesinde doğalcılığı ve belirlenimciliği (onların türlü biçimlerini) eleştirmesine yol açtığını söyleyebiliriz. Bu bağlamda Özlem’in özellikle “olanolması gereken” ayrımı konusunda, doğal ve kültürel dünyanın farklılığıyla ilgili olarak “özgür istenç” kavramına dayanarak yaptığı “doğanın oluşmuşluğu” ile “kültürün ve tarihin oluşturulmuşluğu” (s. 138) konusundaki düşünceleri ahlaka yönelik tarihselci yaklaşımını ortaya koyar. Özlem’e göre “homo moralis”, aynı zamanda tarihsel bir varlık olarak, kendisinin kurmuş olduğu bir kültür bağlamında yaşar ve eylemde bulunur. Bu nedenle tarihsellik ve kültür bağlamını göz ardı ederek ahlak ve etik üzerine konuşma imkânı yoktur. Özlem’e göre, “tarihte oluşmuşluk değil oluşturulmuşluk saptayan insan, aynı oluşturulmuşluğun bir başka ifadesi olarak, tarihin büyük ölçüde insani seçim ve kararlara, ahlaksal normlara, siyasal, hukuksal, ideolojik tercih, seçim ve kararlara göre şekillenen bir dünya olduğunu da bilen insandır” (s. 139). Özlem’in EtikAhlak Felsefesi eserinin, günümüzde yaşadığımız ahlak, hukuk ve değerlerle ilgili önemli sorunların anlaşılması, bu konudaki mevcut arayışların tarih bilincine bağlı yeni ufuklar kazanması bakımından da Türkiye’de ve Türkçede üretilen felsefeye değerli bir katkı olduğunu söyleyebiliriz. ? EtikAhlak Felsefesi/ Doğan Özlem/ Say Yayınları/ 256 s. Etik ve tarih bilinci arasındaki ilişkinin önemini vurgulayan Doğan Özlem, tarihselci felsefe açısından, birer “olması gereken”i ifade eden siyasal, ideolojik, estetik, dinsel vb. tüm değerlerin özne kaynaklı ve öznel nitelikli olduklarından hareket ederek, söz konusu değerlerin insan eylemlerinin en önemli belirleyicileri olduğunu belirtir. Felsefe dünyamızda üretkenliğiyle dikkati çeken Doğan Özlem’in EtikAhlak Felsefesi kitabının ikinci baskısı geçen günlerde yayımlandı. Yıllar önce bir ders teksiri olarak ortaya çıkmaya başlayan yapıt, bugüne gelinceye kadar akademik ve tarihsel bir sürecin sonunda şimdilik son şekline ulaşmış görünüyor. Ë Mustafa GÜNAY tik, başlangıcından bugüne kadar felsefenin en çok işlenen ve tartışılan bir alanı olma özelliğini taşır. Etiğin bir felsefe disiplini olarak durumuna ilişkin Özlem’in saptaması şöyle: “Etik, felsefe disiplinleri içerisinde yeri en az belirli olan disiplin olmasına rağmen, konu ve sorunlarının çeşitliliği, teori bolluğu ve çözüm denemelerinin çokluğu bakımından öbür tüm felsefe disiplinlerinin önünde yer alır” (s. 13). E ‘HOMO MORALİS’ OLARAK İNSAN Özlem’in EtikAhlak Felsefesi kitabı, “Etiğin Konumu ve Temel Problemleri”, “Başat Sayılan Problemlere Göre Etik Tipleri”, “Eleştirel Etik” ve “Etik Üzerine Birkaç Değerlendirme” başlıklı dört ana bölümden oluşuyor ve ayrıca SAYFA 22 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1065
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle