Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
o, teist ahlaka da karşıdır, çünkü teist ahlak insanı yine bencilliğe sevk eder. İyi olan özünde dışarıdan hiçbir dayatma olmaksızın insanın isteyerek yaptığıdır. Peki, ahlak neye göre şekilleniyor böylesi kötü bir dünyada? Böylesi kötümser bir dünya tasarımında insan neye göre yaşayacak? Bireyin bu yaşamda varoluşu ne anlam taşır? Bu sorulara verdiği yanıtla Schopenhauer’in ahlak adına söyledikleri çok kolay kabul edilir şeyler değil, ayrıca çok kapsayıcı ve sistemli olduğu da söylenemez. Ama özellikle ahlakın temeline oturması gerektiğini düşündüğü “duygudaşlık” kavramıyla önemli bir değeri hatırlatır insanlığa. Kişi kendi dışındaki bireyleri değerlendirirken suçlayıcı ve öteleyici olmak yerine onun yerine kendini koyarak o durumda ne hissedebileceğini anlamaya çalışmalı, çünkü hepimiz aynıyız ve hiçbirimiz temiz değiliz: “İnsan davranışının sadece üç temel kaynağı vardır ve mümkün her saik veya güdü bunların birinden ya da diğerinden kaynaklanır: Bunlardan birincisi bencillik ki kendisinin iyiliğini arzular ve sınırsızdır, ikincisi bedhahlık ki başkalarının kötülüğünü arzular ve en zalim gaddarlığa ulaşabilir, son olarak merhamet, başkalarının iyiliğini arzular ve soyluluk ve yüce gönüllülüğe ulaşabilir” (s. 305). KANT’I AŞMAK ¥ mını da yadsıyor gibi. Bu nedenle vuru ortaya koyarak hem hâkim ahlaki paradigmaya hem de hocam dediği Kant’ın ödev ahlakına karşı çıkmaktadır. O, insanın bu trajediyi en hafif biçimde atlatmasının yolunu gereksiz bir erek arayışına girmek yerine benliğinden bir sıyrılma yoluna girme olarak gösterir. Ona göre Hint mistiklerinin ya da sufilerin dünyevi olandan elini eteğini çekerek yaşamayı seçmelerindeki amaç benliklerinden sıyrılarak sadece varlığın bir parçası oldukları bilincine varmak ve onda erimek yani Nirvana’ya ulaşmaktır. Böylelikle sahip olamadıkları için acı çekmekten biraz olsun kurtulmayı başarırlar. İstemeyi öğrenmenin tek yolu “ben”in mümkün ölçüde öldürülmesi ve hiçleştirilmesidir. İfade edilen ahlaki yaklaşım bizi İsa’nın çileci öğretisine götürdüğü gibi mistik din yorumlarında da karşılığını bulur. Bu anlamda dâhiler ve ermiş bilgeler nefislerine acı çektirerek ruhlarını terbiye eder. Schopenhauer, insanın kendiliğinden iyi biçimde kurulmuş bir ahlaka sahip olmadığını ve bunun nedeninin bitip tükenmek bilmeyen bencillik olduğunu öne sürer. Herkes kendi için ister durur, istediklerini elde etmek için de başkalarına zarar vermeye kadar varan davranışlar sergiler. Ama bu, bireyin tek başına ya da özüne ilişkin bir özellik değildir. Schopenhauer’e göre bu türe özgü bir durum. Bütün hayvanlar doğada bir mücadele içinde. İnsan, doğayla olan mücadele söz konusu olduğunda dayanışma içinde görünür. Ancak başka hiçbir hayvan bilerek ve isteyerek, sadece keyif için bir canlıya hele kendi türünden birine zarar vermez. Kötülük insan soyunun ayrılmaz bir parçasıdır adeta. Tarihi de bu şekilde ele alır Schopenhauer; bütün insanlık tarihi insanın bencilliği ve hırsı uğruna dökülen kanın tarihidir: “Dolayısıyla her türlü çıkara gözetmez iyilik izah edilemez bir eylemdir; o bir muammadır ve onu izah etmek için insanlar her türden varsayıma başvurmak zorunda kalmışlardır” (s. 349 ). Schopenhauer, açık bir biçimde insan aslında özünde kötüdür demese de, bu denli bencil bir varlığın iyilik yaparken neye dayandığını tam açıklanamayacağını söyler. Mevcut ahlak sistemleri insanın bir ahlak varlığı olduğunda diretirken kuşkusuz insanın özü itibarıyla iyiliğe yatkınlığını içerir. Schopenhauer, böyle bir insan tasav Schopenhauer, açık bir biçimde insan aslında özünde kötüdür demese de, bu denli bencil bir varlığın iyilik yaparken neye dayandığını tam açıklanamayacağını söyler. Schopenhauer, bu dünyaya bağlanan insanın mutsuz olmaya mahkum olduğu gerçeğini kabullenmekle işe başlamak gerektiğini savunur. Kutlu gelecek hayalleri kurmanın gereksiz olduğunu, insanlığın ilerlemediğini, hiçbir şeyin daha iyi olmayacağını söylerken fazlasıyla umutsuz ve kötümserdir ama çok da haksız görünmez gören gözlere. Schopenhauer, birçok kişiye umut kırıcı ve kötümser hatta anlaşılmaz gelebilir. Ancak sürekli olarak alışkanlıklarımızı okşayan ve böbürlenmemize katkı sağlayan bir düşünme biçimi değil midir insanlığın varmış olduğu bu dehşet verici halin sebebi? Böyle bir hal göremeyenlere söylenecek söz yok elbette. Ancak huzursuz vicdanlara seslenen böyle bir düşünür, sadece dünyayla ve yaşamla derdi olanlara bir şeyler söyler. ? Schopenhauer/ Yayıma Hazırlayan: Ahmet Aydoğan/ Say Yayınları/ 464 s. SAYFA 5 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1065