27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

dünya politikasına yön veriliyordu. Bu kadar yakıcı bir sorun. Bunun bir daha görülmesi için bu yöntemi denedim. Sen geçmişe nasıl davranırsan, gelecek kuşaklar da bize öyle davranacak. “DEĞİŞMEYEN ŞEY DÜŞMANLIK” Eserlerinizde güncel sorulara tarihin tozlu patikalarında cevap arıyorsunuz. Bugünün bir sorununa bin yıllar önceki yaşanmışlıklarla cevap aramak gibi. Ancak buna rağmen bir kopuş yaşamıyoruz sorularınız ve cevaplarınız arasında. Yönteminizden bahseder misiniz? Yapmaya çalıştığım şey, insanın evrensel olarak değişmeyen ve değişebilecek yanları nelerdir bunları anlatmak. Homeros’un bize İlyada’da anlattığı, 2 bin yıl önce yapılmış savaş sırasında yaşanan acılar değişmemiş. Cesarete saygı duyuyoruz bu değişmiyor. Ama değişebilecek bir şey var. Biz savaşmayabiliriz. Öldürmeyebiliriz, doğaya daha iyi davranabiliriz. Bunlar insan doğasının olumlu yanları olarak ortaya çıkar. Benim vurgu yapmaya çalıştığım bu. Mesela Patasana, o zaman da çatışmalar vardı, bugün de. Kürt sorunu, Ermeni sorunu yaşanıyor. Değişmeyen şey düşmanlık. İnsanlar ölüyor. Ama herkes kimliğini kültürünü özgürce yaşarsa, egemenlik, sömürü kurulmasa birilerinin üzerinde, herkes daha rahat daha özgür yaşayabilir en azından. “Yaşadığın kent özgür değilse sen de özgür olamazsın” gibi bir sözünüz var. Bir kentin özgürlüğü hangi labirentlerden, dinamiklerden geçer? İstanbul neden özgür değil? Özgür değil çünkü prangalar vurulmuş her yanına. Kazıklar sokulmuş. Büyük beton binalar kuşatmış. Zincirler vurulmuş. Bencilliğin duvarları şehri hapishane haline getirmiş. Para meselesi. Üçüncü köprü yapılacak ve rant dediko Ahmet Ümit, ‘İstanbul Hatırası’nda zor bir işe soyunup çok kültürlülüğün, çok renkliliğin belki de dünyadaki en önemli merkezi İstanbul’u ele alıyor. Mesela bize çok uzak gibi geliyor 2700 yıl öncesine ait kalıntıların çıkması. Çıkana kalıntı diyor. Onlar kalıntı değil, hayat. Sen de kalıntı olabilirsin. İlerde bizim bu hayatımıza kalıntı olarak bakmamaları için, bizim de bunlara saygıyla yaklaşmamız, onların uygarlık olduğunu öğrenmemiz geliyor. Taş, kemik parçası değil, çömlek değil, orada hayat var. O çömlekte şarap içildi, o çeşmenin başında aşklar yaşandı. Yapılan barbarlığın haddi hesabı yok. Bizans dönemi sarayının üzerine otel yapmış. Orası eskiden şimdinin Beyaz Sarayı idi. Orada ¥ duları başladı. Böyle bir şey olabilir mi? Paranın kuşatması altındaki bir şehirden bahsediyoruz. Orada yaşayan insanlar da paranın kuşatması altında. Çocukların oynayacağı park yok. Genç olacak çocuklar, spor yapacak alanlar bulamayacak, konser alanları yok. Daracık yollar. Neden yok? Çünkü birileri para kazanıyor, birileri apartman dikmek zorunda. Bu şehir nasıl özgür olacak. Bu şehrin kültürüne tarihine sahip çıkılması gerekiyor. Kültürün, tarihin özgürlüğü olmadan biz nasıl özgür oluruz ki. Bir başka çelişkiye daha dikkat çekmek istiyorum. Yani bir yandan İstanbul’daki bütün bu birikimin bir İslami arkaplanı var. Bu günkü iktidar da İslam referanslı bir iktidar. Bu duruma rağmen en çok yağma, peşkeş bu dönemde yaşanıyor. Bunu nasıl anlamak gerekiyor? Çünkü şunun farkında değiller. Kültür denilen şeyin onlar için bir derinliği yok. AKP’nin problemi bana sorarsanız bir kültür problemi. AKP şaşırtıcı bir şey yaşıyor. AKP gibi bir parti demokratik reform yapmaya kalkışıyor. Bu olacak iş değil. Zaten yüzüne gözüne bulaştırıyor. Çünkü gerisinde o demokrasi kültürünü kazandıracak yapı, anlayış yok. Geldiği yer belli. Belki samimiler ama bu yapı yok. Demokratikleşme diyorlar ama partiye bakıyorsunuz, Erdoğan tek başına bir diktatör. Ama öte yandan CHP’ye göre çok daha ileri durumda. En azından Kürt açılımını dile getirdi, boş da olsa. Ama CHP söyleyecek mi bekliyoruz. Müslümanlık, cami diyor ama onun arkasındaki derin kültürün farkında değil. Ayasofya sadece bir kilise değil, Süleymaniye sadece bir cami değil. Bunu bilmiyor. Entelektüel damarın gelişmesi lazım. Bir gelişme var ama hâlâ çok erken. İslamiyetin kendi entelektüellerini yetiştirmesi lazım. Öteki türlü, sadece politik İslam bakışıyla bu olmaz. İslam kültürü gözüyle bakmak lazım. Tasavvuf açısından tabii. Çünkü tasavvuf iktidardan uzak durur. Nefsin örgütlenmiş halidir der ve uzak durur. Muhammed’in torunlarını da yine Müslümanım diyenler öldürdü . Tasavvufun bu iktidar karşıtı yanı çok önemli. Kitap 7 şifresi üzerine kurulu. 7 cinayet, 7 hükümdar, 7 dönem, 7 semt gibi. Bu durumun kitaptakinin dışında bir ironisi var mı ya da sizin açınızdan okuyucunun anlaması gereken neydi? 7, kurgu ile ilgili... Roman kurgusu ile ilgili. 7 tamamlanmış demektir. 7 devinim tamamlanması demektir. Çevirimin tamamlanmasıdır. Romanda da böyle. 7’de tamamlanıyor. Phytagoras’a göre bir mantığı var. Olgunlaşmış bir kurgunun sayısal verisi diyebiliriz. Komiser Nevzat amacına ulaşmak için bütün mesleki profesyonelliğini kullanıyor. Bu hırs sırasında kendi hayatı atıllaşıyor. Hedefine ulaştığında ise hayatında bir şey kalmıyor. Bilmek bedel mi gerektiriyor? Şöyle bir gerçek var: İdeal kahraman bir polis gelir, kötüleri bulur cezalandırır ve mutlu oluruz. Böyle bir şey yok. Bu yalan. Dünyanın en korkunç katilini yakalasa da bir polis, yarın başka bir katil çıkar. Nevzat ne kadar başarılı olursa olsun, başarısız. Yakaladığı her insanın arkasında bir bataklık olduğunu biliyor. Sistemin kendisi bunu yapıyor. Ne olursa olsun başarısız. Polis dışarıdan bakar çözer dokunmaz gibi bir algı var. Hayır, öyle değil. Bana değmeyen yılan bir gün sana da dokunur meselesi var. Sesini çıkarman lazım. Nevzat da her şeye rağmen başarılı değil, acı çeken bir insan. Sistemin kendisi bizi mutlu etmiyor yani. ? İstanbul Hatırası/ Ahmet Ümit/ Everest/ 590 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1065 SAYFA 17
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle