22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

eçen Izmir Kitap Fuan'nda katılmış olduğum 'Genç Kuşak Öykücüler önceki Kuşaklara Nasıl Bakıyor?' sorusunun tartışıldığı panelde dile getirmiş olduğum düşüncelerimi bu yazıda özetlemeye çalışacağım. Öncelikle, son yıllarda gerek edebiyat çevrelerinde gerekse daha genel medyada yer alan 'genç öykücü' kavramının niç de yerinde bir niteleme olmadığını belirtmek istiyorum. Son dönem popüler kültüre egemen olan 'gençlik' fetişizminin bir devamı olduğunu düşündüğüm bu yaklaşım birçok önemli noktanın yanlış anlaşılmasına neden oluyor. Birincisi, ya189O'lı yıllar. Avrupa, Strauss ve şı otuzlan çoktan aşmış hatta kırklanna Schönberg'in yeni ritm ve ses renkleriymerdiven dayamış yazarlardan 'genç' dile tanışıyordu. Zola gerçekçilik akımını, ye söz edilmesinin kendi basına bir gülDostoyevski Slav demonizmini, Rimbamece unsuru olması (Bu noktada, genç ud lirik söz sanatının ince örneklerini sıfatını benimseyen, bununla övünen yagöstermişti. Nietzsche felsefede devrim zarlara da rastlamak mümkün; 'bizim yaratmıştı. Klasik, süslü mimarlık, yeriedebiyatımız genç' eibi bir savunu yapni işlevsel üsluba bırakmak üzereyai. O salar da içi doldurulamadığı için havada dönem yazın sanatının eleştirmenleri, kalan bir kavram 'genç edebiyat'). Ikinher türlü yeniliği, bir kargaşalık, bir gecisi, 'genç' sıfatı, kullanıldığı bu bağlamrileme olarak algıhyordu. Bir sanatçının da henüz tam olvunlaşmamış, acemı hatün salması için, orta kuşak tarafından de ta amatör yananlamlannı içermekte veya nenmiş olması gerekiyordu. Bugüne en azından ima etmekte. Bu durum, orbenzeven keskin, hiyerarşik bir ilişki vartaya konulan yapıtlann değerlendirilmedı... Öte yandan da gençler... Gerhart sinde olumsuz Dİr önyargı yaratmaktaHauptmann, otuzunda Alman sahneledır. Doğru olan, yazılan eserlerin birer rinde söz sahibi olmuştu. Rilke 23 yaşınmetin olarak değerlendirilmesi ve diğer davdı ve arkalarından başkalarını da sümetinlerle karşılaştırılarak edebiyat uzarüklemişti. Yani kaşlagöz arasında yında konumlandırılmasıdır. Her şeyin 'Genç Viyana' grubu ortaya çıkmıştı. Angencinin ve yenisinin iyi olduğuna inanılcak, Hofmannsthal, tam bir fenomen dığı bu tüketim çağınua, edebiyatın kenolarak, o kuşağın güçlü tutkularını dile dini bu tür kavramlardan uzak tutması getirmekle kalmamış, 16 yaşında bir genç gerekir. için büyük bir edebiyat olgunluğuna Soruya geri dönersek, kendi adıma, ulaşmıştı. edebiyat içinde'edindiğim deneyime daîşte bu, sanat hayatında süregelen usyanarak konuşabilirim: Yazar ve bir dertaçırak ilişkisinin o kasvetli, uzun 'yolgi yayıncısı olarak. culuğuna', tuhaf bir karşı yanıttır HofEaebiyatı iki ana işlev türünden ele alamannsthal'in yaratımı. Loris takma adıy biliriz: Ökuma ve yazma. Bir la gönderdiği şiirler, dergi editörleri tayazar için her iki sürecin de ranndan usta bir şairin yeni bir üslubu yaşam boyu devam ettiğini olsa gerek, diye yorumlanırken; karşılasöylemek mümkün müdıir? nna, sıska, soluk benizli, ince sesli, bir Ben yazmaya başlamadan önoğlan çocuğu çıkmıştı. ce iyi bir okurdum, fakat yazHayata yeni başlayan bir liselide, bümaya başladıktan sonra ne yük bir sanat görüşü, yetenek ve derinkadar eksik bir okur olduğulik vardı. Aynı zamanda büyük bir komun farkına vanp bu konu nuşma ustasıydı. Goethe'nin ve Shakesya daha da fazla önem verpeare'in kardeşi olarak yorumlanıyordu. meye başladım. Çünkü, salt Hofmannsthal 24'üne kadar yazabildi. bir okur olarak kişinin edebiYazın sanatının kelebeği olarak kaldı. yatla kurduğu ilişki belli bir Çünkü, ilk yazdığı anda ustaydı. Bana disiplin içinde olmak zorunkalırsa bu genç adam, 55 yaşında bir avuda degiluir, çoğunlukla bir kat olarak değil 24 yaşında bir şair olahaz iliskisklir. En azından berak öldü. nim oKur olarak kurduğum Bu yaşam hikâyesine bakınca elde olilişki böyle bir ağırlık ta'şıyormadan kaygılanıyorum. Aramıza bir Lodu. Kendimi, ne türlerıe ne ris düşse, onu görecek bir edebiyat ortade yazarlarla sınırlaıriıyor, bumı ne yazık ki yok şimdi. Herkesin nasina keyif veren metinlerin izibini aldığı bir vefasızhk, bir ciddiyetsizni sürüyordum. Zaman içinlikle yuvarlanıp gidiyoruz. Aralarında de bu, okuma üslubu diyebikan bağı olmasa da, çok iyi anlaşamasaleceğim bir noktaya geldi. lar da, bütün yazarların bir tek bağ ile bir Yazma sürecim de bu okuma büyük sülaleden olduklarını düşünüyomacerasının bir yerlerinde, rum. Hepimizin bağlayan o ortalc nokta çokgüçlü edebiyat ürünlerişudur: Bizler, olağanüstü rastlantıların nin ışığı altında kendiliğinpeşine düşmüs lcişileriz. Salt bu 'olağaden aoğdu. nüstü rastlantılann' hatırına, birbirimizi Yazı maceram ilerledikçe okuyalım, birbirimizle konuşalım... • bazı meselelerin önemini daSte/an Ztveig, Dünün Dünyast/ Cart Ya ha çok kavradım. Birincisi, yınlart içinde edebiyat yapılan dilin bu kadar kolay mıydı?" O zamanlar bu kadar çokyayınevi de yoktu. Gençyazarlara olanakların sağlanması demek, edebivatın sürcklilik koşulunu, 'lütfetmek' gibi algılamak demektir. Bir yayınevinin yeni yazar kazanmak gibi asli bir cörevi de vardır. Bu da sözcüğün tam anîamıyla 'olanak sağlamak' olmamalıdır. "En doğru yol, benim yolum." Edebi yat bu söylemle kristalleştirilmemeli. Çünkü türfü tiirlü yollar vardır. Genç yazar, bedellerine razı olarak, dilediği yolu seçer. Bir yazarı, postmodern ya da kötümser yazıyor, diye sorgulayamazsınız. Önemli olan, bunu, iyi yapıp yapmadığıdır. Sahi, en son ne zaman riske girdiniz.* Hata yapmayı göze alarak, yeni bir yöntem denediniz? Bu histerileri, en basta saydtğım 'gençlik histerileri' kadar doğal bulııyorum. Gençliğin yıkıcıhğına karşı psikolojik bir savunma biçimidir bu. Tabii ki kısa sürmelidir bu süreç. Eski kuşak, bu anlamsız dışlamayı bir an önce terk edip yeni üretimi anlamaya çalışmaüdır. Gençlik, eski kuşak için bir ölüm fermanı değildir. Büyümenin devamlılığıdır... Kendi büyümenizi yürütmek için, gençlikle kol kola girmelisiniz. 'Gençlik dinamiği de içinizdeki kurmaca ustanın bir parçasıdır. Genç öykücüler önceki kuşaklara nasıl bakıyor? 'Dili ve edebiyatı öğrenmenin yolu edebiyatı öfirenmektip' MURAT GULSOY G iyi biliniyor olması gerekliliği. Yalnız, buraya bir mim komak isterim. üilin iyi bilinmesi demek belirli bir dil anlayışının izini sürmek demek değildir. Zaman zaman yazarların, eleştirmenlerin, editörlerin ve okuyuculann, yapıtlan kullanılan eski/yeni kelimeler düzleminde eleştirdiğini görüyorum. Hatta bunun edebiyat elestirisi olduğunu iddia edenlere rasdamak mümkün. Edebiyat, asıl olarak bir sanat dalıdır ve bu tür sınırlamalar yaratıcılığa ket vurur. Evet, söz konusu olan edebiyat ise dil, kurmaca dünyanın yaratılmasına katkısı anlamında çok önemlidir. Fakat dili yapıtın bütünlüğü içindeki işlevi açısından değerlendirmek gerekir. Dili ve edebiyatı öğrenmenin yollanndan belki de en önemlisi, edebiyatı öğrenmektir. Yazarın ya da yazar adayının kendinden önceki edebiyatı bilmesi bu açıdan yaşamsal bir rol oynar. Aynca, neredeyse Cumhuriyet ile yaşıt sayılabilecek düzyazı edebiyatımızın oldukça genç ve ilericibir edebiyat olduğunu düşünüyorum. Örneğin şiirdeki, Nâzım'ın başını çektiği bir 'putlan kıralım' kampanyastnı düzyazı edebiyatta yapmaya hiçbir zaman gerek olmamıştır. Divan şiiri kamnanyasmı düzyazı edebiyata yapmaya niçbir zaman gerek olmamıştır. Divan şiiri yüzyıllara yayılan bir edebiyat türüydü ve o dönem, yeni şiirimizin geçmişi ile hesaplaşması çok önemliydi. Kaldı ki bunu yapan Nâzım'ın, divan şiirini çok iyi bildiğini, hatta o formlarda ürünler verdiğini de görmek gerekli. Mirası reddederken neyin ne ofduğunun farkında olmak önemlidir. Düzyazı edebiyatımız için böyle bir durum söz konusu değildir: Yüzyılı biraz aşkın, genç bir edebiyattır bizimkisi. Kendi okuma/yazma maceramdan edindiğim izlenimleri aktanyordum, de GMçvolarici vam edeyim. Bir başka önemli nokta, edebiyatın geniş ölçekte büinmesinin, öğrenilmesinin, tanınmasının gerekliliği. Yinelemekte yarar var, bu söylediklerim sadece 'genç kuşak' yazarlar için değil, yaşı ne olursa olsun yaratıcı yazarlığa soyunmuş tüm yazarlar için geçerli. Tüm edebiyat türlerinden beslenmek, yerli edebiyattan olduğu gibi dünya edebiyatından gelecek etkilere de açık olmak yaratıcılığı kamçılayan koşullardır. Türler arası ürünlerin tartışıldığı bir çağda, örneğin, bir hikâyeciyi sadece kendinden önceki hikâye gelenekleri ile tartmak ek sik bir analiz olur. Nasıl ki iyi bir edebiyat okuru kendini sadece öykü ya da şiir le sınırlı tutmuyorsa, iyi bir yazar da tüm türlerden, yerliyabancı tüm kaynaklardan gelen etkilere kendini açık tutmabdır. Kendi edebi kimliğini olusturmak için tüm diğerlerini, tüm ötekileri tanımak, bilmek, onlarla harmanlanmak ve boğuşmak aerekir. En azından ben kendi hesa bıma böyle bir yol izliyorum. 'Eski kuşak' çoğu yazann da benzer yollardan gittiğini Dİliyorum. O yüzden aramızda ciadi bir yöntem farklıLtğı olduğunu düşünmüyorum. Şunu da eklemekte yarar var: Yaratıcı yazarlık için edebiyat bilgisinin (teknik bılgi ve estetik inceleme için gerekli altyapı Dİlgisi) yanı sıra, diğer bilgi türlerinin de büyük katkıları vardır. Bu işe soyunmuş bir yazarın bilim, felsefe, psikoioji ve diğer sosyal bilimler alanında da arastırmaa bir öğrenci konumunda okumalarını sürdürmesi gerekliliği ortadadır. Örneğin, çok basit bir polisiye hikâye yazarken bile yeni kriminoloji ve aoli tıp teknolojilerinden haberdar olmak gerekir. Buraya kadar söylediklenm, yazma/okuma sürecim sırasında edindiğim izlenimlerdi. Şu ana kadar değinmediğim, fakat benim yazarlık maceramda çok yaşamsal bir önemi olan dergicilik deneyimimden de söz etmek istiyorum. 1992 yılında, kendi ürünlerimizi okurlara ulaştırabileceğimiz, amatör bir ruh fakat profesyonelbir disiplin ile tasarladığımız Hayalet Gemı dergisindeki editörlük çalışmalarım sırasında öğrendiğim en önemli sey şu oldu: Ister bir grup edebiyatçının bir misyon ya da bir akım çevresinde kümelenerek çıkardıklan dergiler olsun, isterse bir grup yazar adayı gencin çabalannın ürünü olsun, dergiler edebiyatın gerçek mutfaklandır. Kendi edebiyat tarihimizde de bunun örnekleri çoktur. Birçok yazar, ilk yazmaya başladıkları dergiler ile anılırlar. Dergilerde yayımlanan ürünler bir yayınevi süzgecinden geçmedikleri için (yayınevleri, doğalan gereği edebi kalitenin yanı sıra satış etmenini de hesaba katmak zorundadırfar; oysa edebiyatçılann çıkardığı dergiler tiraj ve satış güdüsü ile hareket etmezler, çünkü böyle bir durum asla mümkün olamaz) dana dokunulmamış, daha doğaldır. Son dokuz yıl boyunca, ökadar çok yazar adayının ilk ürününü okudum ve o kadar çoğunun ilk kez okurlan ile buluşmalarına tanık oldum ki... Bu çok beslcyici bir süreç. Dergicilik deneyimim sırasında daha da genç kuşaktan yazar adaylarının yapıtlarını, eğilimlerini, duygu ve düşüncelerini gözlemlemek fırsatını buldum. Doğrudan iletişim kurmanın her iki tarafı da nasıl geliştirdiğini gördüm. Bu tür bir duyarlılığının önemli olduğunu düşünüyorum. Belki 'eski kuşak' diye nitelediğimiz yazarlara yöneltebileceğim en önemli eleştiri, bu tür bir devamlılığı sağlamak konusunda çok da heyecanu görünmeyişleridir. Bu heyecan yaratacak koşullann var olmadığını biliyorum. Fakat yine de olması gerekeni söylemeden geçemedim. Son söz olarak, su andaki edebiyatımızda ciddi bir kuşak çatışması olmadığını söyleyebilirim. Olsa olsa bir kopukluktan söz edilebilir ki bu, toplumun tüm kesimlerine yayılmış genel bir edebiyattan kopuk olma durumudur. • CUMHURİYET KİTAP SAYI 594 SAYFA 6
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle