Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
"Şiiryaşamt gericileştirir" gibi birşeyler söyledin, ortalık karışmaya başladı. Ne demek istiyorsun!.. Israr ediyorum, "Şiir yaşamı gericileştirir'. Nedenlerine gelince, günlük yaşam sağduyunun tiitn kurumları tararından (hukuku, eğitimi, ahlakı, felsefesi vs.) işgal edilmiştir. Hem de düzenleme adına meşrulaştırılmış bir işgal. Akla ve standartlara uygıın bir yaşaın içerisinde, şiir akıldışiüir ve standartlaşmayı aşar, aşmalıdır. lyi bir imgenin akla yatkın olabileceğini iddia etmek, son derece saçma ve yararsız bir önerme olur. Hemen her şeyimizi kışkırtan şiire, günlük yaşamın uyumlu bir yansıması, günlük yaşamın dengeli bir üslubu ve nihayet günlük yaşamın ahlakı denilebilir mi? Evet, şiir yaşamı gericileştirir, çünkü; yaşam denilen herhangi bir iktidarın düzenlendiği hukuksal eylemse, şiir de hukuksuz bir cylemdir, şiir hukuk dışıdır. Bu nedenle şiirin varlığı, karşıt olduğu her şeyi sıradanlaştınp gericileşiri tirir. Utopyasız kalan sanatçı Bir de; "Kişi, bireye göre eeri bir duruştur" diyorsun. Nedir "kişi ve "birey" arastndakifark? Birde "günümüz koşullarında utopyasız kalan sanatçı"dan söz ediyorsun. Sanatçı "birey" olma olanağını kullanamıyor mu artık, ütopya üretememesinin günümüz koşullartndaki nedenleri nelerdir? Bu ayrımın da artık hem günlük hayatımızda hem de sanat kavramlarımızda işlev kazanması gerekiyor. Birey ile kendindeki öteki ben'lerin ve ötekılerdeki kendi ben'inin bilincinde olan, toplumsal hayata, gelişmeler ve dönüşümlere örgütlü bir tutum ve refleks gösterebilen, iç uzmanı dış gerçeklikle sınayabilen bir özneden bahsediyorum. Kişi ise tüm dünyayı kendi beni olarak görüyor, bu yüzden öteki ile olan ilgisini sadece kendisine olan yararıyla ölçüyor. Sahtecilikle olan açık ilgisi nedeniyle de örgütsüz, iletisiz, bananeci, umursamaz vb. gibi bir yığılmaya dönüsüyor. Kişi, çürümüşlüğün öznesidir dıyebilirim. utopyasız kalmak ise bugün birçok sanatçı kişinin vardığı yerdir. Birey olmanın özelliklerini ve sonımluluklarını donanmayan sanatçı için gerçekçilik sadece an'dır, an'a inairgenmiştir. Bu nedenle de bir dizi an'ları yaşamak, onun için günün ama kendi dışındaki günün değilkurtulması anlamına geliyor. Yoksa, ütopya kavramı, toplumsal olmaktan çok bireysel bir tasarruftur ve koşullandırılmış, mutlaklaştırılmış tutumlara karşı hep var olacaktır. Söz konusu ettiğim, kişiözne olarak, sanatçının utopyasız kalmasıdır. Bireyözne sanatçı için ürettiği sanatsal nesnenin ütopik bir öznel yanı elbette vardır ve bu öznellik dış gerçekliğin özne tarafından dönüştürülmesidir. Bu durum, devrimci bir tutumdur. "Estetik ideoloji" ile "ideolojik akıl" birbirine karşı mı? Çünkü "politik bir yenilenmeye" tabi tutulmasını, sanat ürününün çarpıttlması olarak değerlendıriyorsun? İdeolojik akıl bir sistem önermesidir. Ve elbette sistemsizlikten bahsetmemiz de kaosa açdım sağlar. Işte bu nokta kritiktir. Bir yandan sanatçının ve ürününün iktidar dışı olusu, oiğer yandan da sistemselliğin kaçınılmaz varlığı. Bu birbirini iten iki öğeyi/gücü bir araya getirmenin bir yolunu bulmalıyız/mı? Evet bulmalıyız, bulunabilir. İdeolojik akıl, kendi varlığını ortadan kaldıracak meşru bir mücadeleye dönüşebilmeli, bu önerme politik felsefenin olanakları içerisinde var. Marksizm buna olarak veriyor. Bu nedenle bir kez daha yüzleşmehyiz ideolojik akıl ile. Burada kastettiğim aklın solsosyalist değerler olduğunu da unutmadan elbette. Diğer yandan da estetiğin ideolojik bir bilim olduğunu kavramlaştırmalıyız. Çünkü, esCUMHURİYET KİTAP "Gökte yddız kadar sayısız köylerimiz var", kasabalarımız var. Hemen hemen her kasabamızın, hatta her köyümüzün bile birer festivali (şenliği) var. (Çünkü festival sözcüğü, bir sanat dalı ya da bir sanatçı için yapılan toplu gösteri anlamında kullanümıyor sadece. Bir yörenin en ünlü ürünü için yapılan gösteri, şenlik anlamında da kullanılıyor. Birinci anlamda, Akdeniz Müzik Festivali, Uluslararası Dans Festivali, Japon Filmleri Festivali.. gibi. Bunun yanında ikinci anlamda Karpuz Festivali, Kiraz, Üzüm Festivali, Kayısı Festivali, Şilebezi, Keten Festivali.. gibi, sayısız festivalleri var ülkemizin.) lyi ki de var. Aydınlanmız bu şenliklerden (Ben şenlik demeyi yeğliyorum) çok güzel yararlanıyorlar. Halkla, okuyucuyla Şirln 8orunton buluşup tanışıyor hatta kalıa dostluklar ku Yanlış anlamayacağını umarak son bir ruyorlar. Bugün Anadolu'daki birçok güzellik, bu buluşmanın ürünü. Bu şenliklesoru: Senin de hemen hepsinden altntı yaptığtn Fischer, Thomson, Lukdcs, Ber rin çoğunun yaratıcısı, başlatıcısı da zaten orajarda yaşayan "yerel" aydınlarımızdır. ger, fdanov, Lunaçarski, Franklin ve daÖner Yağcı, Yediveren adlı kendisinin ha bilmem kimlerin estctiketik, tarih, sanatfelsefe ya da poetık araşttrma ve ince de konuk konuşmacı olarak katıldığı senlilerle ilgili anılarına dayanan romanınaa üllemeleri Türkçeye çevrilmişken sen bu kikemiz aydınlannın bu, halkla bulusma bitabı oluşturma gereğini neden duydun? çimini anlatıyor. Daha doğrusu, belki şöy• üldukça önemli bir çalışma yaptığıle demek gerekir, bu şenliklerdeki coskuyu, mı düşünüyorum. Daha da önemlisi, şiüretimi, paylaşmayıokuyucuya yeniden yair yazan bir adam olarak sanatın ve şiirin şatıyor. baaece sevinci, coşkuyu, mutlulusorunlarına eğilmeyi önemsiyorum. ğu mu? Şenliklerde her zaman "şenlik" yaKendisinin dışında olup bitenden haşanmadığı için, ne yazık ki hayır! Pir Sulbersiz olan, kendisinden başka neredeytan Abdal Şenlikleri için gittikleri Sıvas'ta se hiç kimseyi okumayanın, natta kenai37 aydının yakılması dehşetini, vahşetini de sini bile okumayanın çoğunlukta oldubu romanaa onların içindeymişcesine yaşığu bir sanatçı yığılmasınaTcarşıtlık olarak yorsunuz. Bu bölümü okurken anlıyorsuda düşünülebilir bu kitap. Kaldı ki, Sanuz ki, ülkemizde sabaha daha çok var. Aynat ve İktidar gibi kırılması, kırılganlığı dınlanmanın daha çok uzağındayız. Örneğin Atatürk dönemindeki kazanımlann, zor olan bir konuya eğilip sanatın öz1940'lara dek sahip oluııanların hiçbirisini, günleştiriciliğini, iktidarın tutuculuğuhiçbir Cumhuriyet hükümeti programına na karşı yönlendirmiş olmamı önemsiyoalmaya cesaret bile edemez. rum. Bir başka yaklaşımım da her sanat ürününde sanatçının kişiliğine ait bir Neden böyle oldu bu? Kurtulus Savaşı sonrasında, zaferden sonra yani, lcöyüne söylem vardır. Yazdım, çünkü bu dündönen ırgat Osman, ağanın toprağında yiyada yaşadığımın bir belirtisi olsun istene ağaya çalıştığını cörünce vermış bunun dim. Ama daha da önemlisi, nasıl yaşayanıtını: Yediuüveli yendik ama, toprak dığımın bir eleştirisini de ortaya soru olaağalığını yenemedik." Feodaliteyi yenemerak bırakmak istedim. Her sanat ürünüdîğimiz, onun kültürünü, onun dünya gönün başka bir zaman anlayışını varsayrüşünü yenemediğimiz, daha geçen gün dığına inanıyorum. Benden öncekilerin medisteki bir kavgada toprak ağası ve aşivarsaydıklarını içerip benden sonrakiret reisi bir milletvekilinin ölümünde yüzülerle sanatsal bir söylemle, sanatın yaramüze tokat gibi çarpu. tıcı özgürlüğüne inanarak buluşmak bir Yanlış anlasılmasın. Kitapta ağır basan, tekrardan çok, bir ben, örgütlü ben olaböyle bir karabasan değil. Polat Haramioğbilme bilincini taşır. Bu yeterli bir gereklu gibi döneklerin teslîmiyeti de değil ağır lilik değil mi? Incelikli sonıların ve dubasan kitapta. Tersine romanda üretmenin, yarlıkh yaklaşımların için teşekkür ededayanışmanın, paylaşmanın güzelliği var daha çok. Emekle üretilmiş, kazanılmış, rım. ı hak edılmiş sevdalar var örneğin. Türkülerimiz var, şiirlerimiz var. Kitap sanki bu anSiyasal Tarih Sürecinde Sanat ve İktilamda bir üçleme: Roman, şiir, türkü. Yer dar/ Aydın Şimşek/ Ümit YayJ 303 s. 584 tetiğin gücü, politikayla birlikte politikaya rağmen'dir, gelenekle birlikte geleneğe rağmen'dir ve nihayet sanatçıyla birlikte sanatçıya rağmen dir. Bu yüzden estetik sadece 'güzel'e yapüan bir vurguyla tanımlanamaz, o işlevseldir. Estetik işlev ise yoğun olarak taraflandırır; taraflananı hayata karşı, onun tutucu, kaba yönlerine karşı inceltir, ilerletir, soyutlar. Estetiği politikayla değerlendirmek tutuculuğuna karşı üstelik bu önermeyi ilerici devrimci güçlerin sahiplenmesi de garipliğin göstergesidir politikayı estetiğin olanaklarıyla değerlendirme hem sanat özne hem politik öznenin yakınlaşmasına bir olanaktır. Kttabtn bir yerinde de; "Estetik kaygının yaşamı yoğunlaştıracağı muhakkaktır" diyorsun. Yanibu, benim; estetiği, bir beğeni düzeyiyükseltme ya da yaşamı inceltme 'aklı aşma olarak tantmladığım şey midir? Biliyorsun ki "ınceltme" terimt ile "ıncelik' ya da "kabaltk" kavramlarından söz etmiyorum. Sanınm bu sorunun yanıtını bir önceki soruyla açıklamıştım. Yine de kısaca bir yaklaşım; estetik, insanı tüm boyutlanyla içerir ve bu içerme eylemi daha soyut ve de niteliklidır. Kaldı ki sanat estetiği sadece olanın ve olanaklann içeriğinde değildir; o kendini olasılıklarla da tartışmaya açar. Bu nedenle sanatsal olasılık olmayanı da isteyebilir, isteyebileceği gibi daha da ileri gidip estetiği genişletir. Sanatsal estetik, olasdığın yasadışı olan suskusuyla okumayanın, dınlemeyenin, bakmayanın, görmeyenin, ilgisiz olanın özgürlüğünü istediği kadar, şiir yazmayanın, resim yapmayanın, fotoğraf çekmeyenin ya da tiyatro gerçekleştirmeyenin de özgürlüğünü ister. Estetik eylemlik, sanatsal tüm deneyimleri içermeyi, tüm birikimleri aşmayı, hatta kendi eylemselliğinin ürünlerini de yıkmayı amaçlamasıyla ilginçtir. Ama yıkma işlevi insandır, insan içindir. Bundan soylu başka bir yaklaşım olabilir mi? Ve elbette daha yoğun düşünme, sevme, kucaklama, ninayet anlama/algılama incelikleriyle donanma... Öner Yağjcı'nın romanlan tnkılap Yayınlarında Yediveren FERHAT OZEN B elleğim beni yanıltmıyorsa, benzetme Ataol Bchramoğlu'nun. Buyazıda kaynak göstermek için aradığım ama bulamadığım yazısında, Sayın Benramoğlu, Anadolu'da yayımlanan yerel gazeteleri, bağnazhğın karanbğına karşı ışık tasıyıcısı olarak görüyor ve onlan ateşböceklerine bcnzetiyordu. Öner Yağcı nın son kitabı Yediveren'i bir solukta okurken bu benzetme daha bir somutluk kazandı bende. Gerçekten uzak demeden, soğuksıcak demeaen o "festival" senin bu "festival" benim, panelden panele koşturan, gittiği yerlerdelci aydınlanmanın adsız gönüîlülerine destek vermeye çalışan yazananmızın, eğitüncilerimizin ner biri, bence de birer ışık taşıyıcısı, birer ateşböceği. "Festival" sözcüğünün Türkçe karşılıği "şenlik". Latince olan "festival sözcüğüne karşılık olarak Türk Dil Kurumu'nun Türkçe sözlüğünde "şenlik" sözcüğü veriliyor. yer bir seçki özelliği de taşıyor, atasözleri, özdeyisler, fıkralarla harmanlanarak... "Dinsel yobazlığın gıdası olan, çağcılık düşmanı toprak ağalığı direniyor, eziyor, zulmediyordu. Türkulere sığınmıştım. Türkülerimize... "Şalvart şaltak Osmanlt Ejteri kaltak (Jsmanlt Ekende yok, biçende yok Yiyende ortak Osmanlt" demişti Anadolu insanı, türküler söylemişti: Halktn ktltcıytm hakkt aranm, Uykudan uyanan katılır bana.. "masumlar boğdurur padisahtm var" "Ktsa çöp, uzun çöpten hakktnı alacak" (Sayfa 5253) Sabahattin Ali dağlarında, onun "meskeni" olan dağlarda yapılan piknik... Onun öldürüldüğü çatağa yapılan ziyaret, ölmcden önce başını koyduğu, hâla yerli yerinde duran taşın üstüne çiçeklerin bırakılması, sonra yine piknik alanına dönüs, onun şerefine kaldınlan rakı bardaklan, aoyumsuz söyleşiler, okunan şiirler, söylenen türküler, gelecekteki güzel günlerden tadımlık sanki. Homeros, AristOj Sokrates, Albert Einstein, Yunus Emre, Âşık Veysel, Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Nâzım Hikrnet, Sabahattin Ali, Mehmet Başaran.. gibi dünyanın ve yurdunun ışık taşıyıcılanyla birlikte gelecek güzel günlere dair söyleşilere katılıyorsunuz, onlarla zenginlcşiyorsunuz, yediverenlerle... "KirletUen bu dünyada, akhnı kullanmayı bilen insanlann aydınlığı ve yaşamı savunmak gibi zorlu ama onurlu görevleri olduğunu" görerek siz de Ayancıklılar gibi, Bergamalı köylüler gibi, Dayanışma Gönüllüleri, Yeşil Banş, Çağdaş Yaşamı Destekleyenler gibi siz de çevrenizde bir sürü olumsuzluğa karşı bir yerden tutarak çok şey yapabileceğinizi anlıyorsunuz. Birinci kişi ağzından söyletüklerine bakılırsa yazar bu romanı yazma konusunda oldukça isteksizmiş başlangıçta. Ben, Öner Yağcı iyi ki yazmış bu romanı, diyorum. Yediveren, kabuğuna çekilmemiş, kabuğunu kırmış, üretmeden yapamayaıı, yaşamı yaşanır kılmak için sessizce çalışan adsız kahramanlarm romanı sanki bir bakıma. Bir bakıma da fildişi kulesini kırıp yaşamı savunmak için yollara düşmüş aydınlanmızın, yanıp yanıp sönen ateşböceklerinin ro manı. Öner Yağcı'nın bu son romanını tüm kitap dostlan ve aydınlanma gönüllüleri dışında "hiç ateşböceği görmeyenlere" de öneriyorum. • (1) Yediveren/ Öner Yagcı/Inktlap Kitabevi/ Eylül 2000/ 301 s. ŞanMer ve aydmtar KMeatanbu dünya öner vağcı, romanında ülkemlz aydınlannın halkla bulusma blçlminl anlatıyor. SAYI SAYFA 11