26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

hemen baktım yarastna bertim gibi benim gibi. kalbinden yara almış kam aknıaz yaradanmij bır sevdaya kanatlanmış benim gibi benım gibi. neylemeli bilemem ki ona öğüt veremem ki ümidi hiç bitmemiş ki benim gibi benim gibi. Tacim Çiçek'in övkfi dünvası TANSU BELE T (Gülyaşam) Tacim, üç arkadaşıyla birlikte Mersin/Adana merkezli" Aykınsanat" isimli bir dergi çıkardı. Derginin ve aynı isimli yayınevinin sahibi eşi oldu. Birkaç kitap cıkardılar. Bunlardan biri de Tacim'in GULYAŞAM isimli şiir kitabıydı. (Aykınsanat Yayınlan/Mersin, Şubat 1993) Tacim dergiden aynldı. Ama arkadaşları (Adana'da) halen dergiyi çıkarıyorlar. Gülyaşam'daki şürlerle Tacim, Musa Anter'den, Turan Dursun'a, Filistin'den Körfez Savaşı'na kadar kimi sosyal olaylan ve kişileri içselleştirdi. Uzun soluklu şiirlerden oluşturduğu bu üçüncü kitabı, şiir dünyamızın gölünc attığı ilk taşın gcnişleyen üçüncü halkasıydı. Bu halkayı da içine alan daha oylumlu bir çalışması olduğunu biliyorum, ama o artık bunu kimseye göstermiyor. Hatta diğerlerini bile okura sunduguna pişman. Böyle bir içsel eleştirisi devar Tacim'in. Kim ne düşünürse düşünsün, kim ne söylerse söylesin ama Tacim'in (en azından bana göre DU böyle) şiirleri belli bir düzeyin üzerinde ve usta işi. Ama onıın kafasından neler gelip geçti bilmiyorum. Bildiğim en çok şiiri düşünmesi, şiir yapıüarı okuması ve şiir kitaplan üzerinde yazmasıdır. 3 Şubat 1996 günü Izmir Evrensel Külrür Merkezi'nde Şiir, Sanat ve îdeoloji" konusunda yapuğı konuşmada sözü kendisine getirdi ve şöyle dedi: ...Üç şiir kıtabımın yayımlanmamış olmasını çok isterdim, gerçekten! Ama bir bedel ödemek gerekiyormuş, pahalı bir bedcl ödedim diye düşünüyorum, ama yetersiz.. Evet, her şiir kıtabundan bir şiir bestelendi. (Grup Munzur Onların Kavgası, Ekrem Ataer (Marenostrum'da) He Canım, Grup Munzur (Tutuşturun Geceleri'nde) Benim Gibi isimli şürlerimi) Kitaplarım şöyle ya da böyle karşılık da buldu... Yazdıklarımın içinde şiire yakın duranlar var, âma hepsi şiir değil. Şiir apayn bir şey. Iyi şiiri bilmiyorum, ama bilmek ayn şey yazmak ayrı şey, yazamıyorum. Bir tek siir için onca kitabmı feda etmeye hazır olduğunu söyleyen Mina Urgan ile aynı düşünüyorum. Bu noktaya nasıl mı geldim? Şiir poetikamı geliştirdikçe.. Ustaları yeniden yeniden okudukça ve anladıkça... En iyisi bir örnekle açıklayım bunu. Dostoyevski'nin bir roman kahramanı var, bilirsiniz: Neteçka Nezvanova. Kendi sine hediye edilen ve dolaba koyduğu keman üzerine hikâyeler anlatan kasabalı... Müthiş bir kemancı olduğunu, kasabanın uygun olmadığını yayar çevresine. Kasabaya gezici bir kunıpanya gelir. Gerçek bir virtüöz de gelmiştir. Arkadaşları onu götürürler. Birlikte virtüözü dinfcrler. Içi içinc sığnıaz olur Neteçka'nın. Arkadaşlarıyla eve gelir, kemanı dolaptan çıkarır. I ler şe yi virtüöz gibi yapar, ama tcllcre sürdüğü çubuğun çıkardığı sesler korkunçtur. Söylediği gibi bir yctenek olmadığı ortaya çıkar... îşte ben, diinyanm siir coğrafyasına ülkeınizin sürekli akan nehirleri gibi yatağını oluşturarak akan şairlerimizi daha iyi anladıkça ve tanıdıkça kasabalı kemancı olduğumu, virtiüöz olmadığımı anladım..." Başkaca bir şey demedi ve o günden sonra hiçbir dergiyc şiir göndermedi. Tacim, çok duyarlı ve ince biri. Yüzcek konuşmalarunızda, hiçbir yayıncının, dergicinin kendisini kaalc almadıfcını, bunca yıl boşa kiiıek çektiğini bu yüzclen uzunca bir mektupla öyküyü de bırakacağını söylüyor. O kaîasına koyduğunu yapar, bilirim. Umarım beni yanıltır da öykülerinden bizi ınah rum etnıez. • SAYFA 6 acim Çiçek için söylenebileceklerin başında çok verimli olduğu gelebiÜr. Gerçekten de çalışkan, verimli ve titiz birisi. Öykü dünyasının kendisi gibi olduğunu onu görüp tanıyanlar hemen anlar. Ondan beklenmeyecek bir konuşma ustası. Şiir gibi konuşuyor. Düşsel ve kurgusal olana insanı okuru çekebiliyor. Düşüncesini karşısındakine süsleyerek de vermiş olsa, karşısındakinin anlayabilmesini sağlıyor. 1986 yılında îlk öyküsü "Oluşum"da yayımlanmıs. Şimdilerde hemen hemen çoğu dergide ürünleri yayımlanıyor. On üç yıla 3 şiir, 2 öykü, 1 roman ve 5 çocuk romanı sığdırmış. Ödüller almış. Yazdıklarından dolayı yargılanmıs. Burada, onun şiirlerinden ya da çocuk romanlanndan söz etmeyeceğim. Ama benim için çok ilginç olan üç kıtabından (Yaşamın Ozge YorumuBeyaz Kısa Pantalon ve Aykın Sevdalar Söylencesi) ve öykü dünyasından söz edeceğim. Aykın Sevdalar Söylencesi (Aykınsanat Yayınlan/Mersin, 1993 Şubat) Deneme ile roman arası, daha çok uzun bir anlatı. Ama okura iyi biçimde ulastınlamadığından pek bilinmeyen bir çalışma. Bu yapıt iyi bır yayınevi tarafından yayımlanmış olsaydı, eminim ki çok ses getırirdi. Kurgusu, konusu ve şiirsel dili bazı ufak terek hatalarına karşın açısından özgün bir yapıt. "Tez" (anne) "Sentez>>e (oğluna) "Karşıtez"i (kocasını) anlatarak konuya giriliyor. Sonra ayn ayn anlatıcılar, aynı yaşamları bir öncekinden devralarak anlatmaya baslıyorlar. Hem bu üçlünün hem ae bir kitabın serüveni iç içe geçerek okııyucunun kafa yorması isteniyor. Sonunda "Tacim ne demek istemiş bununla?" diye sorarsanız kendinize iyice anlamadığuuzı ve okumadığınızı söyleyebilirim. Çünkü o hiçbir şey acmek istemi yor. Anlatmak istediği yalnızca hikâyenin kendisi o kadar. Bu hikâyeyi baska biçimde anlatması olanaksız diye aüşünüyorum. Tacim, düşsel olanı, bilmeceü kurgulan önemsiyor. Çünkü o kolay okuru sevmiyor. ükurun düşüneninden, sorgulayanından ve bilmece çözeninden hoşlanıyor. Yaşamın Ozge Yorumu (Yazıt Yayınlan/Ankara1989) da ilginç bir kitap. Sekiz öyküden oluşuyor. Tümü de şürseldir. Anlatımdaki imgeler, doğa varlıklanyla somutlaşmakta. Bu tarzını o denli ileri götürmekte ki, fabl türünden toplumsal gerçeklige geçtiği her öyküsünde sezilmektedir. îmgescl betimlemlerle öyküye giriyor, daha sonra konuyu doğainsan ilişkisine bağlayarak yürütüyor. Anlatımdaki dil, sanki, bir araç değil de öykünün estetik verisidir. Ari dUın tüm olanaklarından yararlanan yazar, kendine özgü sözcükler iireterek yepyeni söz dizimleri bıılmaya çalışıyor. Dildekj değişmc şiirselli^e dönüşünce, anlatımdaki olıımluİLiğu bir kat daha geliştiriyor. Bu da yazarın ustalığını belirlivor. Kurgucu bir anlatım ağırfıklı öyküler, iç gerçege ağırlık vererek ruhsal çözümlcmclcre yöneliyor. Beklenmedik ani dönüşümlerle "Novel Öykü" türü çözümlemelerine götürüyor okuru. Öykülcrdeki bu çözümleme yöntemi, bilinçaltı ile bilinçüstü arasınaa gelişgidişlere yol açıyor. Tacim'in öykülerinde birbirini takip eden zanıana rastlayamazsınız. Tüm zamanlar üstüste, birbirine geçmiş biçimdedir. Şimdi ile geçmiş yan yana. Olay ve mekân da çağnşımlara baglanmış. ü k u run önüne bÜmeceler, labirentler konulmuşgibi. Öykülerin kişileri aynı mekânın ve olayın kışileridir. Karakterlerin dış dünyalan vcrilirken, iç dünyalan da veriliyor. Ve öykülerin bildirisine toplumsal kavrayış egemen. Bu kitaptaki öykülerde diğerleri de Kafka'nın öykü anlayışından ayn düşünülemez. Ama taklit değil, asla. Beyaz Kısa Pantalon (Ozan Yayıncılık/îzmirAralık 1991) da öncekiler gibi okura ulaşamamış çok özgün bir kitap. Aradan onca yıl geçmiş olrnasına karşın yapıtta yer alan öyküler güncelliklerini koruyorlar. Çünkü Tacim Çiçek öykülerinde, kanımca yabancısı olmadığı, belki kendisinin de içinden yetiştiği bir ortamdan canlı, yaşamsal ve 'gerçek' kesitler vermiş. Bu ortam bugün de ülke gerceğinde etkisini arttırarak sürdüren ve kentle köy arasında sıkışıp kalrruş kasaba/kondu/varoş kısırdöngüsünün yaşamıdır. Tacim Çiçek yer yer yazınsal bir dil kullanarak, çoğunlukla aa 'belgesel nitelemeler ve saptamalarla' dile getiriyor öykülerindeki olaylan. 'Yer yer yazınsal' dıyorum, çünkü olayın bütün el değişmemiş trajikliğiyle ağırlığını hissettirdıği an miş' insanlann trajik bir panoramacığı sanki: "Şimdi, şehirde oturmakla, şehirli olmak farklı şeylerdir. Kızın babası, kapalı yaşam tarzının değer yargılarını şehirde de sürdürmekterdir. Kızının yerine koyacağı işgücünün düşüncesi içindedir. Ya da onu bir güvence olarak görmektedir." ("Yaşantımız çevremizi, dolayısı ile de olaylan yonımıaınak için görmemize engeldir. Ya vurdumduymaz oluyoruz, ya da bize takılan atgözlüğü ile salt görmemizi istediklerini görebiliyoruz. Bugün bu atgözlüklcrini çıkaraniarla, bunu çoğunluğun gözlerinden çıkarmaya çalışanlara daima eziyetlerin en alâsıyapılmaktadır.") "Gezemez, dedi, insan yüzüne çıkamaz olduk evlat. îş sana düşer, bas teti ği...", "Olmaz baba, dedi ayaklanarak (oğlan) hep mi ağadan, paralıdan yana bu kanun? Çıkar bir halden bilen, derim ki..." (Anası) "Şikayetedemeyizkurban, yüz karası namustan beter. Hiç gezemez oluruz. Elin adamını sevmeyni çok, kimbilir belki yalandır. Sen elin adamını vurma, bacını vur kuzum. Hoş ikinizi ben büyüttüm, kızımın böyle kancıklık etmeyeceğini biliyorum ya, ne de olsa çiğ süt girdiydi kursağına, sonra insan bu Delli olmaz ki, aklen ve dinen eksiktir, bu kalleşliği yapmış olabilir bize ve koynuna gitmiş olabilir elin herifinin." Bu alıntılar, yapıttaki öykülerin günceliiğini göstermesi bakımından çok önemli. Bu arada ben, "Beyaz Kısa Pantalon"un yayınlanışından bu yana geçen zaman içinde fazlaca dikkat çekmeyişinin nedenini de yine, yapıtta yer alan bu, toplumumuzca çok sayılan insanlann dramına bağlamak istiyorum. Aynca bugün hâlâ köy ve kent aynmının sınırlannda dolaşıp duran geleneksel yazına bakış açımızın gelecekte, bu iki kutup arasına sıkışmış varoş/kasabah/kondulu insanlann acı dolu gerçekleriyle daha çok yüzleşme durumuna girerek bir dönüşüm sürecine gireceğine de inanıyorum. Çünkü yine inanmaktayım ki, yazınımızın geçmekte olan dönem içinde, örneğin Haldun Taner'in 'Keşanlı Ali Destanı'nda olduğu gibi kimi yumuşatılarak, üstü kapab geçüerek, destansıllığa bürünerek altı çizüen gerçekler, bugün yok sayılan ama köyden kente göç sonucu inanılmaz boyudara ulaşmış kıyi semt yaşamındaki sosyal, kültürel, giderek sanatsal ses patlamalanyla, atılımlarıyla yepyeni ve çok daha dramatik boyutlaria ortaya çıkacaklardır. Evte, sanatın sesiyle: şiiri, yazını, türküsü, tiyatrosuyla kendilerine özgü oluşumlannı ve gerçeklerini açıklama yolu bulacaklardır. 1950 li yıllarda M.Makal'ın köyden yükselen sesi, 2000'ü yılların Türkiye'sinde kent varoşlarından çıkacaktır. Çünkü hiçbir çağda hiçbir topıum kesimi sanatdışı kalamadığı gibi bugün Türkiye toplumunıın sayısal çoğunluğunu da 'onlar' oluşturmaktadırlar. Sanat insanın sevinç ve acı sesidir. Türk köylüsünun sesini Faik Baysal'lar, Fakir Baykurt'lar, Rıfat II.gaz'lar, M. Makal'lar, Yaşar Kemal'ler ve daha niceleri anlattılar ve duy ut dular. Ta cim Çiçek'in şimdiden biraz ürkek, belki acemice bir yazın diliyle aına geçmiş toplumcu gerçekçi yazın ustalarımızı aratmayan yaman bir gerçeklikk ortaya koyduğu toplumsal isteriyi, sara nöbetlerini, onunla birlikte gelecek kuşakların daha da üstüne basarak, üstüne üstüne giderek, bütün acılığı ve açıkhğıyla vurgulayacaklarma inanıyorum. Tacim Çiçek'in gerçekçi öykülerini toplum katmanlarının daha da derinliklerine taşıyabileceğine, yaraya neşter vururcasına gerçeklerin acımasızlığını deşebileceğine inandığı gibi... • CUMHURİYET KİTAP SAYI 5 8 : 1997 TÜYAP Izmir Kitap Fuarında, Hldayet Karaku$ ve Ferfıat Işlekle. latımda dil, sanki arkadan geliyormuşçasına biraz ürkek. Başka deyişle dil oyunlanna, yazın kaygısına, 'edebiyat yapma' bilgiçliğine sapmadan, küçük insanıann acı, yaralayıcı, itici, çoğu da bilgisizlikten, eğitimsizlikten ve sınıf farklılaşmalarından kaynaklanan düzeysiz yaşamlannı, 'onlara' özgü yapıtlan icinde aktarma çabasında yazar: "...bana aüşen, itirafları o karmaşık ve yer yer silik olanını aslına sadık kalarak yeniden ele almak oldu. Bunun dışında yer yer sanatsal bir anlatım kullandımsa, itiraflan yalın anlatımdan soyutlamak için başvurduğum bir yöntem oldu. Bunu da yine 'onun' anlatunı bazında gerçekleştirmeye çalıştım." Tacim Çiçek, böylesi bir yazm çerçevesi içinde aile, gelenek, görenek, iş, eğitim, sağlık, arkadaşlık, uostluk gibi toplumun ileüşimsel/yaşamsal değer yargılarının nabzının attığı konulardaki çözülme ve yozlaşma sonucu kişilerin içine düştükleri moral/etik çöküntüleri başanyla işliyor. Kent yaşamıyla köy yaşamı arasında başıboş kalmış, ne köylü ne kentli olabilen, varlıklarıyla yoklukları bir, gelccek güvencesinden yoksun bir yaşam biçimi içinde cinsellikleri de alabildiğine çarpılan, birbirini aldatan, küçük çıkar hesaplarıyla kandırmacalara giren, birbirlerine türlü oyunlar oynayan kadın ve erkekler arasındaki kirli ilişkiler yumağının yuvalandığı kıyı scmt yaşamını bütün açıklığıyla ortaya koyuyor. Yaşlıgenç kuşak zıtlaşmalannın, yaşL kuşakardaki yoz birikımlerin genç kuşaklara la acımasızca aktanmı türünden ilişkilerin de yer aldığı yaptı, gerçekte köylülükten kentliliğe geçiş sürecinde 'kendini yitir
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle