Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Vitrindekiler Fink'in Savaşı/M<jr//« Walser/Çevıren: Sıbel Aslan Yeplay/Can Yayınları/264 s. Stefan Fink, tam on sekiz yıldır Mn.mUıl.. v Almanya'nın Wiesbaden kentindeki bir uevlet dairesinde, kilise ve IIMvlN N\\V> din işlerinden sorumlu memur olarak çahşmaktadır. Seçimlerde hükümet el değiştirince, yeni devlet bakanı, Fink'i bir başka yere tavin ettirir, yerine hükümete yakın birini getirir. Üstelik yalan ifadeler kullanarak, Fink'in görevini kötüye kullandığını, hakkında şikâyetler olduğunu ileri sürer. Artık sorun yalnızca bir yer değişikliği değil, onurunu kurtarma sorunu olmuştur Fink için. Haksız yere suçlanan Stefan Fink, savasmaya karar verir. Elinden gelen her şeyi yapar; tanıdığı politikacıları devreye sokarak, kilolarca belgeyi gizlice kopyalayarak savaşını sürdürür; yitirdiğı saygınhğını, zedelenen onurunu kurtarmak için çılgınca didinebilecek bir kahraman, tek kişilik bir ordudur o. Fink'in Savaşı, günümüzde sıkça rastlanan bir olayı konu ediniyor; Seçimle gelen yeni hükümetlerin, işbaşındaki bürokratları değiştirip yerine kendi yandaşlarını koymalarını ve bunun sonucunda ortaya çıkan haksız ve adaletsiz uygulamaların kişilerin onurlarında açtığı yarayı. Çağdaş Alrnan edebiyatının usta adı Martin Walser, büyük bir kıvraklıkla kullandığı diliyle Stefan Fink'in yıllar büren ve sonunda bir paranoyaya dönüşen bu savaşımı anlatırken, ülkesinin siyasal ve bürokratik yapısını da acımasızca eleştiriyor. •> • ~ . Issızlığı Ne Tanımlar/C Hüseyin Düz/Can Yayınlart/68 s C. Hüseyin Düz'ün Issızlığı Ne Tanımlar'ı üzeri saydam ve acı bir ironiyle örtülmüs lirik şiirlerinden oluşuyor. 'Sonbanarın yüreğinde ne kadar yer tuttuğunu' sorgulayan, 'gözleri hıncanınç eylül' bir şair. Bir şey daha var: C. Hüseyin ,smm. Düz, bu ülkenin, şimdi, 'yakılan şairlerin küllerin muhtaç' olduğunu söylüyor. Ve, 'burada bütün mısralar'ın 'duvağına doyamadan' öldüğünü de. • . , ,v, • • ? . ( 1 lltsr* ıtt i)u/ istediğini bıldıımiitı. llalep'teki en büyük vakıflardan birinin kurııcusu olan Muhammed Şeriif ellmadi öldüğünde, kadı, Imadi'nin luzı Zeyneb'i babasının vakfına mütevelli atadı. Ulabi vakfında denetimi elinde bulunduran kişi Hasan kızı Hibetullah'tı. Osmanh Imparatofluğu'nun uçsuz bucaksız sınırlan içindeki kadınlar şimdiye kadar dü^ünülenin tersine evlerine kapanmış, toplumdan yalıtlanmış değilllerdi; özellikle Osmanlı kadı sicilleri kadınların çeşitli sosyal ve iktisadi sorunlarda bizzat kamu alanına çıktıklarını gösteriyor. On dört Ortadoğu tarihçisinin makalelerinden oluşan bu derleme, Osmanh dünyasındaki kadınların modernleşmenin esiğindeki tarilılerini irdeleyen yeni, çığır açan bir çahşma. Fizik ve Felsefe/M Yılmaz Oner/Belge Yayınları/291 s. Elimizdeki kitap Türkçemizde Kuanta Teorisi ve Felsefi Ilkeleri üzerine yayımlanan ne yazık kı ılk kitaptır. Ama diliyoruz ki ardından başkaları izlesin. Öğrenelim ve bilelim ki, beş bin yıldır düşünerek sonunda hangi mantığa hizmet ettik, bu mantıkla nerelere vardık, artık yıirümeyen nedir? Maddenin doğasındaki tüm olanaklara, içten içe karşıtlanan imkânlara rağmen maddeyi, hâlâ içdinamikten yoksun, kör değneğini beÜemis gibi idealize bir determinizm peşinde görmeye nasıl şartlandık? Nasıl oldu da bu iki bin yıDık şartlanmaya Nedensellik dedik? Kavramlarımızla tarihsel bir dönemeçten geçiyoruz. Bu dönemeçi maddenin içindeki diyalektik olanakları geometrilendirerek, olasılığı determine ederek aşmak zorundayız. Kitabın ikinci kısmı işte bu çabalara harcanmaktadır. Şartlanmış mantığımız yıktık, bunun pratiğini kazandık mı, düşünmeye başladık demektir. Elimizdeki pratiği kazanmamız gerek. Ister sosyal ister matematik içerikli olsun, öyle bir depremden yürüyoruz ki, olaylar olasılılda biçimlenip içdinamizmle güçlenerek kaçınılmaz bir determinizme doğru ilerliyor. Sesleri Görmek/Oltver Sacks/Çeviren: Osman Yener/Yapt Kredi Yayınları/181 s "1986'da ve 1987'de Gallaudet'e yaptığım ziyareder, benim için son derece etkileyici deneyimlerdi. Sağırlardan oluşan böyle muazzam bir topluluk görmemiştim. İşaret dilinin yetkin bir dil olarak böyle muazzam bir topluluk görmemiştim. işaret dilinin yetkin bir dil olabileceğini anlamak için, işaret dilinde verilen felsefe ve kimya derslerini, tümüyle sessiz çalışmaların sürdüğü matematik bölümünü görmem gerekiyordu sağırlık hakkındaki 'tıbbi' önyargılanmdan kurtulmam ve sağırları tümüyle kendine özgü bir dili ve kültürü olan bir toplum olarak gören 'kültürel' bir bakış açısına sahip olmam için bütün bunlara şahit olmam gerekmişti." diyor Oliver Sacks. "Sesleri Görmek", çoğu kez acımasız önyargılarla karşı karşıya kalan sağırların, "işitenlerin" dünyasında kabul görmek için verdikleri savaşımı gözler önüne seriyor. İşaret dili yalnızca bir dil değil, sağır kültürünün elındeki tek "araç". Mart 1988'de Gallaudet Üniversitesi'nde yaşanan ve Oliver Sacks'in bizzat tanıklık ettiği isyanın da, sağırların haklarını arayan tüm sosyal ve politik akımların da merkezinde hep işaret dili var. Sesleri Görmek, şaşırtıcı bir dünyaya yapılan etkileyici bir yolculuk... Olgunluk Çağı Üçlemesi/Om Aktaş/Yapı Kredı Yayınlan/444 s. I ler şeyin birbirine bağlandığı, hiçbir şeyin görün düğü gibi olmadığı bir üçleme; 'buimkurgu" olmayan bir gelecek /aman tasanmı. 1 Balığın Esir I )üştüğü Yer: Dünyada Olgunluk Çağı hiiküm sürüyor. Insanlar doğayla barışmiş, savaşlar aşılmış, si yaset gözden düşmüş, dünya çapında bir birlik oluşturulmuş . Dönem, "altın" bir dönem, ama... 2Sönmemiş Kireç: Altın sandan çağda huzursuzluklar başhyor. Futbof ligini şampiyon bitiren takımın iktidara geldiği Kuzeydoğu Kanadı'nın başkenti Ista'da çakan bir kıvılcım, Beyaz Mantolu Adam'ın önderliğindeki devrim sürecini başlatıyor. 3Oyun Imparatorluğu: Holey Sevner adlı gizli örgütün beyni Kaptan Neeling'in Seyir Deffteri, Dünya'nın Ruhu olan O'nun düşsel anlatısı; görüntülerin ardında neler döndüğünü, Dünya'nın nasıl bir tehlike ile yüz yüze olduğunu ortaya koyuyor, ya da koymuyor. "Olgunluk Çağı Üçlemesi" ikinci binyılın son "aystopia"sı. Kopuk Kopuk/ÇW/w Altan/lnkılap Kilabevi/384 s "Yazı, bir deha çiçeği olmasa bile zamana ve mesafeye dayanmasını amaçlayan bir özen taşımalı..." Çetin Altan'ın bu sözleri, onun yarım yüzyılı aşkın tiyatrodan alfabeye, romandan anılara, gezi not• larından denemelere kadar geniş bir yazı alanını kapsayan çaGşmalarındaki tek titizlik pusulası. "Kopuk Kopuk", otuzotuz beş yıl önceki yazılarından yapılmış seçkin bir derleme. Aynı zamanda yazara ait çalışmalann geçip giden takvimler önünde bir sınavı... Hayatın bir tılsımı olması gerektiğini vurguluyor bu yazılarında Çetin Altan... "Bir tılsımı olmalıdır hayatın, vazgeçilmez bir öfke gibi, kaptırıp kendini şiirler yar zar gibi, bir kadehi fırlatıp aynalara, gecenin büyüsünde çıldırmak gibi... Sönen tılsımlar da söndürmeye dönüktür. Yanan tılsımlar başka tılsımlan da söndürmeye dönüktür. Yanan tılsımlar başka tılsımları da parlatrnaya..." "Kopuk Kopuk", başka tılsımları da parlatan bir tılsımlı yazılar ouketi... Edebiyatın Yaraohşı/F/ore«ce Dupont/Çeviren: Nectnettin Sevil/Ayrtntı Yayınlan/330 s. Antik dönemde Yunan ve Romalılar edebiyatı çağdaşlarımız gibi mi algılıyordu? llliada ve Odysseia'yı ezDerden okuyan eski Yunanlılar ile yazıdan okuyan bizler aynı edebi hazzı mı alıyoruz? Soğuk mermerler üzerine kazınan ve şimdi büyük bir hayranlıkla seyrettiğimiz şekil ve metinler 2500 yıl önce nasıl bir coşkunun ifadesiydi? Bildiğimiz anlamda edebiyat nasıl oluştuP "Edebiyatın Yaratılışı", bu ve benzeri birçok sorunun yanıtını ararken eski Yunan ve Roma'da gündelik hayata, kurumlara ve toplumsal yapıya yönelik birçok pencere açıyor. Edebiyatın geçmişine doğru çıkılan bu zevkli yolculuk esnasında şölenlerin, törenlerin, kişi, aile ve toplumsal ilişkilerin bilmediğimiz birçok ayrıntısına rastlıyoruz. Ustelik Florence Dupont "XX. yüzyüın bu son döneminde, coğrafi yolculukların bizi ulaştırabileceği başka yerler pek kalmadı. Ben'in bir Başkası olduğunu gözlemlememiz için, bir süre sonra, zamanda yapılacak yolculuklardan başka bir şey kalmayacak elimizde" diyerek bu yolculuğa mecbur olduğumuzu, böylesi yolculuklar aracıhğıyla Avrupa kültürünü oluşturan yazı ve ayin şiiri geleneklerinin kökenlerine inebileceğimizi gösteriyor. "Edebiyatın Yaratılışı", pek çok edebiyat kuramcısınuı dile getirmeye cesaret edemeyeceği bir iddiaya dayanıyor: Edebiyat gündelik hayat etkınlikleri içinden doğmuştur; bugün kitaplarda sözü mumyalaştıran "yazdı kültür"ün, "sıcak kültür"ün bir ürünüdür. Eski Yunan'da sarhoşluk, uyuşturucu kullanımı, eşcinsellik, aşk ve sarhoşluk çağrısı olarak söylenen Anakreon şarkılan; bir soluk alışverişi olan Roma öpücüğü ve ruhu ateşleyen şölenler "sıcak kültür"ün parçalarıydı. Roma'da aydın olmak çok kitap okumakla değil, şölen sofrasmdayeıini koruyabilmekle ölçülüyordu. Romalılar umudu kusur olarak adlandırıyorlardı. Eski Yunan'da felsefe sözlü olarak öğretiliyor; Sokrates yazmıyor, konuşuyordu. Şiir şarkıcılann ve dinleyicilerin katılımıyla çoğahyor, ayine dönüşüyordu. Yazı, tüccarlann depo sayımı için gerekli olan bir araç olarak görülüp önemsenmiyordu... Edebiyat , SAYFA 21 ISM/I K'.l \l' I VMVII \H Tarih ve Roman/Babriyc Çeri/Can Yaytnlart/198 s Tarihsel roman nedir? Osmanh OjiıııuM'K tmparatorluğu, edebiyatımızda KO\|\\ nasıl algılamaktadır? Bir romanın okunma biçimleri arasındaki farklılıklar için neler söylenebilir? Güncelliğini hiç yitirmeyen bir romana neden hoşlanılmakta? Yurt dışında Türk romanının gördüğü ilgi hangi boyutlardadır? Bu ilgi ya da ilgisizlik nereden kaynaklanmaktadırr* Elinizdeki kitapta bu soruJara, 1995 yılında yayımlanan ve hâlâ güncelliğini koruyan Nedim Gürsel'in "Boğazkesen" romanı üzerine yazılınış yazılar aracıhğıyla yanıt aranmaktadır. Bu nedenle elimizdeki kitap sosyoloji, kültür tarihi ve edebiyat tarihi araştırmalarına kaynaklıık edecek önemli bir derlemedir. O Günlerden Bu GütAete/Abdülkadir Günyaz/Antik Sanat Galerısi/278 s Elimizdeki kitapta 1950'li yıllardan bu yana sanat olayının içinde yaşayan Abdülkadir Günyaz'ın yaşamından kısa kesitler ve 1990 yilına dek açılan kimi sergiler, yanı sıra yüzü aşkın sanatçıya ilişkin tanıtımlar, eleştiriler yer alıyor. Incelikli bir anlatım ve özeleştiriyle... Modernleşmenin Eşiğinde Ostnanh Kadınlan/fcV; tör: Madefıne C Zılfı/Tarıh Vakft Yurt Yaytnlan/311 s Istanbul'da, Keçeci Piri mahallesinde ikamet eden Abdullah kızı Ayşe bizzat kadıya giderek, kocasından aralarında "hüsni muaşeret" olmadığı için boşanmak CUMHURİYET KİTAP SAYI 583