Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Hayatına ülkesini ekleyip duran bir şair ŞÜKRÜ ERBAŞ hmet Telli... Dilimin ucuna, 'şiir elçisi' sözü geliyor hemen. Bugün, Anadofu'da ve yurtdışında ne kadar genç insan Telli'nin şiiri ile şi ir okuru oldu; bir hayıflanma duygusu ile orta yaşlarını süren ne kadar insan şiirle ilgisini Telli ile sürdürüyor, bilmiyorum. Pek çok taşra kentinde, kasabasında keyifle paylaştığım söyleşileri, dinletileri şöyle oir düşününce, 'binlerce' demek mütevazı bir değerlendirme olarak görünüyor. Hemen ner dinletide, her yaştan insanın gösterdiği yoğun ilgi hep etkilemiştir beni. Ne var bu yoğun ilgide? Şiirin içinden ve dışından, nedir bu sevginin dinamiği? Gördüğüm ve olağan bulduğum bu durumu yazıyla anlatmaya çalışırsam, sanırım Telli'nin şiiri ve duruşuyla ilgili üçbeş cümle söylemiş olacağım. Küçücük bedeninde, yalnız kendisinin değil, genç yaşlı pek çok insanın kül le kor arasında çırpınan geçmişini, üzülünecek ya da utanılacak değil, tam tersine onurla sahiplenilecek bir hazine gibi sunması mı insanlara, bu sevginin nedeni? Hayatın bir sürcdir ellerinden aldığı saygınlıklarını, gittikçe alçalan bu toplumun bir vicdanı olarak onlara anımsatması, duyumsatması mı? Bir ip gibi boğazlarına düğümlenen günlerini, anıların ve düşlerin gergefine her şiirle bir daha gererek, kendi nayatlarının biricikliğini, sandıklarından çok daha değerli olduğunu, harfharf onlara gösterme inadı ve güzelliği mi? Aşk ve şiir dışında, egemenlik iireten bütün ilişkileri reddederek, başı önüne her gün biraz daha düşen itiraz duygularına verdiği o hilesiz hesapsız solulc mu? Çocukların, şiirin abc'si sayılacak masum fakat bıktırıcı sorularına, yorgunluğunu içine çekerek en büyük nezaTcet duygusuyla vermeye çalıştığı, her harti gulümseten ve çocukları büyüten yanıtlar mı? Duruşuyla yaraltığı, 'ev içinden birisi' olmak duygusu mu? Devletin, olüm kokan soluğunu etinde duya duya, etnik kökeninden, dilinden, siyasal kimliğinden ötürü baskılanan, şiddet gören kim varsa, onların "sesi" olma etiği mi? Şiirokıırken her heceye gösterdiği o büyük saygı mı? Yoksa, tınısını hayıflanma ve öfkeden alan, yarattığı o gerilimli şiir dili mi, insanları dinlemekten okumaya, okumaktan dinlemeye yönelten? A altında kalacak/ Mutluluk sandığınız ne varsa" demiştir. Onlar bu sitemi görmüştür. Kırk yıldır artarak süren, onca değişik yaş grubu ve toplumsal kesimden yönelen bu ilgi, her okunuşta yeniden yazılan, yaşayan bir şiirin sağlayabileceği bir ilgidir. "Hayatına ülkesini ekleyip duran" ve bunıı dile, şiire dönüştüren bir şairin kalbidir bunu sağlayan. O, "karda izler bırakmıştır, avcuar peşime düşsün diye", ama onun peşine avcılan yerinden eden okur düşmüştür. Telli de okur da iyi etmiştir. Şiir okurunun azlığı çoklıığıı, şiirin bittiği bitmediği tartışmalarma, bir yanıt olarak durmaktadır Ahmet Telli. Küçücük bir anı: Besni'ye gidiyoruz. Bizi çağıran öğretmen arkadaşlardan birisi anfattı: "Gerger'in bir kövünde öğretmenlik yapıyorum. Kasabayla, ekmekle, gazeteyle tek bağımız köyün minibüsü. Dünyanın dışında, sıfır noktası gibi bir yer. Minibüsün şoförüyle arkadaş olduk. Okuma heveslisi birisi. Bir akşam sizin şiir kasetinizi ve kitaplarınızı verdik. tki gün sonra geldi. Minibüsü sattığını ve Istanbul'a gideceğini söyledi. Yaşı altmışa vakındı. Hayretle nedenini sorduk. Soluk Soluğa şiirinizdi ne deni ve özellikle şu dizeler: 'Büyük aşklar yolculuklarla başlar/ ve serüvenciler düşer bu yoUara ancak.' Sizin yüzünüzden ve kendi elimizle günlerce ekmeksiz, gazetesiz kaldık." Telli'nin tepkisi mi? Kıpkırmızı ve kekemeydi. • Soldan: unal Ersözlü.Mansur Balcı, Yücelay Sal, Ahmet Telli, Nevzat Cellk. Can Yücelln evlnde. 2000. Yüzleştiren Iki Kitap SELMA AĞABEYOĞLU B Elbette hunların hepsi... Tüm bunların, sudaki halkalar gibi genişleye çoğala içinde büyüdüğü bir gelecek düşü, gelecek önermesi. Yetinme duygusuyla bizi iğdiş eden bu hayattan daha büyük bir vaşam imgesi. Mevlana'nın, "Umutsuzlukta en büyük umut vardır" sözünü doğrulayan, bize ömrümüzü sevdiren bir yaşama hüznü. Ve bıınların yüksek sesli imgelerle geniş çağrışımlara yaslan dığı şiir dili... Ahmet Telli şiirinin bunca sevilmesindeki giz ve gerçek olsa diye düşünüyorum. Yetmiyor, 'dönemsel bir duyarhğa' denk gelmesi mi, bu sevginin nedeni, kuşkusunu aralıyorum. Hangi dönenı, hangi yaş ve insan kuşağı? Yaklaşık kırk yılı bulan ve içinde binlerce değişik hayat devinen; dilini, değerlerini, beğenisini defalarca yıkıp yıkıp kuran bilmem kaç 'dönem'in ortak beğenisi nasıl olıır ve bir rüzgârhk bir şiir tüm bunları kucaklayabilir mi? Elbette hayır. Üstelik ü , bu insanlara, "Sizi Sevmiyorum" demiştir. "Onlar için umutsuzluk/ kendim için haramiydim" demiştir. "Derim ki ey kavmim, zulmünüz/ Payidar, yurdunuz çığlığımdı/ Ki hükmümü kendim veriyorum/ Yakın beni sesim sorulara dönmeden/ Küllerimin SAYFA 6 UmutsuzJuktakl umut en Hiçbir Şey Söylcmcdim ile Sulara mı Yazıldı, bugüne değin şiirleriyle tanıdığımız Ahmet Telli'nin düzyazı kitaplarının adları. Yazarın otuz ydı aşan sürede çeşitli gazete ve dergilerde yazdığı yazılardan yapılan seçmelerden oluşan bu iki kitap, önce adlarıyla ilgi çekici geldi bana. Vazıları okuduğumda, bir insan bu denli çok şey söyleyip "ben hiçbir şey söylemedim" diyebilir mi? Sulara mı Yazıldı'yı elimden bırakırken ilk sayfaya bir not düş meden yapamadım: Nilüferin sularda duruşu gibi... Güzel... CüzeH çünkü ben sadece bu kitaptan yazüarın başlıklarını vereceğim. Bu bile kitabın içeriği hakkında ilk anda düşündürecektirsanıyorum. Kirlenme, Şair ve Metafizik, Bir Fincan Kahvenin..., Düşünce Özgürlüğü ve Şiir, Gerçekliğin Paradigmasına Vcda, Âziz Nesin, Mavi Dersimli, Ceyhun Atuf Kansu'yu Anarken, Şenal Sarıhan, Metin Altıok'a Mektup, Behçet Aysan, Tuğrul Keskin, Celal Vardar, Osman Numan Baranus, Kelebek Etkisi, Çerkes Karadağ'ın Nü ans'ı, Nilgün Marmara, Nâzım Hikmet Bir Vicdandır, Necati Cumalı, Hüznün Müziği, Edebiyata Karşı Televizyon, Latin Amerika Kültürü, Ulusal Kültür, Prometheus'un Yeryüzü Tarihi... Uzun bir sıralama. Ne çok konu. Ne çok isim. Hepsi de birbirinden değerli. Sizi 1985'li yıllardan alıp günümüze değin getiren, zamanda yolculuk yahut an bir dille, şiirin imgelerinden, üslubundan ve ironisinden kopmadan, tarihe yapılan tanıklık. Kitapları okumanız bittiğinde, hatta daha önce, okuma sürecinde sık sık mola alıyorsunuz, düşüncelere dalıp gidiyorsunuz, geçmiş zamandan günümüze enstantaneler dans ediyor belleğinizde. Acısı çok ülkenin coğrafyasını, tarihini okşuyorsunuz sık sık, yazar sizi alıp oralara götürürken, daha doğru bir söyleyişle oralarda gezdirirken, bir şey yapıyor, bunu birdenbire fark ediyorsunuz: Sizi kendinizle yüzleştiriyor. Kimi zaman sarıp sarmalandığınız duygusal bir firtınayla kalıyorsunuz. Üstüne yazı yazdığı kisilerin, yaşanmışüktan gelen bir duyarlılıkla görüntülendiğini duyumsuyorsunuz. Sulara mı Yazıldı'nın 132. sayfasından bir alıntı yapmak istiyorum: "Insanîolan adına başkaldıran cazın, insana karşı silahlanmış toplumsal düzenlerin hışmına uğraması kaçınılmazdı ve öyle de oldu. En bireysel olanda tüm bir insanlığı savunabilen ezgiler yumağıdır caz. Ama cazın vatanı New Orleans'ta bile 1950'lerde 'Vatandaş Komiteleri'nin negro müziğini dinlememe çağrıları yayımlanır. Yüzyıl öncesinin gazetelerinde köle satış ilanlarını sergüeyen New Orleans, utançtan kızaran yüzünü kimbilir daha kaç zaman Missisipi'nin sularıyla serinletmeye çalışacaktır! Çünkü zulüm yok olmamıştı. Kahrm ve acının kirmeni yeni acılar eğiriyordu. Ne var ki, Hitler'in 'sözde sanat' dediği caz, en insancıl anlatım biçimi diye adlandırılıyor bu Sulara mı Yanldı gün. Missisipi boylarından döllenip, New Orleans varoşlarında doğan ve Chicago, Kansas City, Harlem gibi yerlerden Avrupa'ya atlayan caz, artık bütün bir insanlığın kültür birikimi içinde yer al mıştır.' Bütün bu yazılanları bir dünya vatandaşının kaleminden okuduğumu düşünüyorum. Telli'nin salt bu yazısından yola çıkarak değil elbette bu düşüncem. Kitaplarının her ikisinde de duyulan koku, tıpkı taze bir toprak kokusu gibi sarıp sarmalıyor okuru. Yolu Diyarbakır'dan, Sıvas'tan, New Orleans'a değin uzanan bir yazarın vicdanıyla yaptığı Lir iç hesaplaşmanın serüvenidir anlatılanlar. Mutlak cesaret isteyen, bilgi isteyen bir eylem. Çağıyla inatlaşan, sistemin küf rengine alabtldiğince bir karşıduruş. Tıplcı "Demokrasi, Lütfen" yazısında oldıığu gibi. Anlatmak istiyorum, olay şu: Memleketin karanlık günleri. 'Sanki bu ülke hiç aydınlık oldu mu?' Bir gazete büfesinin önüne gelen genç, elindeki nıade ni parayı uzatır ve 'Demokrasi, lütfen" der. O yıllarda yayımlanan günlük bir gazetedir istediği. Satıcı kalmadığını söyler, alıcı genç üsteler, gelip gelmeyeceğini sorar. Satıcı sinirlidır, herhangi birini seçmesini ister. Genç çekip gider çaresiz. Işte burada yazar bir şey yapar. Bütün bu konuşmaları duyduğu halde, satıcıya "Demokrasi, lütfen" der. Anlamı başka bir alana kaydırarak, inadın ve ısrarın duruşunu imler. Anımsıyorum, Ahmet Telli bir söyleşisinde "Muhalefet ve muhalif olmak aynı şey değildir" demişti, her iki kitabı okuduğumda da şöyle düşündüm: O bir muhalif. Yüreğine ve diline sağlık demek istiyorum Telli ye. Sularda ycşerttiklerin için... • CUMHURİYET KİTAP SAYI 618