07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ferzan'ın 'tamklığı' ATTILA ILHAN "...yazın çevreunde tanınmanın dost ahbap işı olduğunu da, sonradan anladını. Taşradan gelen bir kitabı, okuma zorluğpna bile katlanamıyordu çoğu yazar, eleştirmen... (s. 135) Ferzan, Hüsnet teyzesi'ne 'anlattırmış'; ben çocukluğumdan bu yana, ailede 'işgâli yaşamış kimi tanıyorsam, dizi dibine çökmüş; o anlattıkça 'yaşadıklarını adeta hafızama nakşetmiştim; sonradan, tstanbul'daki akranlanmın, o karanlık dönemi 'Mütâreke' diye geçiştirmeleri, beni şaşırtmıştı; oysa 'Garbî Anadolu' çocukları için o donem 'Yunan Zamanı'dır; o sebepten değil midir ki, 'Haco Hanım Vay'da, Izmir'in işgâli'ni ve sonrasını anlattığım bölüme, DU ad verildi: 'Yunan Zamanı'nı tek kelimeyle özetlemek gerekirse, bunun adı 'îşgâl'den başka ne olabilir? Ferzan Gürel, 'kozasını', yıllardır ipekböceği gibi kendi köşesinde ören yazarlardan; bu defa, o dehşeti' yaşamış, ya da yaşayanlarla yaşamış her eli kalem tutanın.yapması gereken şeyi yapıyor: işgâl'in nacâletini' yansıtmak; istirdât'ın 'meserretini' yaşatmak! O 'hacâlet'i yaşatmak mı dedim; hayal gücünüzü zorlayın hele: Izmir'den Soke'ye gidebilmek için îtalyan; oradan Izmir'e dönebilmek için Yunan 'vizesi almak' nasıl zorunlu olabilirdi? Ancak, 'Yunan' Izmir'e cıkar da, Söke Îtalyan isgal bölgesinde kalırsa! 'Parçalama' öyle sert, o kadar kıyıcıdır ki; ailenin Söke'li Ermeni hizmetçisi AzniPi, kara cübbeli Ortodoks papazı çevirir: Söke, îtalyan, dolayısıyla Katolik bölgesiymiş; Izmir Yunan, dolayısıyla Ortodoks; öyleyse 'ortodoks' Aznir, îzmir'de kalacak! o satırları okurken, annemden dinlediklerim: '...Menemen'den Izmir, kaç adımlık yer! Yunan zamanı, gitmek mesele olmuştu: işgaJ makamlaıından 'müruriye tezkeresi' almak şart, yoksa gidemezsin; her isteyene de vermiyorlar; Dedem'le Dayım, îstasyon'daki, Kaymakam Kemal bey'in öldürüldüğü gün, Yunan'a silâhlı mukavemette bulunduklarından, bizim için imkânsız gibi..." raba: Işgâl'e rağmen, Şehremini (Belediye Reisi) kalmakta ısrar eden, Haci Hasan Paşa; bir; onun himâyesinde, Işgâl kumandanlığı ile sıkı bir işbirliği içinde görünen, 'Gâvur' Mümin bey, ıki! 'Haco Hanım Vay'ı kaleme alırken, aynı mecburiyeti hissetmişimdir; 'Gâvur Mümin bey'i, bir başka yakınının, Naci Sadullah beyin ağzından dinlemiş; yazdığı tefrikayı, Izmir'deki gazeteciliğim sırasında, Demokrat îzmir'de yayımlamıştım; başka türlüsü, nasıl olabilirdi? Mümin bey, gözü pek bir Teşkilâtı Mahsusa'cı, îzmir'de, hayatı pamuk ipliğine bağlı 'iki taraflı', bir ajan gibi görünür: hem Yunan îstihbarâtının nüviyetini' taiiyor; hem de bu kartın sağladığı imkânarla edind^i 'istihbarâtı', Ankara'ya Mim.Mim. Teşkilâtı'na ulaştırıyor. Ferzan Gürel, hele, ailecek yakınlığı hesaba katüırsa, acaba îşgâl'in bu iki kılit 'şahsiyeti' hakkmda, bıraz daha 'malumat' veremez miydi? Geçmiş yıllar, hatıralann zamanla netliğiniyitirmesi; elde olmayan bazı eksikliklere, kronolojik bazı kaymalara; tiplemelerde, yer yer belirsizliklere yol açıyor; fakat o 'atmosfer' yok mu, o 'atmosfer1: yurdun parça parçabölünmesi; bu bölünme sonuçlarının, insana verdiği o kalp ağrısı?... O kadan bile yetmez mi? ,,..,..,. % . ^ l. Kabaharmı, yoksa clddi bir leragarmı? Esat Âdil Bey'e, hasımları, 'ağa çocuğu' diye saldırırlardı; feodal/ümmet ailesinin bir 'rüknü', nasıl sosyalist bir partinin lideri olurmuş? '40 Karanlığı', bir akşam, Kırağı Sokağı'ndaki evin Hasan'a (Tanrıkut) tahsis edılmiş odasında konusuyoruz; mavi gözlerini, iri iri açıp, diyor ki bana: "bu, Tanzimat sonrasında Osmanlı aydınının kaderidir; ben de Paşazâde'yim! Edebiyatımızın iki önemli romancısı, Yakup kadri ve Samim Kocagöz, aynen Esat bey gibi, feodal/ümmet aileİerinin veliahtlarıdır!". Doğru değil mi? Ege yöresinde, toprağın sorun olabildiği iki yer, Söke ve Akhisar'dı; Söke'de Kocagözoğulları, Akhisar'da, Karaosmanoğullan, 'toprak beyleri'! îyi de, bu iki aileden, bu iki gencin 'toplumculuğu' seçmesi, acaba bir 'kabahat' mıdır; yoksa ciddi bir 'feragat' mı? Ferzan Gürel, ağabeyi bir Samim Kocagöz, kardeşi Halil Kocagöz gibi, Kocagöz soyunun çocuğu; onun için midir nedir, 'anılannı okurken 'Yunan Zamanı' Batı Anadolu'daki feodal bir ailenin, 'dramı' yaşanıyor; aile fertleri, bir yanlanyla geleneksel ümmet üst/yapısının etkisindedir; bu onları, Padişah a bağlı kılar: Şehremini Hacı Hasan Paşa, gibi; bir yanıyla Millî Mücadele'yi benimser: Yunan'dan Italyan'a kaçıp önce Söke'de, sonra Muğla da, İşgâl'in 'hacaletini' yaşarken, çoğunun nissettiği gibi! Feodal/Ummet yapısında, halkın 'kıymeti harbiyesi'ni, kendini mensup addettiği 'bey' ya da 'ağa'nın tavrı tâyin ederdı; yoksa Mustafa Kemal Paşa, niye Diap Ağa'yla, öteki Doğu'lu 'feodallar'la konuşsun? Kocagöz'Terin, iki sandalye arasına oturmuş nâlini, çok iyi görebiliyorum; çünkü Menemen 'eşrafından' Hasan Fehmi efendi ve ailesi, aynı 'ikilemi' yaşamışlardı; çabuk çözdüler, çünkü o büyük dedem 'ittihatçı' idı; Koca Ferzan Cürel öOrenclllk yıllannda Fepzan Giirel Kapak konusunun devamı. *" .. diler. Bunda doğruluk payı vardı: Örneğin Kolejden mezun olurken lise bitirme sınavlarımızı kendi okulumuzda değil de tzmir Kız Lisesi'nde vermemiz zorunlu kılınmıştı. Alışmadığımız öfiretmenler karşısında, ben de arkadaşlarım gibi başanlı oldum. Severek çalışmadığım cebir dersinden tam not âldım. Uzun bir yaşamın öyküsü içinde çok kişisel aynntı saydığım buna benzer anıları, önemsiz bulduğum için yazmadım. Bizim kuşağımız, bir ulus oitna bilincinin ta benliklerde duyulduğu, her türlü özveriyi göze alarak toplumsal birliği yaratma kararldığının yaşam görüşüne dönüştürüldüğü günleri yaşadı. Bir de dostluk kurduğum yazarlardan söz etmediğime üzüldüm. Fakir Baykurt: "Bu güzel uğraşını bırakma Ferzan abla," derdi, beni yüreklendirdi... Çok erken yaşta yaşamını yitiren, üç öykıi kitabının yarazı Behiç Duygulu'yu anlatmak isterdim: Uzun süre mektup arkadaşhğı yaptı benimle. Yaşamın ve yazarlığın çüesini çekmiş, sonra da bu uğurda sağlığını yitiren bir insandı. Neden romandan çok öyküye yöneldiniz? Öykü yazmak sanırım doğama uygun geldi. Yaşamı ve olaylan özümsemeyi, can alıcı içeriğini bulmayı seviyordum. Öğrenciliğim sırasında yazdığım mektuplan babam beğenir, 'muhtasar ve müfit', yani, kısa ve yararlı olarak nitelerdi. Sanınm bu özelliğim beni öykü yazmaya yöneltti. EsKilerin 'velut' dedikleri, üretken yazarlardan değilsiniz. Nedenleri var mı? tlk neden, yazmaya çok geç başlamam, ikincisi, yazarların üretken olabilmeleri için zamanlannı bozuk para gibi harcamalannın gerekliliği... Ben, zamanın değerinin çok geç ayırdına vardım. Zamanımı sevdıklerime ayırmadan edemedim. Yaşam boyu tutku bicimine giren hiçbir isteğim olmadı. Toplumsal sorunlarda kaygılarım ne denli yoğun olduysa, öznelliğin çerçevesi içinde ise, hani "gelişi güzel", derler ya, yaşamı böyle algıladım; doğanın yalın akışı bana huzur verdi. Kişilerin yalnızca kendilerini düşünmeleri, her ne amaç için olursa olsun, pek hoşuma gitmedi. Belki de akıllıca bulmayanlar olur. Çoğu zaman kendimizi değiştirmek elimizden gelmez. Annemin, 'kendimizi değiştirmek' konusunda söylediklerine katılıyorum. Ama yaşanılan zamanın içinde "insanlık hallerini" öylesine hoşgörülü bir karşılayışı vardır kı... çoğu zaman ben bunu başaramıyorum. Bugün de düşünen, umut eden, yazan; yeni kuşaktan bircok kisiyiyle de dostluğunu sürdüren; (söz gelişi benim kızlanmla kurmayı isteyip başaramadığım ölçüde) özgürlükçü, çağdaş ve dostça iletişimin, birlikte yaşayıp paylaşmanın ön Koşulu olduğuna inanan bir annem olduğu için sevinç ve güven duyuyorum. Duyduğum güven, gittikçeartan saldırılarla yıkılmaya çahşılan toplum olarak birlikte yaşama kararlılığının, bilinçlerden öylesiEvcilik Oyunu ne kolay kolay siFerzan Gürel linemeyeceğini Kovan Kıtabevi anlamakla pekisiYaytnları tzmir 1962, 96 s. yor. Sahici bir Cumhuriyet kızı Işgâl öncesi îzmir, zaten 'Gâvur' Izmir Osmanlı'nın en büyük ihraç limanı; Ege Adalan'ndan, hatta Mora Yanmadası'ndan, Girit'ten üşüşen Rumlar, ona bu 'sıfatı' yakıştırmış; nüfusu üçyüzbinden fazla, 'alafranga' (Komprador) bir şehir; yansından çoğu Hıristiyan: Rum, Ermeni, Lövanten; onlara bir de, Balkan Harbi'nde Selânik'in kaybını müteâkip oraya dökülüşen Musevi ve 'Dönmeler i ilâveediniz; 'gâvurluğu' artık 'müsellem'dir. îngiltere Devleti Fehimesi'nin, îzmir'i Venizelos'a ikrâmı, hem Italya'nın beslediği ümitleri söndürmüş, hem de 'gâvurluğun' ibresini 'Yunan Ortodoksluğu'na çevirmişti. Yaruış hatırlamıyorsam, îzmir'in 'elen' valisi îstiryadis (Stergiades), aslında lonia Valisi'ydi; mmtıkanın işgâl kumandanı Miraiay Zafiriu da, askekurtarmıyor! Ferzan, 'Yunan Zamanı'nı anlatırken ister istemez, o dönei n Jjy önemli 'simâm s l n a ' değinmiş; nasıl d e » i n m e s i n ki, ikisi j e Tıısım, ikisi de ak Oiuripağnsı'yoknıuT ri kumandanı! Aşağı fharın 'okutulması' bile mesele olabiliyor; ama Ferzan'ın tanıklığı, Işgâl'de komprador kapitalizminin nisbî bir refah ve rahadık, üstelik kozmopolit bir hayat tarzı geliştirdiği îzmir çevresinde bile, varlıklı da olsa bir ailenin 'esaret'ten neler çektiğini, çektiklerinden neler hissetiğini, 'hassas bir gözlemcilikle' yansıuyor. SAYI 54 jöz'lerde, süreç biraz daha uzun, çocuk Şeftali Çiçekleri Ferzan Cürel YeditepeYaytnlart htanbul 1965 oU S. SAYFA 4 CUMHURİYET KİTAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle