06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ülkelerde karşılaştığı din bilginleri onun zihnini ve ruhunu açarlar, yüreğine huzur getirirler. Theo yolculuk boyunca kutsal gücü hisseder ve onun varlığını her yerde, her şeyde görür. Çünkü kitabın ilk bölümlerinde Theo'nun inançla ilgisinin bulunmadığını, okumayı çok sevdiğini, zeki olduğunu, narin bir kışiliği olduğunu öğreniyoruz. Kitapta adı geçen "Tannlann Gazabı"ndaki güzel, çok muzip, ama biraz narin ve Yunan tannlarının kralı Zeus'u, gerçek babasını, bulabilmek için birçok kez Cehennem ile karşı karşıva geıen "Theo" dokuz ay süren yolculuk boyunca, bir yandan büyürken, ölümcül hastalığından da kurtulur./ Kitaptan öğreniyoruz ki, artık gizemli hastalığmdan hiçbir eser kalmayan Theo halası ve halasının dostlan için kaygılanıyor da. Kaygılandıklan da kendisi için kaygılanmaktadırlar. Çünkü tetkik sonuçlan karıştığından hastalığı devam etmektedir. Sonunda tetkiklerin birbirine kanştığı, gerçek sonuçlarda Theo'nun iyileştiği ortaya çıkar. Herkesin sevincine pek katılmaz, "biliyordumzaten" der./Sonunda ne mi olur? Birazdan buna döneceğim, ama önce... Catherine Clement 1939'da Paris'te doğmuş. Lise öğrenimini Paris'te Victor Duruy ve Fenelon liselerinde tamamladıktan sonra Fransa'nın en önemli yüksek okullarından Ecole Normal Superieur'ü bitirmiş. Felsefe öğretmenliği yapmış liselerde. Öğretim üyeliği. Büyükelçi eşi olarak Yeni Delhi'de bulunmuş. Viyana'da Dakar'da. Romancı, felsefeci, denemeci olan yazarın yapıtlan on altı dile çevrilmiş. "Şeytanın Orospusu" da Telos Yayınlan arasında çıkmış. Yirminci yüzyılin felsefe tarihini romanlaştırdığı "Şeytanın Orospusu"ndan çok farklı bir çaıışma "Theo nun Kutsal Yolculu gu". Î lnsanlık tarihi, özetle bir arayısın tarihidir. Çünkü insan, yeryüzünde belirdiğinden beri var olabümek için gelişti, geliştirdi kendini ve yaşamak için başlattığı arayışını tek yönlü vektör gibi geleceğe taşımanın yollannı da aradı. Buldu da. Kolay olmadı, ama buldu. Korku ve arayış faydalı olan meyvelerle ye yetersiz araçgereçlerle yetinmemesi gerektiğini dayatıyordu ona. Yanmış hayvanlan yiyerek pişirmeyi geliştirdi. Hep daha ' 'i yaşamak ve korunmak için çabaladı. anmı öğrendi. Avlanmayı ve alet yapmayı. îlk çağlarda başlayan alet yapımı günürnüzaeki teknoloji narikalannın temelini oluşturdu. Uygarlık ve teknik o günden bugüne böyle geldi. Her gün biraz daha ilerlemekte teknoloji, dolayısı ile de insan, ama bütün bunlara karşılık vahşi kapitalizmle birlikte mutsuz insan. İnsan, geçirdiği evrimler boyunca doğayla yüz yüze o&nuştur. Doğadan yararlanmıştır. Artık doğayı değiştiriyor ve dönüştürüyor. Kontrol edıyor. Bütün bunlar her yerde aynı anda baslamadı. Bu gelişmeler inişli çıkışlı olaralc birçok ülkede devam ediyor halen. Ilk bilgileri kendi deney ve sınamalanndan kazanan insanhk, bunlan kendinden sonrakilere aktarmak zorunda kaldı. Bu yüzden jestlerle, mimiklerle, seslerle, işaretlerle yaptı bunu. Bunlan geliştirirken mağaralara, ağaçlara, dağlara resmetti. Yetmedi, geliştirdi ve buldu, uzun zaman aldı ama buldu sonunda ilk kâğıdı. Ve sonrası çorap söküğü gibi gelişti. CDROM'lara, bUgisayarlara dek geldi dayandı. Bilgilenme ve bilgilendirme, iki ayağının üstüne kalkarak en büvük devrimini gerçekleştiren insana, "kimim", "ne yapmalıyim", "niçin", neden" gibi yüzbinlerce soru sormayı, felsefe yapmayı dayattı. Çünkü felsefe, varolanlan ilişkıler açısından da ele alır. Felsefe bir bilgi olarak da çeşitli düzey ve derecelerde başkalarına aktanlabilir, öğretilebilir. Nesnelliği, göreceliği ve taramlığı bir yana bırakılırsa bu olgunun. Bilgilenmenin ve bilgi paylaşımının, düşüncenin bu SAYI S48 bağlamda araçlan çoktur. Filozoflann mesleğidir felsefe. Ama bu açıdan kendini kanıtlamak bir süreç ve veriler sonucudur. Felsefi söylem de çeşitlilik göstermektedir. Filozoflann özellikle günümüzde ve medyanın da olanaklarını kullanarak daha geniş kitlelere ulasmak istemeleri gözardı edilemeyecek bir gerçek. Bu yüzden anlaşıhr metinleryazılar ele almaktadırlar. B. Russell'ı anımsayabiliriz. "Sofi'nin Dünyası" da böyle bir kaygının sonucu. Eğitimi felsefi temellere oturtma, eğitim yoluyla geniş kitleleri felsefeye yaklaştırma, ilk dönem felsefecilerinin de kaygılan olmuş ve okullannda, genç kadınlara, genç erkeklere düşüncelerini aktarmayı yaşama geçirmişlerdir, bir ölçüde debasarılmıs DU. Neaense filozoflar ve bilgilenmeyi, bilinclenmeyi kendisine dert edinenler genelde gençlik dışındaki insanlardan umutsuz görünüyorlar. Bunlann böyle bir umutsuzluğu (yani öğrenme isteği bulma ve bilme isteğinden uzak olduğu görüşündeler) öne çıkarmalan nedensiz değil aslında. Server Tanilli de böyle düşünüyor olmalı ki "kitabın seslendiği, başta lise ve üniversite gençliğidir." aiyor, bir konuşmasında. Öğrenme isteği", "bulma ve bilme özlemi" insanın gizlerini dünyaya açmasıyla başlıyor ve ölümüne dek sürüyor" çünkü. "Sofi'nin Dünyası" ile "Theo'nun Kutsal Yolculuğu birçok açıdan birbirine benziyor. llkinin kahramanı 14 yasını bitirmekte olan bir kız, ikincinin kahramanı 14 yaşını bitirmekte olan bir erkek. Aydınlanma felsefesinde çocuk döneminin bittiği yas bu. Çünkü 15 yaş, bedensel ve beyinsel olarak yetişkinler dünyasına geçişin yaşıdır. Bu ilginc. 11ginçlik bununla kalmıyor. Her iki kahraman da isim olarak Yunan felsefe anlayışında karşılığı olan kişiler. Her iki kitabın yazarları da kısmen örtüşüyorlar. Felsefeyi önemsemiş olmalan değıl tabii bu, felsefe öğretmenliği yapmış olmalan, benzer düşünceleri taşıyor olmalan gibi birçok benzerlikten söz edebiliriz. Bedensel gelişimle birlikte beyinsel gelişimi de önemsiyorlar. Bu yüzden kahramanlarını "doğmakla insan olunmuyor. Oluşturulmak zorundayız." saptamasının peşinden yürütüyorlar. Bu yazın (14'ün/15'in) seçilmesi rastlantı değil, dedik bunu. İnsanın ancak ellisinden sonra felsefe yapabileceği görüşünü tersyüz etmek için her iki yazar da kahramanlannı gençlerden seçmişler. Çünkü bilgibilgilenme oranını belirlemek, günümüzde bilgi oranı diye tanımlanan Deynin yapısını bilmekle oran 3 tılı. Yapılan araştırmalarda, akıl, zekâbilinç çalışmalarıyla ilgüi olan düşünce hücreleri, doğuma üç ay kala oluşuyor. Doğumdan altı ay sonra 1015 milyara ulaşıyor. Dört yaşına dek bu hücrelerin % 50'si çalışmaya başlıyor. Sekiz yaşında % 80, on üç yaşında % 92, on yedi yaşındaysa % 100'ü çalışmaya başlıyor. Ve araştırmalar otuz beş yaşından sonra her gün yüz bin kadannın ölmeye başladığını kanıtlıyor. 17 yaşından sonra ise "insan için en önemli sorun, uyanmış beyin hücrelerini görev verip çalıştırarak uyanık tutmaktır. Yoksa bir daha uyanmamacasına uykuya varmaları isten bile değildir." Her iki yazar da bunlann bilincinde. Bu yüzden Sofi kendisine gelen mektuplarla beyinsel olarak beslenir, ama kimin gönderdiğini nice sonra anlar. Theo da cin gibi çocuktur. Farklıdır. Okumaya ve araştırmaya meraklıdır. Biri mektuplann sahibiyle bilgilenmesini, diğeri de dinlerin görevlileriyle bilgilenmesini sürdürür. Yazar, Theo'nun farklı birisi olduğunu, "Aile arasında bilinen bir şey vardı, Theo öbürleri gibi değildi. Her zaman sınıf birincisi oluyordu ve durmadan okuyordu; küçükken başlamıştı buna ve burnunu kıtaplardan kaldırmıyordu." (s. 15) tümceleriyle okura sunar. Bu özelliklere Theo hastalığı kesinleşince okula gitmez. Evde çalışma ortamı hazırlanır ve evde çalışmaya başlar. Ama çılgın hâlâ, onu aünya gezisine götürmek istediğini söyleyince ve bu da kabul görünce, Okul için yeterince vaktin var. Oysa ben, ben ölümsüz değilim. Yanümıyorsam sen okulda zaten bir sınıf önde değil misin?" (s. 28) der. Aslında buanlayışa yabancı değiliz. Çünkü eğitim sistemiyle ilgili eleştirinin farklı bir açılımı "Sofi'nin Dünyası"nda da var. "Theo'nun Kutsal Yolculuğu" ile "Sofi"nin Dünyası" arasındaki benzerlikler kadar, farklüıklar da var. 579 sayfalık "Sofi'nin Dünyası" felsefe tarihi üzerine, ' ;içekurgusuyla,özenliçeviridiliyle, diaktik, ama akıcı anlatımıyla tam bir postmodern roman. lçselleştirilmiş olan konular, günümüzün aktüel felsefi görüşlerinden de bilgi özetleri içeriyor. Bu, "Theo'nun Kutsal Yolculuğu ndadavar ama, günümüz tarikatlannın çok az bir bölümü, dinlerin günlük yaşamlan, konfonnistçe ve derinliksiz ele alınmış. 719 savfalık "Theo'nun Kutsal Yolculuğu" felsefi derinlikli bir metinden cok, edebi ağırlıklı bir roman. Yazar, dilleri, dinleri, insanları, ülkeleri ve günlük yaşamlan tanımış. Bunlan soğurmuş ve Theo'nun kişiliğinde okura yansıtmak istemiş. Romanı okumaya başladığmız Î da, kanıksadığınız, şöyle veya böyle bildiğiniz gerçeklikleri yineliyormuş gibi •eıir size, ama satır aralarına ve bölümere daldıkça bu önyargının hiç de haklı olmadığını ve bazı yerlerde konuların, kisilerin derinlikli, yaşamdan öğrenilerek oluşturulduğunu anlarsınız. Ortadoğu'daki kimi ülkelerde varolan /ki aynı ülke insanlan arasında/ çatışmalann "Kutsal Kitap"lanndan kaynaklandığını, din adamlannın banş içinde birlikte yasayabümenin ortamını yaratmaya çoğu kez yeterli olamadıklannı, Haçlı Seferleri'nin bir yüzünün de çocuk haçlı gönüllüleri olduğunu okursunuz. (Bu derinleştirilebilir miydi, bilemiyorum, ama önemli bence.) Yakup'un oğlu Yusuf un (s. 155) yüzeysel anJatıldığını, bu yüzden eksik olduğunu farkedersiniz. Oysa burada Yusuf un hikâyesi bütünüyle (ilgili Kitap'tan alıntılanarak) verilebilirdi. Ahura Mazda (Mazdaizm) da yüzeysel anlatılmış. Süryaniler de. Bunlar, roman kurgusu içinde olmasa da olurdu, diye düşünülebilir, ama benzerleri derinleştirilmiş. 467. sayfadaki "Tann Tanımazlık Müzesi" bölümün sonuna dek (s. 471) Alyoşa ve Marthe Hala, yeni bir dinin oluşumunaçalışan Lenin'iyerdenyere vururlar. Theo nun Lenin'e olan sempatisini yıkmak için. Burada da söylenenler, detaylandınlmadığından yüzeysel kalıyor ve inandıncılıktan uzaklaşıyor. Ama öyle saptamalar da var ki, altına imzanızı atmaktan uzak tutamazsınız kendinizi. "Tutucular yoksulluğun içinde doğarlar. Varoşlardaki yoksullan ele al, dünyanın neresinde olursa olsun, Bombay'da, Kahire'de örneğin. Onlar kendi köylerinden göçmüşler, çünkü hiçbir şeyleri kalmamış. Kuraklıktan davarlan telef olmuş ve tarlalannda ürün yetişmemis. Issiz, aç, köylerini bırakmışlar iş bulmak umuduyla. Hayal! Tuzağa düşmüşler, her şeylerini yitirmişler, köylerini, sürülerini, ağaçlarını ve tarlalarını, hepsini. Sadece dinleri kalmış ellerinde. (...) Kendilerine yeni bir dünya kurmaya. Tapınakta, camide birbirleriyle buluşurlar. (...) dinci hareketler, yoksullara 'ardım konusunu inanılmaz bir titizlike sürdürürler." (s. 489490) gibi. 499'daki "Islam'ın Farklı Kollan" bölümünde de eksiklikler ve sınırlama yanlışı var. Özellikle Şia tanımı ve Hariciler açısından. Din, bütün Ortaçağ toplumlannın merkezi değeridir. Egemenüği ele geçirmeye aday yeni burjuva sınıfının elinde "din" sihirli değnekti ve kitleleri peşinden çekiyordu. Hıristiyan bir ideolojiye sahip bir reformist dinci hareket (Luthercilik, Calvincilik, Presbiteryenlik, Anglikan Kilisesi, Thomas Münzer Hareketi kendi ülkelerinin burjuvalannın ideolojik giysileri oldular. Sonunda Theo'nun yolculuğu biter, Theo, Theano Nine'ye "Ben dinleri bir ağacın dalları olarak görüyorum." der. (s. 699) "Tek bir büyük ağaç. Kölderi tüm yeryüzünün altına dağılmış." Kökler gökyüzüne büyüyorlar. Kabuğuna yazı yazılabiliyor. "Tann, insanoğlunun iyiliği için var." Yazar, burada düşüncelerini Theo'ya ve diyalog içinde bulunduğu 'kisiye söyletirken tarafsız kalmayı(!) yeğfemiş oluyor. Oysa "Dinlerin ortak ağacı" benzetmesi de felsefe tarihi kadar eski. Fakat yine de romanın en çarpıcı bölümü. Beflci de yazan bu romanı yazmaya yönlendiren etkenlerden biri. "Theo'nun Kutsal Yolculuğu" bir tümceyle özetlenecek olursa, "dın(ler) halk içjn muhafaza edilmelidir." (Engels) denılebilir. Bu roman, bunu anlatıyor. Inanmıyorsanız okuyun tartışalım. • ( Theo'nun Kutsal Yolculuğu/ Catherine Clement/ Çev: traid SamyeiEsin Talu Çelikkan/ Tebs Yaytnaltk/ 719 s. SAYFA 11 CUMHURİYET KİTAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle