Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
MUSTAFA YELKENLİ S l ok ucuz din propagandası yapan kitaplarda genellikle ermiş insanI ların öykuleri anlatılır. Islami agandada elinde kılıç, yalın ayak, beyaz giysilerle düsman aslcerlerine dalan evliyaların, şeyhlerin öykuleri çok sık kullanılır Dinsel kurumları yaşatmayı amaçlayan bu öyküler aynı zamanda yoksul nalk yığınlarını şeyhlerin, hocaların, tarikatların denetimi altına sokmaya da yarar. sistem içinde bir tür emniyet supabıdırlar. Bu özellikleriyle sadece feodâl dönemlerde değil, Türkiye gibi ülkelerde de sistem tarafından korunup kollanırlar. Hatta çoğu kez milletvekili seçtirilip Meclis'e bile gönderilirler. Bir başka işlevi daha vardır bu dini yönü ağır basan kurumların Türkiye'de. Etnik ve sosyal çalkanmalar içinde bir türlü sosyal gerçeklerine uygun yapılanamayan bu coğrafyada Ismet Paşa'nın deyişiyle Kürt nalkının bu kurumlarla denetim altında tutulması sağlanır. Batı dünyasında ise şeyhlik türünden kurumların olmaması nedeniyle buna benzer öykülerde baş kahramanlar çoğunlukla yoksul köylü kızları olur. Kimi Jeanne D'Arc gibi Fransa kralına zafer kazandırır, kimi kiliseyle çelişkiye düşerek diri diri ateşte yakılır. Zaten daha sonra Jeanne D'arc da kilisenin otoritesini zaafa uğrattığı gerekçesiyle ateşte yakılmaktanKurtulamayacaktır. Ortaçağın karanlık dönemlerinde kilisenin halk yığınları üzerinde manevi baskı oluşturmak için kullandığı bu fenomenlere halkın tamamen inandığı da bir gerçek. Bunların hemen hepsi ya eski ölmüş azizleri ya da Bakire Meryem'i görürler. Meryem insanlığa söylemek istediği mesaiı yoksul ve çoğunlukla saf kızlar aracılığıyla iletir. Bu insanlann birçoğu da dini otoriteleri inandırmak için insanlık uğruna sonsuz acılar çekmiş olan Isa'nın vücudundaki yaralara benzer yaralar taşırlardı. Gerçek ya da uydurma ne olursa olsun bu tip öykülerin feodalizmin karanlığında sıradan insanlann dine olan bağhlıklannı pekiştirdiği ve dinsel kurumların otoritesini güçlendirdiği biliniyor. Daha sonra feoaalizmi ve kilisenin iktidannı yıkan burjuvazi de halkın istemlerini kontrol altında tutmak için dinsel kurum ve söylenceleri kullanmaktan çekinmeyecektir. Dinselliği devlet yönetiminden uzaklaştıran burjuvazi, dinin toplumun üstündeki etkinliğini yok etmeyi çıkarına avkın bulmuştur; din bu yeni düzende de eski etkinliğini sürdürebilmiştir. Halk arasında abartılı bir şekilde dilden dile dolaşan bu öykülerin kuşkusuz bilimle, bilimsellikle ilgisi yok. Zaten bilimsel açıklaması olmadığı için halk içinde populerlik taşımakta. En küçük bir bilimsel açıklaması olduğu zaman doğal ki etkileyici özelliği de Kalmayacaktır. Ancak böylesi öykuleri ciddi bir edebiyat yapıtı olarak bulmak da olanaksız. Belkı bilimin sınırları dışmda seyreden fantastik anlatılar içinde ver buıabilir. Kaldı ki bu türün birer edebiyat başyapıtı sayılan örneklerinde dine çok fazla yer verilmez. Dinsel propagandayı amaçlayan yapıtların edebi eser sayılmalan neredeyse olanaksızdır. Ama yine de kimi yazarları etkilemiş, yaygınlaşan halk öykülerini dinsel bir propaganda haline getirilmeden yazılan örneklere rastlamakda zor değil. Daha önce Ermeni soykırımını anlattığı Musa Dağ'da Kırk Gün adlı romanıyla Türkiye de tanınan Yahudi kökenli yazar Franz Werfel bu kez küçük Bernadette'in olağanüstü yaşamını anlatmadan önce, bu öyküyü yazmanın gerekçelerini açıklamak zorunda hisseder kendini. Ikinci Dünva Savaşı'nın başladığı yıllardı Nazilerden kaçarak Portekiz e geçmek için eşiyle geldikleri Fransa'nm Bernadette'in Ezgisi her yönüvle gerçek anlamda laik bir yaşam biçiminin ne denli önemli olduğunu vurgulaması nedeniyle okunup tartışılması gereken bir roman. Özellikle Hıristiyan dünyasınaaki mistisizmin anlaşılabilmesi için de okumak gerekiyor. ki devlet bürokrasisinin yasaklarla örülü işleniş biçimini yansıtmasıdır. Valilerin, emnıyet müdürlerinin, belediye başkanlannın, kilisenin hem yasakçı ve baskıcı tavırlannı hem de laik kesimin feodal otoriteye karşı olan duruşlarını yansıtır. Bu yasakçı ve baskıcı yönetim, küçük Bernadette'in halk üzerindeki etkinboşa çıkarmak için uydurma geJcceler yaratma çabası içine girer. Bernadette'i halk içindeki yoğun saygısını ve hayranlığını vok etmek için saf köylü kızını küçük düşürmek için savcı, yargıç, papaz, belediye başkanı, emniyet müdürü harekete geçer. Ailesi tehdit edilir, genç kızın tutuklanması bile gündeme gelir. Bunun için yasalar zorlanır, uydurma gerekçeler yaratılır. roman okuru, valinin, savcmın ve emniyet müdürlerinin küçük kız aleyhine komplolar düzenlemeleri karşısında günümüz Türkiye'sinden bir enstantanenin kitaba yansıdığını sanmaktan kendini alamayacaktır. Uydurma gerekçelerle tutuklanan belediye başkanlarrmn sonra aniden serbest bırakılmalan, bütün yabancı kitaplarda w harfinin serbestçe kullanılması gerçeğine rağmen newroz sözcüğündeki w narfinin sorun sorun edilip insanlar hakkında dava açabilen savcılar gerçeği, sanki XIX. vüzyıl Fransa'sınm karanlık dehlizlerinaen rırlayıp Türkiye'nin orta yerinde meydana çıkmışlardır. Bernadette'in adı etrafında kopartılan gürültü küçük kızı hiç etkilemez. Su kaynağının şifa dağıtması, tedavisi olanaksız hastalıklan iyileştirmesi bile onu fazla ilgilendirmez. Herkes beyaz giysili bayanın Hz. Meryem olduğunu söylerken Bernadette hiçbir zaman Meryem adını ağzına almaz. Onun için çok güzel bayandır sadece. Suçlamalara, baskılara ve kilisenin tüm sorçulamalanna karşı gördükleri, konuştukıannı içtenlikle anlatır. Güzel bayanın istemlerini yetkililere iletir. BirK kilise yetkilisi tarafından sorguya çeen genç kızın söyledikleri ve göraükleri inandıncı bulunduktan sonra eğitilmesi ve yaşamını Tannya adaması için manastıra kapatılır. Bernadette ölünceye kadar orada kalır. Bernadette'in trajik yaşamı acılar, ağnlar içinde son nefesini verinceye kadar sürer. Ölürken yüzündeki mutlu hali kimsenin gözünden kaçmaz. Birçok kez mezan açıJır; cesedinin çürümemiş olması kiliseyi şaşkına çevirir. Öldükten uzun bir süre geçtikten sonra mezan 1925 yılında bir kez daha açılır. Cesedinde en küçük bir çürüme yine yoktur. Papa XI. Pius MarieBernard Soubirous'un ermiş olduğuna ve ölüm günü olan 16 Nisan ın onun anısına kutlanmasına karar verir. Bu roman sıradan dini propagandayı amaçlayan bir kitap değildîr. Bu tür mucizelerin bilimsellikle ilgisi olmadığı açıktır. Zaten yazann da böyle bir çabası olduğu söyfenemez XIX. yüzyılın sosyal, küıtürel, ekonomik yapısını gözler önüne serdiği gibi, kilise ve laik kesimin konumlannı, Durjuva devletinin tüm otoritesini hâlâ tam olarak sağlayamamasının gerisindeki koşullan da irdelemektedir. Ama en önemlisi, genç Bernadette'in kişiliğini, yaşamını ve sıradan yaşamın etrafında o dönemde ilerici bile sayılan devlet denilen aygıtın ne denli zavallı kaldığını göstermesi, cahil ve çok zeki olmayan bir köylü kızın saf ve içtenlikli yanıtîan karşısında devlet erkânının çaresiz konumunu yansıtmasıdır. Bernadette'in Ezgisi her yönüyle gerçek anlamda laik bir yaşam biçiminin ne denli önemli olduğunu vurgulaması nedeniyle okunup tartışılması gereken bir roman olmaktadır. Özellikle Hıristiyan dünyasındaki mistisizmin anlaşılabilmesi için de... • Bernadette'in Ezgisi/ Franz Wer/el/ Çeviren: Dominik Pamir/ Belge Yayınlan/570s. SAYFA 9 Bemadette'hı vn§k yaşamı Bernadette'in Eznisi güney kentlerinden Lourdes'ta kaldıkları birkaç hafta içinde duyduğu olağanüstü öykü yazan çok etkiler. Portekiz'e geçmek için Fransa hükümetinden vize almakta zorlanan yazar buradan kurtulunca Bernadette'in öyküsünü yazmak vaadinde bulunur. Sanki bir tür Aziz Bernadette'e bir dilekte bulunmaktadır. Nitekim Fransa'da yaşadığı korku dolu günlerinden sonra Portekiz'e oradan da Amerika Birleşik Devletleri'ne gittikten sonra romanı yazmaya başlar. Musa Dağ'da Kırk Gün adlı romanı kadar başaruı olur, kitap kısa sürede ünlenir. Bernadette yoksul bir değirmencinin dört çocuğundan biridir. Fazla zeki olmayan, okulda öğretmeni tarafından sürekıi hırpalanan küçük kız, 1850 yıiının bir kış günü çalı çırpı toplamaya gittikleri ormanlık alandaki bir mağaranın girişinde trans halindeyken beyaz giysiler içinde genç bir bayan görür. Bu beyaz giysili genç bayan KÜÇÜK Bernadette'in yaşamını değiştirir. Sadece Bernadette'in değil bütün kasabanın yaşamını doğrudan etkiler. Beyaz giysili bayanın varlığı bütün civar köylerinde duyıiur. Insanlar akın akın mağaranın girişine gelir, Bernadette'in bayanla görüşmesini seyrederler. Kalabalık kısa sürede binleri bulur. Mağaranm girişinde Bernadette'in katkısıyla ortaya çıkan kaynak suyun birçok hastalığı iyileştirmesi mucize olarak algılanır. Bütün bu olayların kentteki otoriteyi sarsma tehlikesi olasılığı güvenlik güçlerini harekete geçirir. Valiliğin, beledivenin ve emniyetin ortak çabasıyla kalabalıklar engellenmeye çalışılır. Kilisenin de bu engelleme içinde ver alması ve güvenlik güçlerini destekfemesi halkla yönetim arasında gerginliğe yol açar. Engelleme içine giren ner kurumun farklı gerekçeleri vardır. Kilisenin endişesi ise çok daha başkadır. Hz. Meryem'in dini bütün din adamlarına veya kendilerini Tanrıya adamış olan rahibelere değil de sıradan bir köylü kızına görünmesi dini otoriteyi zaafa uğratabilmesi yönünden çok sakıncalı bulunur. Kilise bir taraftan mucizeyi inkâr edenin gerçek bir Katolik olamayacağını söylerken, diğer taraftan mucizelerin skandallara neden olduğunu da itiraf eder. Mucizeleri yok sayrnak aynı anda Tannnın varlığını da tehlikeye atacağından bunu doğrudan söylemeye cesaret edemeyen kilise uluorta mucize yaratılmasını istemez. Burjuvazinin iktidarda olduğu XIX. yüzyılda, devlet otoritesini elinde tutan laik kesim bu sorun karşısında kiliseyle birlikte ortak tavır alır. Ancak ne var ki, Bernadette'in öyküsü sadece yaşadığı yöreyle sınırlı kalmamış, yerel otoriteyi sarstığı kadar, împarator Napolyon'un esini de lcapsavarak nükümetin bakanlarını zaafa düşürmüştür. Tüm engellemelere karşın mağarayı ziyarete gelenlerin sayısı on binlerle ifaae edilir olmuştu. Romanın dikkat çekici bir başka özelliği 1850'li yılların Fransa'sında Franz Werfel ikinci kez Türkçe ae S Ortaktavr Abatftâyfcübr Hrpaiaran kâçük taz CUMHURİYET KİTAP SAYI 536