28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

0 K U R L A RA "Osmanlı Bankası ile Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı arasında, bankanın arşivleri ve tarihiyle ilgili olarak bir proje yapma anlaşmasının 1997'de imzalanmasından itibaren ikiyıl boyunca banka ile yoğun bir işbirliği içinae çalıştım. Ancakbu kurumla ilk ilişkilerim 1989 yılında bankanın arşivlerini sıntflandırma ve yeniden düzenleme isini üstlenme kararının alınışına kadar uzanır. Bu hiç de kolay bir is olmamakla birlikte harcanan emeğin karştlığını veren, çok doyurucu bir deneyimdi. Bu kurumun geçmisinin, zenginliğinin ve karmaştklıg'ının keşfi, bu kaynaktan elde edilebilecek muazzam bilgi potansiyelini her bakımdan aağa çıkardı. (...)Buarşivlere duyduğum hayranlığı o kadar çok dile getirdim ve bunların geç Osmanlı ve erken Cumhuriyet dönemlerinin mali, ekonomik, toplumsal, siyasal ve küttürel tarihi konusunda muhtemelen en zengin bilgi kaynaklanndan biri olduğunu o kadar çok kez vurguladım ki..." diyen Pro/esör Edhem Eldem, bu konuda yaytmladı&ı beş önemli çalısmasıyta geçmişle gelecek arasında bir köprü kurma girişimini başarıyla sürdü'rüyor. Profesör Edhem Eldem'le bir söyleşi ve çalışmalan konusunda iki yazı yer alıyor sayfalarımtzda Yaz sıcaklarında da bol kitaplı günlerf... FETHINACI Şiir Atlası altıncı ve yedinci kitapları da yayımlandı. Toplam yedi ciltte 70 ülkenin 297 şairinden 2000 şiir! 100'den fazla çevirmen katılmış bu çalışmaya. Büyük emek! Büyük sabır. Büyük imece. Cevat Çapan'ın da dediği gibi şiir atlaslan bir "çeviri imecesinin" ürünü; vükün büyük ağırlığı elbette Cevat Çapan ın üzerinde ama pek çok çevirmenin payı var bu atlaslarda. Cevat Çapan, yedinci Şiir Atlası'na yazdığı Önsöz'de, Bu çeviri imecesinin sevindirici bir yanı da çevirilerin büyük çoğunluğunun özgün dillerden yapılması ve daha önceki ciltlerde olduğu gibi, şiir çevirisi serüvenine yeni çevirmen arkadaşlann katılması. Umarım bu ilgi önümüzdeki yıllarda daha da artar ve nenüz ulaşamadığımız Asya ve Afrika ülkelerinin şiirini bize tanıtacak yeni çevirmenler de bu ortak çabayakatdır." Okurlara bir tavsiye: Bu şiirlerin tadını çıkarmak için Şiir Atlası n\ cilt sayısına göre okumayın, açın herhangi bir şiir adasını, canınızın çektiği yerden başlayın okumaya; birinci ciltten başlayıp yedinci cilde kadar okumaya kalkarsanız, korkarım, "ders çalışır gibi" okumus olacaksınız, çabuk vorulacaksınız, belki de okumayı bırakacaksınız... Kısaca, "şiir"den keyif almak için okuyun, "dünya şiirini öğrenmek" için değil... Kavram Yaytnıarı'm bir şiir hazinesini okurlara sunduğu için teşekkür etmeliyiz. Şiirin satılma ve okunma şansının fazla olmadığını biliyorum, yayıncılığın ne durumda olduğunu da biliyorum, bunun için Kavram Yayınlan'nın çabasının öneminin altını çizmek istiyorum. Şiir Atlası'nın 5. kitabından, o çok sevdiğim Matsuo Başo'nun "haiku"lanndan örnekler vermek istiyorum. Çeviriler Coşkun Yerli'nin. Gümbür gümbür sarı gül yapraklan. çağlayanm yanında. Baharsabah sisinin ardında hangi dağlar var? Gel, gör bu acılı dünyanın gerçek çiçeklerini. Güz zamanı kuşlar, bulutlar bile yaşlı görünüyor. \ C* /•"» kes iki dirhem bir çekirdekti." Romana adını veren Ates Gecesi: "Kasabanın başka taraflarından ua birçok müslüman ve yahudi seyirciler geldiği için kilise mahallesi her zamandan kalabauku." Sürekli çan çalıyor. Müslümanlarla Yahudiler birlikte eğleniyorlar. Aksant Ğünesi'nde (1926) "müslümanlarla rurnlar" hakkında şöyle diyor roman kahramanı Nazmi: "Burada ihtirasm hiçbir nev'ine tesadüf edilemez. Dağlarda çiftçilik, çobanlık eden müslümanlar ile sahilde baIıkçılık eden rumların gayet iyi geçindiklerinigörüyorum." Reşat Nuri'nin romanları bu açıdan okunursa daha pek çok ornek bulunabilir. Zc\u Coskun, "Değe/'stz edebtyat başlıklı yazısında (Radikal, 23 Nisan 2000) şöyle diyor: "... günümüzde okur, yazar tararından razlasıyla bügilendiriliyor!/ Açıklama, söyleşiröportaj, naberlerle yazar, kendisinin ve yapıtının 'içt'ni okura açıyor:/ Romanın yazılış serüveninden kahramanların kimliklerine, mekândan zamana, bunların hayatımızda ve duygu dünyamızdaki yerine, önemine dek, her yönden./ Böylece doldurulan medya, piyasa ve okur için bir başka bakışa, söze artık gerek de kalmıyor, yer de./ Ancak bu olanak ner yapıt için değil, sadece starlar icin, 'sampiyonlar /»g/'ndeKİler için geçerli. ötekiler zaten yok, okur için de, piyasa için de./ Yukandakileri onaylama dışında, yapıtı ve söylenenleri sorgulamaya yönelik, kazara tek tük ses çıkarsa, bu da eyvah, müstenyı ürkütecekter, kaçtracaklar' refleksiyle karşılanıyor./ Bir yandan değerlendirme, eleştiri yokluğundan yakınılsa da görünen o ki yayıncı ve yazar tek kale maçtan hoşnut." Zeki Coşkun, beş yazarla bir yayıncının edebiyatmedya iüşkisi üzerine düşüncelerine de yer vermiş o sayfada. Yazarmedya üişkileri, sonunda. "roman"ı bir "meta" durumuna getirdi. Sartre'ın yıllar önce yazdığı bir cümîeyi tekrarlarsam günümüz okurları ne derler acaba: "Yazarın görevi de hiç kimsenin dünvadan habersiz lcalmamasını ve bu yüzden kendisinin suçsuz olduğunu ileri sürememesini sağlamaktır." Yazann böyle bir görevi olduğunu yazarlarımız çoktan unuttular. Ünlü bir romancımız, yazann işi, "eski, çok eski, çok çok eski hikâyeleri yeniden kâleme almaktan ibaret"tir diyebiîiyor; bununla da yetinmiyor, yazann görevinin "eğlendirmek" olduğunu söyleyebiliyor. Günümüz romanı, Türk romanının genel çizgisinden sapmıştır. Bizde, Tanzimat döneminin o ilkel ürünlerinde bile bir "sorun"un tartışıldığını görürüz: Batılılaşma sorunu. 1950'lere kadar hep bu sorun ağır basmıştır. Ahmet Hamdi Tanpınar, ilk romanından son romanına kadar hep bu sorunu kurcalamıştır. Reşat Nuri, Yakup Kadri, hep "kimsenin dünvadan habersiz kalmaması" için çabalamışlardır, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, "batılılaşma sorunu"ndan sonra "emek" sorununu gündeme getirmişlerdir. Romancılarımızın çoğu "Kurtuluş Savaşı"nı yazmışlardır. Birçok romancımız "12 Mart"ın ne idüğünü yazmışlardır. Ne olmuşsa "12 EylüTden sonra olmuştur: Yılgınlık, teslimiyet, özel sektör hayranlığı, edebiyatın metalaşması... Romanımız geleneksel çizgisinin dışına düşmüştür. Sonuç ortada: Saygınlığını yitiren romancılar, metalaşan romanlar... Ya şiir? Genç şairlerin Jakopson'un şu satırlannı okumalannı dilerdim:"... bir yazınsal yapıtla estetik işlevi ya da daha doğrusu şiirselişlevi birbiriyle eş tutmak, kendi kendisine yetebilecek bir sanatı, an bir sanatı, sanat için sanatı göklere çıkartan dönemleri belirler. (...) Şiirsel bir yapıt, estetik ışleve indirgenemez; onun daha başka işlevlerı de vardır. Gerçekten de, şiirsel bir yapıtın amaçlan çoğu zaman, felsefeyle, toplumsal bir anlâkla, vb. ile sıkı sıkıya bağıntılıdır." Edebiyatımız, çüruyen bir ülkenın sözcüsü değil, çürümeye karşı çıkanlann sözcüsü olmalıdır. • SAYFA 3 ş , Roman nereye gMyor? CevatCapan TURHAN GÜNAY Imtiyaz Sahibi: çağ Pazartama Cazete Dergl Kitap Basın ve Yayın A.$. Adına Berln Nadl o Yayın Danışmani: Turhan Cünay o Sorumlu Müdür: Flkret llkiz Görsel Yönetmen: Dilek likoruro Baski: Çaâdas Matbaacılık Ltd. sti.oldare Merkezl: Türkocağı Cad. No: 3941 Cağaloğlu, 34 334 Istanbul Tel: (212) 512 05 0 5 ) Reklam: Medya C laştığını göreceksiniz." demiştim. Reşat Nuri, Ates Gecesfnin 1942'de yayımlamış. Ates Gecesi, yalmzca Reşat Nuri'nin en güzel aşk romanı değil, bugün de, Türk edebiyatının en güzel aşk romanlanndan biri. Kemal Murat, on sekiz yaşında Milas'a sürgün gönderilir. Kemal, alabildiğine sevimli, cebi altın dolu bir genç. Niçin mi sürülmüş? Padişah'ın canı öyle istemiş. (îki ağabeyi de sürülüyor ya da tayin ediliyor": Biri Bingazi'ye, biri Bağdat'a.) Kaymakam pek sever Kemal'i, Kemal'e ev bulur: "Rum mahallesinde yalnız iki Ermeni ailesi vardır. Siz bunlardan birinin evinde kalacaksmız. Aile diyorum ama evin nüfusu bir Ermeni matmazelden ibarettir. (...) Matmazel Varvar, eüiyi geçmiş bir kızdır. Vaktiyle nişanlısı ölmüş, hâlâ yasmı tutar..." Reşat Nuri ne güzel anlatır Varvar Dudu yu... ölen nişanlısı Kegam'a bitmez tükenmez aşkıyla, Kemal'e daha ilk akşam gösterdiği ilgiyle, ikramlanyla ("...dolabından gümüş bir tatlı takımı çıkararak ağzıma kaşık kaşık sakız tatlılan ve eliyle menekşe likörleri içirdi."), bir kız kurusu durumuna gelmiş olmasına karşın ölmeyen özlemleriyle ("...bir aralık.. .saçJanmı düzeltmekten ve hafifçe alnımı okşamaktan kendini alamadı."), titizlikleriyle, gösterişçiliğiyle, kıskançhğıyla... Milas'ın en şenlikli mahallesi, Kilise mahallesidir. Gündüzleri mahallede valnızca kadınlar ve ihtiyarlar kalır. Genç kadınlar şarkı söyleyerek çamaşır yıkarlar. Akşama doğru bir canlılık başlar. Çocuklar kilise melctebinden meydana dökülürler. "Kapıların önüne kerevetler, ıskemleler, çıknklar, testiler, zerzevat tepsileri çıkar. hasırlar serilir."(...) Meydanın bu saatinde hemen her Rsşst NupTnln pomanlannda azınlıklar Geçenlerde Reşat Nuri'nin "tenkid"in her zaman "bir yazıcı için haktan daha da ehemmiyetli bir şey, bir vazife" olduğu inancına değinmiş, Kürtler'e yaklaşımının "insanca" olduğunu belirtmiş, "Okuyun öbür romanlarını: Rumlar'a, Ermeniler'e de böyle yak536 CUMHURİYET K İ T A P SAYI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle