Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
FRED HOYLE debiyatın en düşük şeklinin bilim kurgu alanında görülebüeceğı iddıasına ciddi şekılde meydan okunamayacağını düşünüyorum. Insanın akhrıa hemen o korkunç, ucuz dergiler geliveriyor. Benim burada dile getirmek istediğim ise tam karşıtı bir iddia, yani en yüksek edebiyat potansiyelinin de büimkurguda yattığı iddiası. Dilin güzelliğini bir kenara bırakalım, çünkü bu, yazann kullandığı biçime değil, duyarlılığına bağlıdır, i§ kapsama gefip dayanıyor. Olaya dürüstçe yaklaşahm ve geçmişteki büyuk yazarlan ele alalım. Mesela, o şahane şiirleri bir kenara bırakırsak, Shakespeare'de ne buluruz? Bireyin duygusal karmaşasına dönük, çarpıcı biçimde karanlık duygulara meyilli bir içgörü. ündan sonra Ingilizceyi kullanan dığer yazarlar, parlak ve sezgili de olsalar, aslında bu kapsamın pek de dışına çıkmamıslardır. Yükselen itirazlan daha şimdiden duyar gibiyim. Duygulann permütasyon ve kombinasyonlanndan ileriye ne gidebilir ki, diye soruyorlar. Ciddi edebiyatın kapsamını genişletmenin tek yolu yeni bir permütasyonun keşfi değil midirr* Böyle görüşler bence edebiyat dünyasının kapnsleridir. Bana sorarsanız tngiliz dilindeki en büyük eserler bile, görüş açısından oldukça miyoptur. Ister klasik olsun, ister çağdaş, ciddi edebiyat, sadece gelenekler içinde yüzmekte olduğumuz havuza koca bir okyanus muamelesi yapan gelenekler yerleşikleştiği için, muhtemeîen içinde kalmaya devam edeceği bir kovuğa girmıştir. Bilimkurgu ustasının yapıtlan hızla dilimize aktanlıyor E Mars Yıllıkları va da Bav Bpatiburv Ray Bradbury bizi, aynaların yaşama biçimimizi merhametsizce yansıttığı, kendi içimizdeki ve uygarlığımızdaki hataların abartılarak altının çizildiği bir koridora sokar. Gizli okşayışlarla bizi önce bir memnuniyete sürükler, ardından da "Dünyanın çarpık, öğütücü, açgözlü düzeni"yle insafsızca yüzleştirir. ataları vardır. Örneğin Homeros'un Odysseia'sı, bilimkurgu değil de nedir? Çok az insanın seyahat şansı olduğu günlerde, egzotik, gizemli ve heyecanlı öyküler için gerek duyulan ortamı Dünya'daki uzak ülkeler sağlıyordu. Şimdilerde yaşantılarımız, belki de fazlasıyla birbirine benziyor. O uzak mesafeler küçüldü ve toplumun yarattığı yapay eşitsizlikler azaldı. İnsan, maddi anlamda niç bu kadar iyi durumda olmamıştı. Yine de bizi zengin kılan teknoloii dünyası, aynı zamanda kendine esir ae ediyor bizi. Varlığımız, tiktaklarıyla günü donuk bir monotonluğa bölen saat tarafından kontrol ediliyor. Bu tür bir varoluş modeline başkaldırırız. Öykücü burada devreye girer ve onu dinleyenler, yeni ufuklara yelken açarlar. Vizyonu olan yazar, bilinmeyenin meydan okumasını kabul ederek, yol gösterebilir. Bilinen miktar gerçekliktir, Ay ve Mars ya da Homeros'un Akdeniz adalan, ama gerçekliğin ötesınde sadece ağır ağır şekıllenen düşünceler vardır. Yazar, bu düşünceleri kendi içinde şekillendirmesi için okuyucuya hıtap etmeli, sonunda imgelemin ilk lcıpırdanışlarını cisımlendirmelidir. Ama kapsam ve daha dünyevi meseleler sorununa gelelim. Dünyanın hızlı gelişimınin ıtici gücünün, bilgi edinmekten geldiğine inanıyorum. "Ciddi" bilım, işte buradadır. Günümüz eğilimlerinin kavranması, bizim gelecekte kabul edilebilir tahminler yapmamıza izin verir. Yine de bu, profesyonel bilim adamı nın normalde pek yapmadığı şeydir. Bilim adamının eğitimi, gayet haklı olarak, onun tüm enerjisini o anki problem üzerinde yoğunlaştırmasını sağlar. Oysa son elliyıldaki büyük teknolojik geüşmelerin hemen hemen hepsi bilimkurgu yazarlar tarafından önceden tahmın edilmiştir. Eski hikâyelere dönüp bakıldığında, aşağılayıcı gibi görülen "kurgu" sözcüğünün, en azından bir ironi seviyesine yukseltilmesi gerekirmiş gibi gözüküyor. Alet edevat konusuna gelir gelmez, "ucuz" edebiyatın sınırında dolanıyoruz. Ciddi oranla gülunç olan arasındakı sınır incedir ve bu sınırda belki de en emin adımlarla yürüyen kimse, kabul olunabilir derecede kendi uzmanlık alanına yakın duran, profesyonel bilim adamıdır. Ne Verne'in, ne de Wells'in profesyonel olmadıkian doğrudur, ama bu sınır onların zamanında daha genişti. Ilginç bir anomali ise bu ince buz üstündekj bölgenin bugün, en zayıf yazarlann, dolayısıyla da "ucuz" edebiyatın ilgısini çekmesidir Bilimkurgunun teknik yanı zordur, çünkü üstünde çalısmaya değer her öykü radikal bir yenifilcirsunmalıdır, sade ce eski fikırlerin yeni bir çeşitlemesini de nMargununzopyan Günümüzepmleri Ilk örnek olarak, insanın fiziksel çevresinin bir tutsağı olduğu inancı, gülünç derecede yanlıştır Hemen hemen beş bın yıldır, ınsanoğfu sistemlı olarak çevresıni değıştirmiştir. Günümüzde dünyanın bitki örtüsu ve direyı. büyük oranda ınsan tarafından kontrol edilmektedir. Edebiyatta ise "insanın kaderin rüzgârları tarafından savrulduğu" temasının süregeldiği görülür. Bana öyle geliyor ki. insanın çevresıne karşı sorumluluğu gibi önemli bir kavram hic ciddi olarak ele alınmamıştır, tabii ki bılimkurgu cjışında. Mars Yıllıkları, ışte tam bu noktada devreye giriyor. Eserin yazarı, çevreyi on plana çıkartmak amacıyla, Dünya yerine Mars'ı kullanmış, ama sorunlar Dünya'nın sorunları ve insanlar da büyük ölçüde, Dünya'nın insanları. Ray Bradbury bizı, aynaların yaşama biçimimizı merhametsizce yansıttığı, kendi içimizdekı ve uygarlığımızdaki nataların abartılarak altının çizildiği bir koridora sokar. Gizli okşayışlarla Dizi önce bir memnuniyete sürükler, ardından da "Dünya'nın çarpık, öğütücü, açgözlü düzeni'yle insatsızca yüzleştirir. Mars gezegeni etrafında öriilen fanteziler, o zarir betimlemelerin akılda yer eden gerçekliğiyle duyularımızı kendine çeker ve yazar bizi tüm sakarlığımız ve piknik çöplerimizle birlikte, bu büyülü, dönen cam küre dünyanın içine atıverir. Sadece bir avuç insan bu güzelliği takdir edebilir; sadece onlarda Kavrama gücü vardır. Işte bu, şairdir, yeni bir ortamda konuşan şair. Ray Bradbury'nin Mars üzerindeki egzotik dünyası, rasyonel bir açıklama olmaksızın tatmin edicidir. Uygularnalı bir çözümleme, inancı sarsıp, kristal duvarları tuzla buz edecektir. Bradbury yeni fikirleri ifade etmek ve belki de bizim hayallerimizdeki gibi bir dünyayı sembolik bir mükemmellik içinde sunmak için, kendi gezegenimiz dışındaki evrenden yararlanır. Bu göksel arka perdenin önüne basit Dünya karakterlerini yerleştirir, tıpkı Shakespeare'in bir yaz gecesinde, sinırli bir ormana Bottom ile onun zanaatkâr dostlarını yerlestirdiği gibi. Bilimkurgunun, salt saygı duyulur olma düzeyinden çok daha yükseklerde ğil (ki bunlar dedektif öyküsü, gerilim romanı ve hatta durum romanı için yeterlidir). Jane Austen bize zamanının papazlarından, onlann konuşmalan, davranışlan ve hırslarından banseder durur. Ama bize din hakkında neredeyse hıçbir şey söylemez. Shakespeare bile insanın dıni itkilerini hangi derinlikte araştırmıştır? Neredeyse hiç. Yeni dini görüşler, sadece ufuklann genişlemesiyle açığa çıkabilir. Genel olarak, çevreye karşı sorumluluk kavramı dini bir görüştür. O zarif "Ateş Balonlan" öyküsünde Ray Bradbury, bizim Peder Peregrine'i izlememizi, at gözlüklerinden kurtulmamızı ve cesaret toplayıp daha engin bir vizyon aramamızı istemektedir. Şu anda değindiğim, dinin biçimsel olmayan yönleridir. Bana göre biçimsel olmayan bağlamda din, bir insanın gökyüzüne huşu içinde bakması, eğer aîaı varsa kainatın görkemli oyununun bir amacı olduğunu ve insanın kendi küçük rolünün de bir anlamı olduğunu hissetmesidir. Din ve bilim arasındaki çatışma, din ile biçimsel din arasındaki bir çatışmadır ve bunun da açık bir nedeni vardır. Tüm biçimsel dinler, fiziksel dünya anlayışımızın bugünküne göre çok daha azgelişmış olduğu, eski zamanlarda ortaya çücmıştır. Bir bilim adamı, en azından tutarlı bir evren görüşü girişimine hazır olmalıdır. Bana sorarsanız, kaçınılmaz bir görüş ayrılığı olmadığı sürece, din adamı da iki şeküde uzlaşmaya hazırlanmalıdır: Deneyimlerimizle tamamen çelişen ifadeleri reddedip, insanoğluna kainatta daha alçakgönüllü bir yer vererek kainatın bu küçük Dünya ve insanlar çevresinde değil de, karşılaştınlamayacaK denli büyük bir tuval üzerine resmedilmiş olması gerektiğıni kabullenerck Bu, beni doğrudan bilimkurgu ve kapsamı konusundaki son yorumîanma getirdi. Ciddi bilim artık hayatın tüm evrende sıklıkla görülebilir olduğuna ikna olmuştur. Zaten teknik düşünceler göz önüne alındığında, değışik canlı türleri arasında iletişimin mümkün olabileceği or tadadır. Alın sızt ilk bakışta bUimkurguya mükemmel biçimde uygun bir konu. Yine de, en azından bir yönden, konu neredeyse el sürülmeden kalmıştır. Evet; insan ve diğer akıllı canlı türleri arasındaki teması konu ettiğini iddia eden bir sürü hikâye kaleme alınmıştır. Ama neredeyse dişe dokunur hiçbir şey başanlamamıştır. H. G. Wells'in yazdığı Gezegenler Savaşı, bu türde yazılmış nikâyelerin belki en ünlüsüdür, ama iletişim konusunda hiçbir şeyden bahsetmez. Marslılarla zihinsel iletişim sıfırdır. Bu türün en iyi hikâyeleri, uzaylılara basitçe kılık değiştirmiş insan muamelesi yaparlar. Bu, tabii ki konudan kaçmaktır. Zorluk, günümüzdeki düşünce kalıplanmızı ileriye götürmek ve kendimizin 'dışında" düşünebilmek konusundaki yetersizliğimizde yatmaktadır. Bunu yapabilinceye kadar evrendeki yaratıklan sadece insan veya insanlık aşamasına ulaşamayanlar olarak gösterebiliriz. Insan kendi dısında düşünebilmelidir işte budur zor olan. Kendi dışında düşünebilme bakımından, her yüzyıl düşünce açısından bir öncekinden daha ileridedir; her büyük sanatçı yada bilim adamı bir dereceye kadar kendi dışında düşünebilen kişidır. Insan beyni süphesiz şu ana kadar bir insanın başarabildiğinden çok daha geniş bir alanı kapsayabılir. Ne tür bir alan ofabiyeni duygular bulunabilir orada? Diğer canlı türleriyle temas olasılığını düşünür düşünmez de aklımızdan bu sorular geçiyor. Benzerlik, işi çetrefıllestiriyor, cevapların var olduğuysa neredeyse kesin. Problem onları bulmakta. Yol apaçık önümüzde uzanıyor. • (*)Astronomı ProfesörüCambridge Üniversüesı KİTAP SA YI nmargu ve kapsamı Dünyamn çarpık diizeni R aymond Douglas Bradbury, 1920 yılında Wukegan, Illınois'ae doğdu. Çocukluğu Tarzan, Buck Rogers, Flash Gordon gibi çizgi roman kahramanları ve sinemanın en ünlü Frankestein'ı Lon Chaney'in etkisinde geçti. 1938 yılında liseyi bitirinceye dek Kaliforniya'da yasadı. "Hollerbocnens Dilemma" adb ilk öyküsünü Imagination adlı dergide yayımladı. Bu arada düzenli olarak bilimkurgu çevrelerinin toplantılarına katılarak Hamilton, Heinlein ve Williamson gibi bilimkurgu edebiyatının önemli yazarlarıyla tanıştı. Liseyi bitirdikten sonra köşebaşlarında gazete satıcılığı yaptı. Ardından kısa süren bir aktörlük denemesinden sonra bir bilimkurgu fanzin yayımlamaya başladı. Burada yayımlaaığı öyküleriyle tanındı ve kısa bir süre sonra Astounding dergisi yüksek bir ücret karşılığında kimi öykülerini yayımlama yı kabul etti. ilk önemli romanı olan Mars Yülıklan (1951) yayımlandıktan az bir zaman sonra bilimkurgu klasikleri arasında yerini aldı. Ardından gelen Fahrenheit 451 (1953) ise modern edebiyatın en önemli antiütopyalanndan biri oldu; dışsal bir gerilimaen çok, şiirsel ve karamsar bir betimlemeyle, teknik yönden yetkin bir dünyada bireyin yalnızlığını, yitip gitmişliğini ve gündelik yaşamın sıradanlaşmasını anlattı. Bradbury, bugün edebi bilimkurgunun en önemli yazarlarından biri olarak gösterilmekte. Diğer Yapıtlan: Resimli Adam (1950), The Golden Apples Of The Sun (1953), Something Wicked This Way Comes (1962, lthaki Yayınlan'nın programınd) lir orada? Hangi yeni kavramlar, hangi SAYFA 10 CUMHURİYET 536