23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Belde ve geziyopum günlükleri HASAN AKARSU E ğitimci, yazar O. Nuri Poyrazoğlu, 19801999 yıtlan arasında gezdiği yerlerin günlüklerini "Gezi/Yorum" adlı kitabında topladı. Poyrazoğlu üretken bir yazar. Daha önce Külrengi Yazılar, Yüzyüze, Osmaniyeli Mektuplar kitaplarını yayımladı. Ayrıca ortak kitaplarda da imzası var: Sözden Yazıya ve Ankara Dostları. Yazar, "Gezi/Yorum"un önsözünde yol günlüğü tuttuğunu belirtirken bunların iç dokme, bir rahatlama aracı olduğuna da değiniyor. Tanık olduğu durum ve olaylar üzerine yorumlar yapıyor. Toplumsal gerçeklerin "bin bir yüzü" olduğunu bildiği için de yazdıklarında belli bir savı yok. Gezmenin ve gezi yazılarını okumanın önemini vurguluyor. Kitapta sekiz bölüm yer alıyor. Toroslar'dan başliyor gezi yazılarına. Çukurova'ya yolculuğunda otobüsteki acılı arabeskmüzik rahatsızediyoronu. Kimleri etmiyor ki? Hep yakındığımız bir durum değil mi bu. Yazar, yofculukları sırasında gördüklerinin çağrıştırdığı olaylara, duşüncelere de yer veriyor. Ataç'ın şu sözlerine ne dersiniz? "Erkekseniz övünmeyin erkek olmanızla. Kadınsanız, canım efendim güzelsiniz elbette, daha da güzel olun, ama sizi yalnız güzelliğiniz için sevecek erkeğe yüz vermeyin." (s. 13) Yazar, Çukurova'yla ilgili gözlemlerine yer verirken, o yöreyi anlatan yazarlardan alıntılar da yapıyor. Ökkeş Erdem'in "SeveiyeÇağrı romanı, Ahmed Arif'in dizeleri, Azra Erhat'ın sözleri, Tanpınar'ın saptaması ilk akla gelenler. Fakir Baykurt un bir öyküsünde, insanoğlunun gittiği yere, törelerini de götürdüğünü anlattığını anımsıyor Poyrazoğlu. Seyhan Nenri'ni Yaşar Kemal'in dizeleriyle anlatıyor. Kadınlar üzerine ninesinin bir sözünü anımsıyor gezi sırasında: "Kimi dilinden orospu olur, kimi dibinden..." Geziler sırasında insanlarımızın Batı özentisini vurgular. "Gâvur eli degmiş" malların kapışıldığını vurgular. Gezdiği yerlerin adlarının kaynağını araştırıp açıklar. Sözgelimi Iskenderun adının kaynağının Kral Büyük Iskender'den gelpiğini belirtir. Olumsuzlukları saptar. Oğretmenevlerindeki uygulamaları eleştirir. Yazılarını birçok yazarın özlü sözleriyle zenginleştirir. Şevket Yücel, eşekle ilgili neler yazmış? "Nerede bir eşek görsem sevesim, selamlayasım gelir." Eşekle ilgili şu deyime ne dersiniz: "Eşeği düğüne çağırmışlar, ya su lazım, ya odun, demiş. Maraş'ı gezerken yaptığı şu saptamaya ne dersiniz? "Eskiden cami yaptırma derneklerine makbuz karşılığı para toplayanlar da dolardı otobüslere. Nedendir bilmem, son yıllarda pek görünmez oldular." (s. 42) Tarikatların sermayesinin arttığını biliyoruz. Yağmur duasına çıkan köylülerin içinden bir bilge ne diyor? "Sulu tarlan olacak da şu Allah'a neç eyvellah etmeyeceksin." (s. 53) Yazar, kırlarda gezmeyi sever. Kırsal kesimde sinemaya gider. Mektubun günü müzde önemini yitirdiğini belirtenlere değinir, ancak mektubun sıcaklığını da vurgulamadan edemez. Marmaris'te IzmirKızılçullu Köy Enstitüsü çıkışlı emekli bir öğretmenle tanışır. Öğretmenin "hüneri" bu okuldan gelir. Marmarisli insanJarın güleryüzlü oluşlarına değinir. Gittiği yerlerin azarlannda köylülerle konuşmayı, onın izlemeyi sever. O yörenin sorunlarını saptar. Kıyı kentlerinde "yatak halleri sergileyen çiftler görür. Milli Eğitim Bakanlığı'nın kıyı kentlerinde öğretmenlere varlık içinde yokluk çektirdiğine değinir. Türkçenin titizlikle kullanılmasını ister. Dil bozukluklannı eleştirir. Yazar, Antalya'yı gezerken Aksu'nun anımsattıklarını anlatıyor. Aksu Köy Enstitüsü, üretim içinde demokratik eğıtim yapılan bir okuldu. Şimdiki Anadolu liselerine, süper liselere ısınamadığını vurguluyor. Aspendos'un, Side'nin anlamıarını açıkJıyor. Sözcüklerin tarihsel gelişimini öğreniyorsunuz. Otobüs yolculuğunda yolcuların namaz saatinde otobüsü durdurup namaz kıldıklarını belirtirken bunların aynı zamanda eğitimciler olduklarını da öğreniyorsunuz. Laiklikten verilen ödünlerin yurdumuzdaki göruntüleri bunlar. Likya'yı o güneş ulkesini, Kekova'yı geziyor. Alanya'nın eylülekim aylarında daha güzel olduğunu vurguluyor. Ege'ye doğru geziye çıkıyor, "denizi yok Denizli ye" uğruyor. Denizli'nin "domuzlu"dan geldiğini belirtiyor. Denizli'nin Kurtuluş Bayramı" olmadığını saptıyor. Çünkü Yunanlılar, bu kenti işgal etmemişler. Pamukkale'yi tanıtıyor. Yolculuğu Aydın'a doğru sürüyor. Ege halk oyunlarında bireycilik olduğuna değiniyor. tlginç saptamalara yer veriyor böylece. Eskişehir, Batı'ya açılan kapıdır. Eskişehir'dekiüniversitenin "üniversitegibi üniversite" olduğunu vurguluyor. Tanıdığı öğretmenleri anıyor, anlatıyor. Kütanya'ya ilk kez öğretmen olaralc gidişini anlatıyor. Faytona binip gidiyor bir otele. Sabah olunca çevreyi gözleme olanağı buluyor. Benzer olayı ben de Adıyaman'da yaşadım. Daha kimbilir kaç öğretmen yaşamıştır, diye düşünmeden edemiyorum. "Uğurola Deyim" diye seslenen adam unutulur mu? Olumsuz örneklere üzülmemek elde mi? AOF sıriavlarında çarşaflı, takkeli, sakallı öğrenciler görüyor. Onlara kızmıyor, gericilik tohumlarını ekenlere kızıyor. Dumlupmar Üniversitesi'nde Nurcu örgütlenme... Nerede yok ki? Ülkemizin gericilik çemberinde oluşuna üzülüyoruz... "Falan filan", "eh işte yani" gibi özensiz, yanlış konuşmalara tanık oluyor yazar. Bilecik'e giderken bir köy kahvesinde konaklıyorlar. Alanya'da söylenen bir sözü anımsıyor: "Ağrı kara köpekten, şehreyakın köylüden kork." Köylülerin değişimi zaman alıyor. Söğüt'te Ertuğrul Gazi Türbesi vb. izlenimlerini yazıyor. Günlük tutmasa gördüklerini kısa sürede unutacağını biliyor. Bursa'da Ulu Cami, türbeler, hamamlar, Uludağ, Yalova Kaplıcaları, görülmeye değer yerler anlatılıyor. Yazar, gittiği yerlerde tanıdıklarına uğramıyor, naber vermiyor. Gezi programının aksamasını istemiyor. Istanbul'u Sait Faik gözüyle tanıtıyor, Orhan Pamuk, Orhan Veli de katılıyor bunlara. Is 0. Nuri Poyrazoâlu E tanbul'dan Tekirdağ'a doğru yola çıkıyor. Tekirdağ'ın köftesini, rakısını tadıyor. Malkara olaylarına tanık oluyor o sırada. Kulağı delik yazarın. Eğıtimcilerle içli dışlı olup bulunduğu yerin havasını iyi soluyor. Edirne'ye giderken fabrikaların bitek topraklarda kuruluşunu gözlüyor, eleştiriyor. Eğitim konusunda denetime karşı çıkanları kınıyor:" Yönetim olur da denetim olmaz mı." diyor. Bandırma'yı yöresiyle, tarihiyle tanıtıyor. Çanakkale'de Gelibolu Yarımadası Milli Parkı'nı geziyor. Köylünün kurduğu müze ilgisini çekiyor. Bozkırın dört kentini geziyor: Konya, Karaman, Kayseri, Kırşehir. Bu yerleri de her yönüyle tanıtıyor. Doğunun dört kentini de tanıtıyor: Erzurum, Sıvas, Van ve Diyarbakır. Sonra Samsun ve Kıbrıs. Poyrazoğlu çoğunlukla görevli olarak geziyor buraları. Köylerdeki törenlerin değişikliklerini saptıyor, pazar yerlerini seviyor, okullarla ilgili görüşlerini yansıtıyor. Yer adlarının kaynakları üzerinde duruyor. Çeşitli yazarların görüşlerine yer vererek söyleşi havasında sürdürüyor günlüklerini. Yurduna her yönüyle tanıklık ediyor. 337 sayfalık kitaba yurdumuzun kültürünü evrensel boyutlarda sığdırıyor. Bireğitimcinin.sanatçının 19 yılboyunca gözlemledikleri, yaşadıkJarı az şey değil. • 80 ile 99 Arası GeziYorum/O. Nuri Poyrazoğlu/ Ürün Yayınlart, 1999/339 s Kılıç İpekte Sınanır CETIN YİGENOGLU ü sey i n Ferhad'ın toplu şiirleri yayınlandı. "Kıfıç İpekte Sınanır" adı verilen kitap ozanın yayımlanmış ve yayımlanmamış şiirlerinden oluşuyor. Daha önce yayımlanan kitapları "Deniz Çobanları" ile "Ve Yürüdük Gecenin Ateşleri îçinden"deki şiirlerden bir seçki yapdırken "Söyle Gölgen de Gitsin"le "Hayal Ülkesinin KeşfV'ndeki şiirlerin tamamı alınmış, daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış şiirlerine de "Hazer İçin Birkaç Sarı Gül" başhğı altında kitabın son bötümünde yer verilmiş. Gerek ilk iki kitabından scçtiği, gerek üçüncü ve dördüncü kitaplarındaki, gerekse ilk kez yayımlanan şiirleri bütüncül bir yaklaşımla değerlendirildiğinde Hüseyin Ferhad'ın şiirindc bilinçli bir serüvenin izi dikkati çeker. "....bu dönem şiiri, (ilk iki kitap için) 70'li yıllar Türkiye toplumunda ivmesi yükselen, sosyolojik ve siyasal nitelikli toplumsal hareketlilikten, bu toplumsal H hareketlilik karşısında sosyalist hareketin içinde bulunduğu tarihsel durumdan; ve, gerek toplumsal hareketlilikten, gerekse, yaygın ve popüler şiir poetikasından etkiler taşır" (Yücel Kayıran, Adam Sanat, Sayı:121). Kılıç İpekte Sınanır'a alınan şiirlere bakıldığında bu saptama pek doğrulanamıyor. Sayın Kayıran'la ilgısi yok bunun. Toplu Şiirler'e yapılan seçki Kayıran'm kanısının geçerliliğini yok etmiş çünkü! Toplu şiirlerde şiirin tinsel evrenine egemen yapıda "göç ve göçerlik temasıyla sınırları çizilmeye çalışılan kültürel coğrafyanın düşsel dünyasında gezinildiği daha ilk bakışta dikkati çekiyor... Kuşkusuz, bunda ozanın bu kitap için yaptığı seçki rol ovnuyor. Hüsevin Fernad öyle bir ayıklama yapmış ki Kayıran'ın ilk kitap için (bütün şiirleri dikkate alınarak) yaptığı saptamalar yerinde olmuş. "Deniz Çobanları"nda "Zamanı Bıçakla Kazımak Gerekir"den "Ve Yürüdük Gecenin Ateşleri İçinden "de " bulutların altında bir su perisinin kanatlarına takılmış gelir" ozanın düşü. Böylece bir düş evreninin kapısını aralar ozan. "Bu (düşsel) yurdu verenlere şükrettiği"nde "Urumeli'nde pasaport soran bir yeşil bereli korsan' diye zincire vurunca, Reis'e ıharitana bir daha bak bakalım' der. Usunda "Mykene Seferi"nden bildiği, "Deniz Kızlarının Oynaştığı Düş Ülkesi' vardır." Kitapta baştan sona sınırları çizilip anlatılan bu "Düş Ülkesi" teması sömürge ülkelerinde baskın olan "kulAöle çsikolojisi"ni yadsıyarak "fütuhatçı/baslcın yapı"nın ruh haline özlemi erekseyen bir tutumla çıkar şiirseverin karşısına. "Söyle Gölgen de Gitsin'in birincı bölümünde "Horasan'dan ne kaldı bize ey zahid?" diye sorarken de "Kazan şehri bir seraptır.../Volga ve Don kıyıları hayal"dır.' hayalet ataları Orta Asya'dan Akdeniz kıyılarına tekrar göçüyor / Tienşan'ın demir kayaları ruhunun derinliklerinde eriyor"dur. Ikinci bölümde ise "tanklar, panzerler" derken Yücel Kayıran'ı haklı çıkaran yapıdan birden çarkederek "Lir ve Zenceril Yolu"nu seçer. "Hayal Ülkesinin Keşfi"nde "....Evvel zaman içinde Urumçi'de ağlar..."ken"Güneş Işaret Parmağının Arkasında Doğar'aa, bir "Marlboro reklam panosunun altında", "Tanrı Türk'ü Korusun" yazdırıverir. Bununla yetinmez. "At ve Hilal Istiyorum"daki şu dizelerde soluk boşaltır ozan: "Şu mancınıkla fırlat/Eski zamanlara beni/Turan adında bir ülkenin payitahtma." Hüseyin Ferhad'ın ilk kez yayımlanan şiirlerinin yer aldığı "Hazer için Birkaç Sarı GüPde "Remil dök(er), kemik serp(er)/ruh çağır(ır) Ulu Şaman"ı, "....Gök Tanrı tanığı olur", "Ârtık gelmem otağınıza" der sonra. "İki kaşının birleştiği yerde/mıhlı iki yüdızdan biri Yenisey'air. "Dişi Totemler"de ise "....söylenir ve unutulur mezmur....". Hüseyin Ferhad Hayal Ülkesi'nin Keşfi'nde Tevrat'tan "mülhem" bir biçim denemesine girişir. Her birinde dokuz şiirin bulunduğu dokuz bölümden (Bab) oluşur bu bölüm. Toplam seksen bir (9x9:81) şiir yer alıyor bu bölümde. Topluca ilk kez yayımlanan "Hazer İçin Birkaç Sarı Gül"de de dokuzar şiirden oluşan bölümler var. Ama bu kez bölüm sayısı "beş"tekalmış, "dokuzlanmamış" nedense. " Akdeniz'in Sıfır Noktası" adlı şiirınin de dokuz şiirden oluştuğu dikkate alınınca "Tevrat'tan esinlenme"nin ötesinde bir esin kaynağı mı var sorusu geliyor usa, ister istemez. Içsel (batıni, ezoterik) öğretilerde bazı rakamların kutsal bir yeri, alegorik anlamı vardır. Hüseyin Ferhad'a sormalı, "Bunun yanıtını şaCUMHURİYET KİTAP I SAYI 52$ SAYFA 19
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle