23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Tülay Ferah uzun bir aradan sonra yeni bir kitapla okur karşısında Kırnuzı Erik Kırmızı Erik'teki bireyler, genellikle boşlukta yuvarlanan, tutunacak bir dal arayan, ancak erkeklerin varlığıyla ayakta kalan zayıf kadınlardır. Onlardan alacakları, onlara verecekleri şeylere göre düzenlerler durumlarını. Ama bağımsız, iradeleri güçlü kadınlar da vardır ve o kadınlar bir şeyi yapmak istiyorlarsa hiç duraksamadan gerçekleştirirler, amaçlarına ulaşırlar, açlıklarının bir parçasını giderirler geçici olarak. MUZAFFER BUYRUKCU varlıkta çoğalmak istediği" izlenimini edıniyor. O kişi, pek çok kadının birlikte olmak için nrsat kolladığı ama biryandan da korktuğu bir şairdir. Sanatı, yeteneği, karakteri, erkekliği övülen bu efsane adam, iri yarı, balinayı andıran biridir. Kabadır, kadınlara karşı serttir, gaddardır, kıncıdır, bencildir. Üç yıl bir evi ve yatağı onunla bölüşen Nurcan'ı hiç yoktan kovmuştur. Nurcan, Arman'ı, Arman'la üretip tükettiklerini, ilişkilerine kattığı ya da çıkarıp attıklannı sergiler. O sergueme olgusunun içinde geçmişe özlem duyuran güzellikler, unutulmayan anlar ve öyküler vardır, birlikteliklerinde yanlışlar, doğrular, davranışlardan yansıyan eksiler, artılar vardır. Hep konuşur Nurcan... çünkü âşık ve hakarete uğrayan, yüreği, onuru yaralanan insan hep konuşur da ondan. Diyecekleri tükenene kadar, söz konusu olan şey ya da sorunlar varlığını terk edinceye kadar ağzı.kapanmaz. Işte bu sırada Çınla'nın eşi Özer telefon eder: Birinci telefonda geç kalacağını, ikinci telefonda ise Ankara ya gitmek zorunda olduğunu belirtir. Nurcan o gece Çınla'nın evinde yatar. Sığmma duygusu Çınla'nın ailesi zengindir. Annesi Günay Hanım, aklına eseni yapan, sadece kendini düsünen ayrıca beğendiği, acıdığı genç erkeklere ilgi gösteren, onları evinde barındıran tuhaf bir kadındır. Kocasını tavla oyununda gece gündüz yenen belki de bu yenme yenilme kavramlarının kendisine sunduğu hazlara gereksinim duymaktadır Turgut adlı işsiz güçsüz biriyle her an bir aradadır. Bu üçfü ilişkiden, annesinin bu acayip tutumundan, kisiliksiz Turgut'tan, Turgut'un her an yanıbaşında durmasından rahatsız olmayan, tepki göstermeyen babasından nefret eden Çınla, o ortamdan kaçmak, kendi yaşamını kurmak için Özer'le evlenir. Sığınmayı çağnştıran bir duyguyla bağlanır Özer'e, bütünleşir Özer'le. Onsuz bir yaşamda yokum. Onunla mutluluk ve mutsuzluk oyunu oynamaktan hoşnutum." Çınla'nın hem beğendiği hem de eleştirdiği bir arkadaşı vardır: Soner... Ressamdır. Salvador Dali hayranıdır. onun gibi gerçeküstü öğelerle donatılmış resimler yapmak istemektedir ama bu isteğini beyninde taşır, bir türlü, okurun bümediği nedenlerden ötürü ya§ama geçiremez, geçiremeyince de beceriksiz her sanatçı gibi bunalıma girer, çeşitli mekânlar, çeşidi ilişkiler arasında sarhoş, ayık, umutsuz bir halde gezinir, Çınla'nın yürcklendirmelcriyle kötümserliği azalır. Çınla, özgür, annesi gibi dilediğini yapan, zaman zaman da evliliğinin kurallannı, ahlaki yönünü, kendisine yüklediği sorumlulukları unutan bir kadındır. Romanın bazı bölümlerinde onun cinsel kaçamaklarına tanık olur okur. Söz gelimi, Soner'in verdiği bir partide tanışüğı bir zenciyle ilkin dans eder, dans ederken öpüşür, dayanamayacak hale gelince 'ıslanır' ve odalardan birinde sevişmeye koyulur. Oral seksle doyuma ulaşır ama sanki hiçbir şey olmamış, evliliğinin kutsallıöını çiğnememis adına 'aldatma, ihanet' denilen edim çok Tülay Ferah. bu kez S oyutla somutun birleştiği noktadan doğan tuhaf, çarpıcı, hatta şaşırtıcı kitap adları vardır. Ben de üçüncü kitabıma 'Korkunun Parmakları' adını koymuştum. Içindeki öykülerin hepsi korku tarafından sıkıştırilan, korkunun tutsak ettiği kişilerin ruhlarındaki gelgitler üzerinde kurulmuştur. Yalnız öykulere temel olan o korkulann filmlerde izlediğimiz kan dondurucu, tüylerimizi dikenleştirici yapay korkularla bir ilişkisi yoktur. Uzun yıllar önce yazdıklarıyla dikkatleri çeken ama sonra edebiyat alanında aradıklarını bulamayanlann hayal kırıklığı ve küskünlüğüyle adını belleklerden silmek istiyormuş gibi ortadan kaybolan Tülay Ferah, bu Kez Kırmızı Erık romanıyla çıka okurun karşısına. Nedir Kırmızı Erik? Bir deyim mi? Bir nesne mi, bir yaşam biçimi mi? Bireyleri aynı anda hem kendi hem de başkalarının dünyalarına, oralardaki şölenleri, felaketleri yaşaması için ışınlayan kocaman bir güç mü? Sorularım yanıtsız kaldı. Aına şöyle bir tahminde bulundum: Yapıttaki durumlann her yanında gezinen, gezinirken yazgılannın örnekleriyle karşılaşan kimselere yardım elini uzatan Tanrısal bir varhğın görünüşü... Ya da hiçbiri değil de Tulay Ferah'ın çözülmesini istemediği bir bilmecenin anahtarı... Kırmızı Erik, doktor Nurcan'ın "Ölümü konuşacak zamanım var" sözleriyle başlıyor. Onu sabırla, sıkılarak, öfkelenerek, alay ederek dinleyen çok yakın arkadaşı ve Kırmızı Erik'te olanı biteni kılı kırk yaran bir dikkatle anlatan, yaşadıklarıyla yetinmeyip uydurduğu fantezilere sığınan, o fantezilerden de beslenen Çınla, aydın geçinen yazarlığa özenen, zaman zaman da birtakım gerçek ve gerçek dışı öyküler tasarlayan, tasarladıklarını yapıta dönüştüımeye çalışan ama bir türlü bu amacına ulaşamayan genç bir kadındır. Ozer adlı eski bir devrimciyle evlidir. Nurcan'ı dinlerken onun "Tek bir doğal,çokolaj . . bi evine döndüğünde uyuyan kocasrnın yanına uzanır. Rahattır, huzurludur, hiç vicdan azabı çekmez, hiç kendini sorgulamaz. Pişmanlıkları, korkulan, kaygılan yoktur. Duyarlığını, insani değerlerini yitirmiştir sanki. Bir robot gibi davranır. Sanatçılann, sanatçılara yakın olanlann içkiyi, tartışmayı, sevişmeyi, anlık çılgınlıklan öne aldıklan toplantılarda hemes, canının çektiğiyle sarmaş dolaştır, ilişkilerindeki çeşitliliği coğaltmak için çırpınır durur; Dedensel nazları, tensel hazları bütün hazların üstüne koymaya çalışır. Ve bu, sınırsız özgürlüklerin dünya nimetlerini harekete geçirdiği durumlan, boyuna tekrarlama ortarnını hazırlar. Işte bu gibi toplantılarda hiçbir edim ayıplanmadığından, hiçbir şey kınanmadığından, en uç, en aykin davranış kabul gördüğünden Çınla da ihanetine 'ihanet gözüyle bakmamakta, başkasıyla yatıp kalkmayı ekmek yemek gibi, su içmek gibi doğal karşılamaktadır. Nurcan, kendisini eşyalarıyla birlikte sokağa atan Arman'la son bir kez görüşmek, son bir kez konuşmak üzere Çınla'yla birlikte kark bir günde, epey uzakta oturan sairin evine giderler. Nurcan, Çınla'nın bahçede beklemesini, sorunu tek başına çözeceğini söyler. Ama bir süre sonra Arman çağırır onu, çay içirtir. O sırada Nurcan banyodadır. Ortalıktaki gerilimin şiddeti Çınla'yı tedirgin eder ve Nurcan banyodan çıkar çıkmaz, odadan uzaklaşır. Çınla arkasından koşar ama onu kızdıran ve kaçırtan nedenleri öğrenemez. Taksiye binerken bol bol sövüyor Nurcan. Ve kendisine acı çektiren adamın gezip yünidüğü yerde bannamayacağnı anlayınca, memleketine, Erzurum'a döner. Tülay Ferah'ın bu saptaması doğrudur. Kadınlar da, erkekler de kocalanndan, sevgililerinden ayrılmışlarsa hemen o mekânlardan, yörelerden uzaklaşma olanakları ararlar ve çoğu da uzaklaşır, acılannın dinmesi, eriyip gitmesi için uğraşır. azarlar. Derken Çınla'nın çevresindeki olaylar hızlanır, başka kimliklere bürünür. Nurcan evlenir. Turgut'un ölerek ilişkilerinde ve evlerinde oıraktığı boşluğu Günay Hanım, Soner'le doldurur. Yakınmadan, disiplinli bir biçimde çalışsın, hayalindeki resmi, resimleri yaratsın diye odalardan birini atölye halıne çevirir ve Soner, kankocanın yaşamlanna kanşır. Bir gün Günay Hanım ölür. Bu ölüme Çınla değil, Soner üzülür evdeki saltanatı sona ereceği için. Içkili, eğlentiıi partiler, rezaleder, sevişmeler, sarhoşluklar şürer gider. Umulmayan, Deklenilmeyen sürprizler okurun ilgi alanını genişletir. Bu sürprizlerden biri de Çınla'nın cinselükle karışık bir nefret duyduğu Arman'la evlenmesidir. Kırmızı Erik'te Tülay Ferah, her şeye dışardan bakan, her kişiye mizacına, yeteneğine, konumuna göre görev veren ve onlan bağışladığı yaşamın ner katmanında dolaştıran, mutluluk, mutsuzluk üreten kaynaklara uğratan klasik bir yazarın yolundan gitmemis, anlatma sorununu romanın kıyısında, köşesinde olan bitenleri; kıpırtılan, devinimleri, ilişkilerdeki yükseliş ve alçalışları, olavlardaki derinlikleri, sığlıkları... ve bunlara kendi duygularını, düşüncelerini, kıstırıldığı aralıkları, izlenimlerindeki canlılıklan ekler. Çevresindeki kişilerin bedenlerinde, ruhlarında başgösteren bozukluklan, oralan yangın yerine çeviren ateşleri kurcalâr, ateşlerin uçlarında patlayan tomurcuklardan fıskıran filizleri bir çiçek gibi işler. Muduluklan, mutsuzlukları doğuran nedenlere eğilir. Kırmızı Erik'teki bireyler, genellikle boşlukta yuvarlanan, tutunacak bir dal arayan, ancak erkeklerin varlığıyla ayakta kalan zayıf kadınlardır. Onlardan alacaklan, onlara verecekleri şeylere göre düzenlerler durumlarını. Ama bağımsız, iradeleri güçlü kadınlar da vardır ve o kadınlar bir şeyi yapmak istiyorlarsa hiç duraksamadan gerçekleştirirler, amaçlanna ulaşırlar, açlıklarının bir parçasını giderirler geçici olarak. Kırmızı Erik'te yedi sekiz kişi vardır ama roman Çınla'nın başından geçenleri, serüvenlerini, kişiliğindeki açmazlan, onunla aynı özellikleri paylaşan okurlara iletmek, sorunlarda ve yaşamın bazı bölümlerinde bütünleşmek için kurulmuş gibidir. Çınla'nın, "Benim bu dünyada bir yerim olmalı. O yeri bulabilsem mutluluk mutsuzluk üstüne tek sözcük etmeyeceğim" demesi, onun ve ötekilerin nereye doğru yürümek istediklerini açıklar. Bu sözler Kırmızı Erik'in ana temasıdır. Tülay Ferah, romandaki kişilerin, Çınla'nın aşklannı, kaprislerini, sıkıntılannı, aşınlıklannı, edimlerini destekleyen, itiraz etmeden onaylayan uydular olduklannı koymuş ortaya. Evet, her şey Çınla'nın egemenliğindedir, o yönetir, yönlendirir, parmaklannda oynatır bireyleri, durumlan. Kırmızı Erik'teki anlatım, olaylan, görüntüleri, hayalleri, resimleri, satırlar arasında görünmeyen enstrümanlarla çalınan müzikleri, portreleri, tipleri kapsayan bir potpuridir. Kırık, kısa tümcelerden oluşmuştur bu anlatım, kısa, kınk tümcelere yerleştirilen saptamalarla, gözlemlerle, pınl pırıl bir Türkçeyle güçlendirilmiştir. Tülay Ferah bu anlatıma, aynca hüzünleri, alaylan, başkaldırmaları, duygulan, düşünceleri, çağnşımları, imgeleri yedirerek zenginleştirmiştir. Kimilerinin bayıldığı, kullanırken sevinçten çıldırdığı eski sözcüklere, eski deyimlere, deyişlere, eski benzetmelere yer vermemiştir. Arındırılmış bir dildir onun dili.* Kırmızı Erik / Tülay Ferah /Sel Yayınaltk/158s. SAYFA 9 Boşhıkta yuvarlanan kadınlar Çınla, arkadaşı Nurcan'ı canından bezdiren nedenleri öğrenmek, onu daha yakından tanımak, Nurcan'ın tanımlanyla gerçeğinin hangi noktalarda benzeşip nangi noktalarda ayrıldıklarını gözlemek ereğiyle Arman'ın evine gider. Arman soğuk karşılar. Çınla da sağlıklı hiçbir şey öğrenemeden ayrdır oradan. Başka bir gün gene kapısını çalar. Bu kez içtenlikle karşılar kendisini Arman. Uzun oturur, az konuşurlar; şarap içerler, gevşerler, cesarctlcri artar. Öpüşürler. Bu, iüskilerinde büyük bir atılımdu ve Çınla, Arman artık benimdir" der. Nurcan'ı yaralayan adamı yaşamının en yüksek tepesine kondurur. Turgut ansızın ölür ve birbirlerine yabancı pencerelerden bakan Günay Hanım'la Çınla cenazede buluşurlar. Annesi ölüyü işaret ederek "Bir kere babana yenilseydi de öyle ölseydi" sözlerini mınldanır öfkeyle. Çınla, cenazeyle pek ilgilenmez, yüzüne üzüntü maskesi takan sahtekârları elestirir, orada bulunanları alaycı gülümsemesiyle yerin dibine batınr. Günay Hanım, kızıKırmızı Erik ro nın bu saygısızlığına kızar, manıyla cıkıyor okurun karjısına. CUMHURİYET KİTAP SAYI 530
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle